Ömer'le bir kutu macerada durak yerimiz Amerika.
Prof. Dr. Aziz Sancar, 8 Eylül 1946 tarihinde Mardin iline bağlı Savur' da doğdu.
DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalar yaptı.
DNA onarımı mekanizmaları alanında yaptığı buluşlar ile kanserin patolojisinin daha iyi anlaşılması ve yeni tedaviler geliştirilmesine katkı sağladı.
2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisine asil üye olarak seçildi. ABD Ulusal Bilim Vakfı Genç Araştırmacı Ödülü'nü aldı. (1984) Amerikan Fotobiyolojik Derneği Ödülü'ne layık görüldü.(1990) ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü Ödülü'nü kazandı. (1995)
TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü (1997) yılında elde etti. ABD Fen ve Sosyal Bilimler Akademisi Ödülü'nün sahibi oldu. (2004) Prof. Dr. Aziz Sancar 'a Vehbi Koç Ödülü 2007 yılında takdim edildi.
Büyük küçük herkese katkı sağlacak bu güzel seriyi keyif alarak okumaya devam ediyorum. Özellikle çocuklar için faydalı kitaplar arayan annelere tavsiye ederim
Şu anda bilim dünyasının önemli bir kısmının ilk molekül olarak kabul ettiği molekül RNA'dır. RNA, DNA gibi iki zincirden oluşmaz, tek zincirdir. Nükleotitler tespih gibi bir sıraya dizilmiştir. Ancak DNA' dan farklı bir özelliği vardır. Kendi üzerine kıvrılsa, verimi düşük olsa ve büyük tapkimelerde çok etkili olmasa da boyutları küçük moleküller üzerinde enzim rolü görebilir. Bu nedenle; okunabilir bir genetik dizilimi olan, kendi üzerine katlanarak enzim görevi yapabilen, kendini kopyalayabllen bir yapı olarak RNA'nın canlılar dünyasının başlangıç molekülü olduğu karşı konulmaz şekilde kabul görüyor.
DNA’NIN UZUNLUĞU NE KADAR ?
Güneş
sistemimizin
çapının iki katı
kadar.
Hücrelerimizdeki DNA, 46’lı kromozom paketleri halinde bulunuyor. Çift sarmallı bir helezon şeklinde olan DNA, kullandığı
enzimler sayesinde, normalde olması gerekenden çok daha az
yer kaplayacak şekilde biçimlenmiş olan sımsıkı bir yapı.
Tek bir hücredeki DNA’yı düz bir yüzeye yayarak uzunlu-
ğunu ölçecek olsaydık, 2 metre boyunda olduğunu görürdük.
Bu 2 metre uzunluğundaki DNA molekülünde 3 milyon adet
nükleotit dizilimi bulunuyor. Bunun vücudumuzda kapladığı
yerse sadece 6 mikrometre uzunluğunda. Genetik malzememizin tamamını, yani tüm hücrelerimizdeki DNA’yı upuzun
bir şekilde uç uca ekleyebilecek olsaydık, kaba bir tahminle
18 milyar kilometre uzunluğunda olurdu. Bu uzunluk, güneş
sistemimizin çapının 2 katına eşit.
91
Peki ya birden fazla yumurta dölleyip hepsinde
ölümcül mutasyonlar olduğunu fark ederseniz ne
olacak? Tüm embriyolar yok mu edilmeli? Yoksa bunu
yapmak yerine sorunlu genler mi değiştirmeli? Çığır
açıcı gelişme mitokondriyal DNA’yla yaşanacak. İnsan
hücrelerinde bulunan küçük bir organel olan mitokondri,
hücrelerin kullandığı enerjiyi üretir. Hücrenin
çekirdeğindeki DNA’dan tamamen farklı, kendine özgü
bir gen dizilimi vardır. Hasarlı mitokondriyal DNA,
organizmaya ciddi zarar verebilir hatta ölümcül
hastalıklara yol açabilir. Halihazırda sahip olduğumuz In Vitro teknolojisiyle “üç-ebeveynli bir bebek” yaratarak
mitokondriyal genetik hastalıkların üstesinden gelmek
teknik olarak mümkün. Bebeğin nükleer DNA’sı iki
ebeveynden gelirken, mitokondriyal DNA üçüncü bir
insandan alınıyor. 2000’de Michigan’da Sharon Saarinen,
Alana isminde oldukça sağlıklı bir kız bebek dünyaya
getirdi. Alana’nın nükleer DNA’sı annesi Sharon ve
babası Paul’dan aktarılırken, mitokondriyal DNA’sı başka
bir kadından alındı. Teknik açıdan bakılınca Alana’nın üç
biyolojik ebeveyni var. 2001’de ABD hükümeti, güvenlik
ve teknik endişeler nedeniyle bu tedaviyi yasakladı.