— Bu asrın minaresi başında durup yüksek bir sada ile üstadın şu sözleriyle seslenmek istiyorum alem-i İslama! ●Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir.
"Derin ve gerçek müminde akıl, hürriyeti hakikate esaret diye bilir. Hakikate esir olduktan sonradır ki, insan, gerçek ve büyük hürriyetin ne olduğunu anlar."
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
Reklam
Atatürk
_Bir gün ressamlar Türk'ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alıp yapıversinler. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşağı 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Bu beşik tabiatın
Bazen renkleri anlatmaya çalışırken kelimelerin kifayet etmediğini, teşbihlerin manasızlaştığını, insan ruhunda renklerin sadece birer akis olarak kalması gerektiğini hissediyorum. Renkler, zamanın farklı katmanlarıyla, ışığın farklı katmanları arasında kayboluyor, karanlığın sekerâtı ile velûd bir sessizliğin nihayetine ulaşıyor... ben ise kör satırların ümitsizliğine düşüyorum karanlığa bakan kelimelerin, renkleri yaşatan kelimelerden fazla olduğunu görünce. Devrik cümlelerin mahkûmu iken, daha önce hiç tesadüf etmediğim bir renk beni hürriyet sevdasından müstağni kılabiliyor. İçimde büyüyen esâret aşkı, tüm hürriyetleri sırtıma yük edip, tek bir esâreti tüm hürriyetlerden kutsal kılabiliyor. Bir çobanın göklere esir oluşunu düşünüyorum. Tüm esaretleri nasıl da geride bırakabiliyor bir çoban! Renkler, kokular, güneş ve yağmurlar birer birer kaybediyor cazibesini. Yalnız gökler! Derin anlamıyla gökler... yalın ve son ulaşılacak anlamıyla... tüm perdelerin yırtıldığı, mananın sıcacık yüreğe indiği, avuçlarda nihayete ulaşmış olmanın verdiği titreme ile... sözlüklerin iptal olduğu, tüm minberlerin yıkıldığı, kelimelerin sidre-i müntehasında kişinin kendini dahi aşıp yüzyüze geldiği hakikat ile...
Herkes her şeyden şikayetçi ama çözüm üreten yok denecek kadar az. Şikayetçi olduğumuz etkenlerde bizim hiç mi payımız yok? Hatayı biraz da kendimizde aramak lazım. Dönüp bakmak gerekir hatalarımızın temel nedenine. Yanlış bir algı bütünlüğünde boğuluyoruz adeta çare kendimizken çaresizliği kabullenmeyi tercih ediyoruz. Cesaret edemiyoruz elimizi taşın altına koymaya kim bilir belki de sorumluluk almaktan dahi korkuyoruz. Oysaki cesaretin olmadığı yerde esaret olur! Esir olmayı çoktan kabul ettik belki de ama ben esirim demeyi kabul edemiyoruz. Yedisinden yetmişine 'uyutma platformlarında' derin uykulara dalmaya razı oluyoruz. Özgürlüğünü yitirmiş esaret altına alınmış bir zihniyete sahip bir toplumun gelişmesini bu gidişatla nasıl bekleriz? O halde gidişatı değiştirmek şart.! Düşünelim düşündürelim. Sâhip çıkalım değerlerimize ahlâkımızla örnek olalım. Şikayet etmek yerine çözüm üretelim. Ürettiğimiz çözümleri hayata aktaralım. Düşünelim düşündürelim. Şikayetlerde değil çözümlerde buluşalım.
ne derin bir cümle
Sorumluluk duygusu gelişmemiş insanın özgürlük anlayışı anarşi kokar; özgürlük duygusu gelişmemiş insanın sorumluluk duygusu ise esaret.
Doğan Cüceloğlu
Doğan Cüceloğlu
Reklam
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.