Sözün müsbetliği neticeye göre değer kazanır. Şâyet söylenen söz, netice itibâriyle zarar doğuracak veya fitne ve fesâda sebep olacaksa, bu takdirde, neticenin hayra çevrilmesini sağlayıcı, fitne ve fesâdın yok edilmesine, izâle olunmasına sebep olucu bir ifâde kullanılması gerekir ki, bazan bu ifâde zâhiren vâkıaya mutâbık olmayabilir. Önemli olan haâl-i hazır durum değil, netice olduğuna göre, sözün müsbetliğinin şekli neticeye uygun, yâni; zarara meydan vermeyen, fitne ve fesâda zemin hazırlamayan bir biçimde tesbit edilir.
Meselâ: Birbiri ile kavga Biçim hâlinde dargın bir durumda bulunan karı koca şekli bu niteliktedir ki, önemli olan, bunların arasını bulmak, birbirlerini sevmelerini ve saymalarını sağlamaktır. Biz bunlara söz söylerken, doğru sözlü ğlacağım diye, birbirlerine arkalarında söyledikleri çirkin sözleri haber verecek olursak, bu doğru söz, netice itibâriyle doğru bir hareket sayılmadığından sözümüzün derecesi müsbetlik vasfını kaybedecektir.
Bu takdirde sözü müsbetleştirmek için, netice nazara alınmalı ve vâkıaya mutabık düşmese bile yalan söyleyerek, söylenilen sözün niteliği ayarlanmalıdır. Çünkü Sevgili Peygamberimiz, bu şekilde ara bulmak için söylenecek sözleri gerçekte günah sayılan, yalandan saymamışlardır.(1)
İşte bu ve benzeri durumları nazara alarak Allame Bediüzzemân Hazretleri şöyle bir kâide koymuştur: "Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil."(2)