_Tarih felsefesi, tarihin düşünme bakımından ele alınmasından başka bir şey değildir. Çünkü insan düşünendir; hayvandan bu noktada ayrılır, insanca olan her şeyde, insanca olduğu ve hayvanca olmadığı sürece, düşünme vardır; böylece, tarihle her türlü uğraşmada düşünme vardır. _Tarihe, objektif olarak yukardan bakılırsa, olay kuşbakışıyla doğru
1932 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir genelgesiyle yürürlüğe giren ve 1941 yılında kanun hükmüne bürünen Arapça ezan okuma yasağı, yukarıdaki örnekte gördüğümüz gibi yalnız Müslüman cemaati ikiye bölmekle kalmış, köyleri, kasabaları, ilçeleri ve şehirleri, velhasıl bütün Türkiye'yi keskin bir bıçağın darbesi gibi ikiye ayırmıştır. (Sayfa
Reklam
Din onu takip eden kişi ile kaderini yönetmesi için seçtiği dünya dışı varlık arasındaki kişisel bir ilişkidir. Kişilerin önünde eğilinmesi gereken bir inanç ya da siyaset kurumu görünümü altında dayatılmasi kabul edilemez. İnanma ve inancın gerektirdiği ritüelleri yerine getirme özgürlüğü, bunları aynı inancı paylaşmayanlara dayatma hakkını doğurmaz...
İslâm'da savaş mevzusu
Esasen insanları savaşarak müslüman yapmak pratik bakımdan da imkânsızdır. Çünkü iman bir ikna ve gönüllü kabul işi olup Kur'an-ı Kerîm de bunu açıkça ifade etmiştir (meselâ bk. Kehf 18/29 Hucurât 49/14). Şu halde âyete göre savaşın ana hedefini, "müslümanları dinlerinden döndürme tehlikesini ve düşman tarafından gelebilecek toplu saldırı riskini ortadan kaldırmak, herkes için geçerli bir din ve inanma özgürlüğü ortamı sağlamak" şeklinde özetlemek mümkündür.
Sayfa 300 - DİB YayınlarıKitabı okudu
Tanrı'nın Tanrı olduğunu inkâr ediyoruz. Eğer biri bize bu Hristiyan Tanrı'yı gösterirse, yine de ona inanma meylinde olmayız. Bunu formüle edecek olursak, Paul'un yarattığı Tanrı gerçek değildir. Hristiyanlık adı verilen böyle bir din gerçeği hiçbir noktadan yakalamamakta ve gerçek onu bir noktadan ele aldığında parçalarına ayrılmaktadır. Bu, dünyanın hikmeti için ölümcül bir düşmandır, iyi olan her şey zehre hizmet eder, tüm entelektüel disiplin yerle bir edilmiştir. Entelektüel bilinç ve tüm soylu soğukkanlılığı, aklın özgürlüğü yok edilmiştir. İnanç, zorunlu olarak bilimi veto eder ve bunu her ne pahasına olursa olsun yapar.
Eğitimi Demokratikleştirmek
Ana-çizgilerini kabaca belirtmeye çalıştığım bu tür bir felsefe öğretiminin gene aynı espri içinde yürütülen bir bilim öğretimiyle bütünlenmesi gerekeceği açıktır. Her ikisinde de amaç hiçbir şeye kolaycacık inanmamak gerektiğini (inanma sorumluluğu), kim tarafından ortaya atılmış olursa olsun, her fikrin tartışmaya açık olduğunu (eleştiri özgürlüğü), bugün hiç sarsılmaz gibi görülen fikirlerin bile ilerde terkedilebileceğini (dogmacılığın yadsınması), fikirlerini kabul ettirmenin insan onuruna yakışır yolunun eleştirme ve tartışmadan geçtiğini (düşünsel işbirliği) yeni yetişenlere anlatmak olmalıdır. Bu tür bir eğitimin öğretmen ile öğrenci arasında samimi bir diyalogla gerçekleşebileceği meydandadır. Bu da öğrencinin, öğretmenin otoritesi karşısında ürkmeden, düşündüklerini rahatlıkla dile getirebilmesini, öğretmenin de öğrencisi karşısında alçakgönüllü, ona sadece yardımcı olmaya çalışan bir oyun arkadaşı gibi davranabilmesini gerektirir. Bu anlamda “demokrasi okulda başlar” diyebiliriz. Yoksa öğrenmeyi okutulanları bellemekten ibaret sanan, kendisine belletilmek istenen şeyler karşısında eleştirici bir tavır almaktan korkan bir kuşaktan ilerde demokrasiye sahip çıkması beklenemez. Baştan beri vurgulamaya çalıştığım gibi, demokrasi ancak araştıran, soruşturan, eleştiren, dolayısıyla tartışmaya her an hazır ve açık kişilerin yürütebileceği bir yaşam biçimidir. Bu nedenle eğitim sistemimizi bu tür bir kuşak yetiştirecek şekilde düzenlemedikçe genç demokrasimizi sağlam temellere oturtmak mümkün olmayacaktır.
Sayfa 388-389
Reklam
29 öğeden 21 ile 29 arasındakiler gösteriliyor.