CBS’si olan kimselerin tabii ki herkes gibi kendi psikodinamiği vardı, fakat halüsinasyonların çözümlenmesiyle görünenin ötesinde çok az kazanım olduğu ortaya çıktı.
Dindar bir kimse, başka pek çok şeyle birlikte, dua eden eller, bir müzisyense nota halüsinasyonlan görebilir, fakat bu imgelerin kişinin bilinçdışı istekleri, ihtiyaçları ya da çatışmalarının içyüzüne dair bilgi verdiği nadirdir.
Rüyalar psikolojik olduğu kadar nörolojik fenomenlerdir, fakat CBS halüsinasyonlarmdan çok farklıdırlar. Rüya gören kimseler tamamıyla rüyalarının içindedirler ve genellikle rüyalarına aktif
biçimde katılırlar, ancak CBS’si olan kimseler uyanık vaziyetteki normal, eleştirel bilinçlerini muhafaza ederler.
Dışsal bir uzama yansıtıldıkları halde CBS halüsinasyonlarının ayırıcı niteliği,
etkileşimden yoksun olmalarıdır; daima sessiz ve nötrdürler, bir duyguyu ilettiklerine ya da uyandırdıklarına nadiren rastlanır. Seslerden, kokulardan ya da dokunma hissinden yoksun, görsellikle sınırlıdırlar
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
İnsanın ilmi, beynin sınırları bellidir. 5 duyu organı ile görme, duyma, koku alma, tatma ve dokunma ile hissedilenler kısıtlıdır.
Dini tanıma göre Gayb, Allah'ın verdiği akıl ile kavranamayan, duyu organları ile hissedilemeyen örneğin gözle görül(e)meyendir.
Kısacası bizim için bilinmeyenlerdir.
Meleklerin, cinlerin, bu geçici dünyadan
“Mutlu anlardan geriye kalan eşyalar, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini bize o mutluluğu yaşatan kişilerden çok daha sadakatle saklarlar.” diyor Orhan Pamuk. İnsanın, bazen bir saç tokası ya da bir tişört kadar değeri yok. İnsan gidiyor, o kalıyor.
yüzüm diyorum
eski zamanlardan kalma
kırık bir ayna
hangi yana dönsem
içim dışım paramparça
dokunduğum ne varsa
ameliyat masasında
geç kalınmış iç kanama
dokunma zamana
...
...bedeni üzerinde kontrolünün kalmamasından hiç hoşlanmadığını hatırladı. Hemşirelerle doktorların ona istedikleri gibi dokunma hakları vardı, hiç sevgi, şefkat ya da arzu duymadan, sırf uzmanca. Vücudunu yeniden benimsemesi hep birkaç gün alırdı.
Kokun sinmiş bedenime,
Sensiz kalmış tenim.
Dokunma çektim artık sineye,
Acısı ağır, anlamı derin.
Dön bak sana söylediklerime,
Hatırla heyecanımızı, mutluluğumuzu.
Yürek burkuldu son sözlerine,
Hiçbiri acıtmadı fakat kesti soluğumuzu.
~Issız~
Koku ve tat alma duyuları hem yapıları itibarıyla hem de bizim onları anlama biçimimiz açısından diğer duyulardan ayrışır. En temelde, çevremize dair burnumuz ve ağzımızla aldığımız bilgi, diğer duyulardan gelenlere kıyasla oldukça farklıdır. Görme, duyma ve dokunma duyularında enerji deneyime dönüştürülür, bu enerji elektromanyetik radyasyon da olabilir mekanik enerji de. Koku ve tat duyuları ise etrafımızı saran veya bedenimize aldığımız şeylerin kimyasına dair bilgi verir. İçimize çektiğimiz havada, yuttuğumuz lokmada bulunan molekülleri tatmak aslında amipler gibi en basit tekhücreli organizmalarla bile paylaştığımız, dünyaya dair İlkel ve ilksel bir deneyimdir; etrafımızı saran kimyasal çorbaya dair fikir edinebilmek için dünyaya doğru uzanma ve yakınımızdaki şeylerin yiyecek mi, tehlike kaynağı mı yoksa muhtemel bir eş mi olduğunu anlamaya çalışma çabasının bir parçasıdır.