Batı uygarlığının kaynağı Anadolu'dadır, en değerli kalıntıları bizdedir. Bu gerçeği dünyaya yaymak, kafalara yerleştirmek için gösterdiğimiz çaba yetersizdir. Kendimiz yeterince bilmiyor, ilgilenmiyor, uğraşmıyoruz ki başkalarına anlatalım.
Başlanan bir işi yarıda bırakıp da aynı işe yeni baştan başlamak gelişmeyi kösteklemek demektir. Başlayan kim olursa olsun, işte nereye varılmışsa varılsın, varılan sonuçlara bağlanıp daha ileri gitmek gerek.
Bir bölgeyi kendi yerlileri dışarıya doğru değerlendiremez; dışarıdan gelip o bölgenin güzelliğini, elverirliğini yeni gören ve görünce de dile getirmek, anlatmak, yaymak hevesine kapılan şairler, yazarlar, aydınlar değerlendirir.
Nerede suyu, yemişi, balığı bol bir koy, insanların barınıp yaşadıkları bir köy varsa ona güzel diyorlardı. Havası suyu iyi diye bir deyim vardır ya, yaradılışta sırf faydayı arayan insanlar doğal güzelliği görmezler bile.
Yazarın son kitabı, benimse okuduğum ilk kitabıydı. Yarı otobiyografik ve çok akıcı bir şekilde okunuyor.
Kısaca, Andreas bir sebepten ötürü her şeyini kaybeder ve evsiz kalıp uzun yıllardır sokaklarda, nehir kenarında yaşamakta iken bir gün bir yabancı ile karşılaşır, konuşurlar. Yabancı ona yardım etmek için bir miktar para vermek ister ama Andreas hiçbir şeyi olmamasına rağmen onurlu biridir, geri ödeyemeyeceğinden dolayı ihtiyacından fazlasını kabul etmez. Konuştukça yabancı onu ikna eder ve geri ödemek şartıyla bu büyük miktardaki parayı alır. Borcunu pazar günü ayin bitmeden şapele götürüp küçük Azize Teresa'ya ödemesi gerekiyordur ancak kimi zaman kendi ihmalkârlığından kimi zaman ise karşılaştığı, tanıştığı insanlar nedeniyle bunu gerçekleştiremez. Elinde çokça fırsat varken yapılması gerekeni zamanında yapmaması, yapamaması bu kısa kitapta okurlarına bir ders niteliğinde.
Septisemi, verem, kanser, bunlar hep boş lakırdıdır. İnsanı yalnız bir illet öldürür: Sıkıntı. Öteki hastalıklar bunun vücuttaki çeşitli görünüşleridir.