Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey, öğrenmekti... Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı...
Zihnimde bütün olaylara yön verebilirim.
“Düşünüyorsam öyleyse varım değil, ben düşünüyorsam siz varsınız. Hepiniz birer düşten ibaretsiniz.”
Yazar, Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım” felsefesini romanın merkezine yerleştirilmiştir. Uykuyla uykusuzluk gerçekle hayal bir araya gelir. Uyku, gerçekleri ulaşmada bir vasıta, gerçek âlem ise