Bin kişi uydurma bir hikâyeye bir ay inanırsa bu yalan haber sayılıyor. Bir milyar kişi böyle bir şeye bin yıl inanırsa bunun adı din oluyor ve inananların duygularını incitmemek (ya da öfkelerini üzerimize çekmemek) için "yalan haber" diye tanımlamamamız tembihleniyor.
Fakat her şeyin birbiriyle iç içe geçtiği bir dünyada en mühim ahlaki zorunluluk bilme zorunluluğu. Modern tarihin en büyük suçları sadece nefret ve açgözlülükten kaynaklanmadı. Cehaletin ve umursamazlığın rolü belki daha bile fazlaydı.
Reklam
Acılar büyüktür, öfke ve kızgınlık sınırsızdır; aymayanların, hâlâ hiçbir şeyden ders almayanların, aklını başına devşirmeyenlerin haddi hesabı yoktur.
Sayfa 117 - Ali EmreKitabı okuyor
Sistem öyle bir şekilde teşkilatlanmış ki bir şeyleri öğrenmek için çaba göstermeyenler cehalet içinde mutlu mesut yaşarken, işin iç yüzünü öğrenmeye çalışanlarsa hakikate ulaşmakta büyük zorluk çekiyor.
İnsanlar nadiren kendi kendilerine düşünüp taşınırlar. Daha ziyade gruplar halinde düşünürüz.
Kendimi bağışlamayı, yargılamamayı, ama geçmişten ders almayı öğrenmem gerekiyordu.
Sayfa 88 - Klan yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Herkesin gönlünde bir Emine'si vardır"
Mustafa Kemal Paşa kaldığı yere, Rudolfs Haf'a döndü. O gece kadınların toplum içindeki yerinden ve evlilikten söz etmişlerdi. Düşündü. 37 yaşına gelinceye kadar ciddi şekilde evliliği düşündüğü anlar olmuş muydu? İlk aklına gelen Emine oldu. Emine, Şevki Paşa'nın kızıydı. Komşuydular. 1899 - 1900 yılı tatil fırsatıyla Selanik'teydi. Tatil sonuna kadar Emine'ye paşaların evinde ders verme durumu ortaya çıkmıştı. Ders sebebiyle birlikte olmaya başladıklarından beri aslında zamanın çoğunu beraber geçiriyor ve birbirlerini sevdiklerini biliyorlardı. İlk defa Yüksek Kahve denilen gazinonun bahçesindeki kameriyelerden birinde buluşmuşlardı. Emine ilk defa bir erkekle buluşmanın heyecanı içerisindeydi. Emine pek rahat değildi. Tatil bitince sevdiği genci İstanbul'a uğurlayacaktı. Mustafa Kemal telli kaytan bıyıkları, derinlere dalan mavi ve çekici gözleri ile son derece sürükleyiciydi. İki saate yakın konuşmuşlardı. Emine, ayrılığın üzüntüsüyle, evlenmekten başka çareleri olmadığını söyleyivermişti. Mustafa Kemal, evlenmelerinin şimdi mümkün olamayacağını izah etmişti. Evlenmelerini daha makul bir zamanda yapabileceklerini söylemişti. Emine, aniden ayağa kalkmış, Allahaısmarladık diyerek oradan ayrılmıştı. Mustafa Kemal ne yapacağını şaşırmıştı. Selanik'e her geldiğinde Emine'nin evlenip evlenmediğini soruyor, evlenmedi cevabını alınca da mutlu oluyordu. Ne zaman "Eminem" şarkısını duysa içinden "herkesin gönlünde bir Emine'si vardır" diye düşünceler geçer ve hüzünlenirdi.
Sayfa 148 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Bugün önemli bir ders almıştım. Tüm dünya benim iyiliğimi düşünüyordu. Yani tüm dünya düşmanımdı.
Dünyadaki tüm vahşi eylemler birinin kafasındaki vahşi arzulardan doğar ve bu vahşi arzular başkalarının huzurunu ve mutluluğunu kaçırmadan önce o kişinin kendi huzurunu ve mutluluğunu kaçırır. İnsanlar zihinlerini açgözlülük ve kıskançlıkla doldurmadan hırsızlık yapmazlar pek. Önce öfkeye ve nefrete kapılmadan cinayet işleyen çok çıkmaz. Açgözlülük, kıskançlık, öfke ve nefret gibi duygular hiç hoş değildir. Öfke ya da kıskançlıktan kudururken coşku ve huşuya kapılamazsınız. Dolayısıyla siz birini öldürmeden öfkeniz iç huzurunuzu öldürmüştür.
Ahlak "ilahi buyruklara uymak" değil "çekilen acıları azaltmak" anlamına geliyor. Yani ahlaklı davranmak için bir mite ya da anlatıya inanmanız gerekmez, acıyı derinlemesine idrak etmeniz yeterlidir.
Reklam
Tüm inançların mensubu insanlar alçakgönüllülüğü biraz daha ciddiye alsa ne iyi olur.
Dersimizi aldık mı?? Aldık :))
Çünkü geçmişi değiştiremezsiniz. Geçmişten sadece ders alınabilir..
《Geçmiş hiç yaşanmamış gibiydi; ciddiye almaya istekli olduğu hiçbir ders sunmuyordu ona. Gelecek ise asla adım atmaya yeltenmediği bir gizdi. Yalnızca bu anın bir anlamı vardı, yalnızca "bu an" onundu.》
Sayfa 73 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bu öyküden bir ders çıkartılabileceğini biliyorum, ama ne olduğunu bilmiyorum.
Sayfa 58 - Koridor YayıncılıkKitabı okuyor
Görünmez felakette böylesine bir artışa, embriyoların yaşam boyutundan kaçmasına, hiçliğin içinde kaybolmak istemelerine, varoluş mücadelesine girmeye hazır olmamalarına neden olan şey nedir ve bu neye işaret etmektedir? Aslında günlük deneyimlerimizin dışında kalan mistik unsurlardan ders çıkarmaya çalışmak mantıklı mı? Ve eğer öyleyse, yeni ortaya çıkan bir organizmanın korkusunu dışarıdaki gerçek hayata yansıtmak meşru mudur? Ve anne karnındaki fetüsün apolakiptik öz farkındalığının birincil nedeni işte tam da bu yaşam değil midir? Anne, dünyanın bir özetidir. Anne, çevreleyen gerçekliğin fetüs üzerindeki ölümcül etkilerinin istem dışı bir iletkeni haline gelmiyor mu?
Sayfa 26
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.