Tarık Tufan ' ın çok katmanlı kurgusu ve ustalıklı anlatımıyla gün yüzüne çıkan Düşerken, uyumsuzluğun, arayışın, kapanmamış yaraların ve bir dizi keskin hesaplamaşmanın romanı...
Düşerken, başka dünyalardan bir kadınla bir erkeğin zamansız karşılaşmasını giderek karmaşıklaşan yol hikâyesini anlatıyor.
"Nereye?"diye düşünmeden gitmek isteyenlerin varabilecekleri tek yer geçmişleridir.
İshak ile Jülide' nin ansızın bulundukları yerden, kişilerden, geçmişlerinden ve kendilerine azap veren durumlardan kaçmak için bir sabah yola çıkmalarıyla başlayan bir hikâyenin başıydı sadece. İshak' ın kendi hikâyesini bulma yolunda bilmeden attığı bir adımdı bu kaçış. Kaçışın sonunda gerçek hikayesini bularak bölük pörçük olan parçaları birleştirip dipsizliğe çöken umutlarının, soru işaretlerinin, kırgınlıklarının ve ait olduğu aile tablosundaki yerini bulmasıyla sonuçlanan bir hikâye. Üzeri örtülmüş umutsuz ayrılık sonlu bir aşk hikayesinin meyvesi olan kendisi, annesi ve babası etrafında gelişen üçgen ilişkinin mağdurlarıydılar üçü de. Bu hikâyeyi tek başına çözemeyeceği içindir belki Jülide' nin akıl almaz kaçış kararıyla başka bir yolda kendilerini bulmuşlardı. İki kişinin kabuk bağlayan yaralarıyla birbiriyle ve asıl yaralarıyla yüzleşmelerinin hikâyesinde kendimizden bir parçalar bulacağımız bu eseri okumanız dileğiyle...
"Jülide, biliyor musun, tam düşerken karşıma sen çıktın."
"Düşerken mi?"
"Evet."
"Karşına çıkınca ne oldu peki?"
"Bir sürü şey oldu işte. Benim için büyük şans."