Susardı. Sonra, benim akıllı kocacığım’ın boynuna sarılırdı. Günler geçerdi; aynı yatağın ayrı köşelerinde, ayrı şeyler düşünürdük. Sonra, birden yorganı çekerek arkasını dönerdi: Ben senin gibi düşünmüyorum; belki de meselelere, senin kadar yüksekten bakmasını bilmiyorum.