Daha çok son başlangıçsız ve bitimsiz bir şimdi gibi kendini egemen kılmıştı, öyle ki her an şiddetli bir darbeyle bir son gerçekleşiyor ama bitmiyor, dipsiz bir son kuyusunda sonlar üst üste yığılıyordu. Ama hiçbir şey başlamadığı için hiçbir şey sonlanmamıştı da. Olup biten iki kere oluyor gibiydi. Biri burada bir dünya varmış, herkes kendi eyliyormuş, bu eylemlerin sahibiymiş gibi bir başlangıç ile bir sona sahip olarak, bir de orada kendini yutan karmaşanın içinde silinerek varolur olmaz yok olarak, ancak yok olarak, vardansa bir yok gibi var olarak, olmayarak, olmayarak oldukça da burayı silerek. Bir yandan olayların olup durduğu yüzey, diğer yanda bu yüzeyi parçalayan, olayları silenin, olmayanın, gerçekleşmeyenin kıpırtısız, derin boşluğu vardı. Bir yandan bu yüzeyde olup bitenler, yaşantılar, diğer yanda bu olayları, yaşantıları silen olayların içinde onları yok ederek devinen olmayanın kesintisiz, dolu yaşantısı vardı. Böylece kara kuyu, dipsiz uçurum, kör karmaşa emiyor, yutuyor, içine çekiyor, siliyordu. Zamanı parçalıyor, parçaları rüzgarda dağıtıyordu...