Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Rüyalarda Yemek Yeme
Yeme, hazım, özümseme gibi faaliyetlere dair metabolik sembollere rüyalarda sık rastlanır. Bunlar, metabolize edilmesi gereken süreçlere, gerçeklere ve psikolojik mesele veya sorunlara işaret edebilirler. Bir kadın rüyasında ‘ayin ekmeği’ şeklindeki kendi dışkısını yediğini görmüş; bu rüya onu kabaca fakat empatiyle gölgede kalan kendi olumsuzluğunun bir parçasını, benötesi güçle kutsal bir ayindeymişçesine metabolize etme ihtiyacına uyandırmıştı. (Whitmont, E.C. & Perera, S. B., Dreams: A Portal to the Source, New York, Routledge, 2011, s.146). Çevirenin dipnotu
Sayfa 127
Ölüm
Rüyaların işlevlerinden biri hayatta yaklaşan bir aşamaya veya eşiğe hazırlıktır. Ölüm, bilinçdışının bizi hazırlamak istediği böyle bir eşiktir. Ölümlü olduğumuzu kabul etmemiz, sonumuza dair bilgilenmemiz bilinçdışımız için çok önemlidir. Çünkü biz ölümde olgunlaşırız. Ego bilinci 'doğru' bir tutum içindeyse kişi ölümde ruh-tözünün yani Benliğin doğumunu yaşama şansına sahip olur. Benlik için önemli olan 'büyük iş’ yani içsel bütünlüğün tamamlanmasıdır. Bu, bir görevi veya hayatının görevini tamamladığını hisseden insanların neden ölümden korkmadıklarını da açıklayabilir. (Marie-Louise von Franz’ın On Dreams and Death: A Jungian Interpretation adlı kitabına E. Kennedy-Xipolitas’ın önsözünden, Chicago, Open Court, 1998, s.vii) (çevirenin dipnotundan bir kesit)
Sayfa 83
Reklam
........................................ BÖLÜM VII ..................................... B Ü Y Ü K H A Z İ N E O D A S I
Sayfa 207 - Metis Yayınları, Yedinci Basım: Temmuz 2023Kitabı okuyor
Kişi, bağımsızlığa ve emretmeye belirlenmiş olmak için, kendi koyduğu sınavlardan geçmeli; bunu da doğru zamanda yapmalı. Belki de oynanabilecek en tehlikeli oyun oldukları halde, kendi koyduğu sınavlardan kaçmamalı ve son olarak, bunlar yalnızca kendi tanıklığımızda, başka bir yargıç bulunmadan yapılan sınavlar olmalı. Bir kişiye bağlanıp kalmamalı: - en sevilen kişi bile olsa, - her kişi bir hapishanedir, bir kuytudur da. Bir vatana bile bağlanıp kalmamalı: en çok acı çeken, yardıma en çok ihtiyacı olan olsa bile, - yüreğini muzaffer bir vatandan kopartmak daha kolaydır. Bir merhamete bağlanıp kalmamalı: bir tesadüfün bize çektikleri ender eziyetleri ve çaresizliklerini gösterdiği yüksek insanlar söz konusu olsa bile. Bir bilime bağlanıp kalmamalı: kişiyi en değerli, tam da b i z i bekliyor görünen buluşlarla cezbetse bile. Kendi kurtuluşuna bağlanıp kalmamalı, altında hep daha fazla şey görmek için hep daha yükseğe uçan kuşun o şehvetli uzaklığına ve yabancılığına: - uçanın tehlikesi. Kendi erdemlerimize bağlanıp kalmamalı ve bir bütün olarak, herhangi bir ayrıntımızın, örneğin "misafirperverliğimizin" kurbanı olmamalıyız: kendilerine karşı müsrifçe, adeta kayıtsızlık içinde davranan ve liberallik erdemini bir günah boyutuna vardıran yüksek türden zengin ruhlar için tehlikelerin en tehlikelisidir bu. K e n d i n i k o r u m a s ı n ı bilmeli: en zor bağımsızlık sınavı.
Sayfa 49 - *
"Bir şey nasıl olup da kendi zıddından ortaya ç ı k a b i l m i ş t i r ? Örneğin hakikat yanılgıdan? Ya da hakikat isteği aldanma isteğinden? Ya da diğerkam davranış bencil davranıştan? Ya da bilgelerin saf güneş gibi bakışı şehvetten Böyle bir ortaya çıkış olanaksızdır; bunu düşleyen bir delidir hatta daha fenasıdır; en değerli şeylerin başka, k e n d i l e r i n e ö z g ü kökenlerinin olması gerekir - bu fani, baştan çıkarıcı, aldatıcı, adi dünyadan, bu kurunnı ve hırs karmaşa sından türetilemezler! Daha ziyade Varlık'ın bağrında, ölüm süz olanda, gizli tanrıda, 'kendinde şey' de - orada yer almalı onların temeli, başka hiçbir yerde değil!" - Böyle bir yargıda bulunma tarzı tüm zamanların metafizikçilerinin kendileri ni ele verdikleri tipik önyargıyı oluşturur; onların mantıksal işlemlerinin ardında bu türden değer biçmeler bulunur; bu "inanç"larından yola çıkarak ulaşmaya çalışırlar sonunda törenle "hakikat" olarak vaftiz edilecek olan "bilgi"lerine.
Sayfa 6
Kişi kendini l a ğ v e d e r s e , en saygıdeğer işi yapmış olur: bununla, adeta yaşamayı hak en saygıdeğer işi yapmış olur: bununla, adeta yaşamayı hak eder... toplumun, o da bir şey mi! yaşamın ta kendisinin fe ragat, kansızlık ve başka erdemler içindeki herhangi bir “yaşam” dan daha fazla çıkarı vardır bunda — kişi, ötekileri kendi görüntüsünden kurtarmıştır, yaşamı bir i t i r a z d a n kurtarmıştır...
Sayfa 83
Reklam
Onurlu bir biçimde yaşamak artık mümkün değilse, onurlu bir biçimde ölmek için. Gönüllü olarak seçilen ölüm, tam zamanında, neşeyle ve sevinçle, çocukların ve tanıkların ortasında ger çekleştirilen ölüm: öyle ki gerçek bir vedalaşma mümkündür henüz, veda eden h e n ü z o r a d a d ı r , ayrıca ulaşılanın ve istenilenin gerçek bir değerlendirilişi, yaşamın bir ö z e t l e n i ş i — tüm bunlar, Hıristiyanlığın ölüm saatini dönüştürdüğü sefil ve ürpertici komedinin tam zıddını oluşturur.
Sayfa 82 - *
“Kendini düşünmeyenler” konuşuyor. — “Bizim için bil gece, sabırlı, üstün olmaktan daha kolayı yok. Bağışlama ve duygudaşlık akıyor üstümüzden, saçmalığa varan bir biçim de adiliz, her şeyi bağışlıyoruz. Tam da bu yüzden biraz da ha katı olmamız gerekti; tam da bu yüzden, zaman zaman küçük bir heyecan, bir heyecan günahı b e s l e m e mi z gerekti. Acı gelebilir bu bize; kendi aramızda gülebiliriz bile, suratımızı ekşitmiş halimize. Ama ne çare! Başka bir yolunu bilmiyoruz kendimizi aşmanın: budur b i z i m çileciliği miz, bizim tövbekârlığımız”... Ke n d i n i d ü ş ü n me k — “kendini düşünmeyenler”in erdemi...
Sayfa 77
H i ç k i ms e sorumlu değildir, varoluşundan, şu ve şu yapıda oluşundan, bu koşullarda, bu ortamda oluşundan. Varlığın yazgısallığı, var olmuş ve var olacak olan her şeyin yazgısallığından ko panlamaz. Kendine ait bir niyetin, bir istencin, bir amacın sonucu d e ğ i l d i r o; onunla bir “ insan ideali” ne ya da bir “mutluluk ideali” ne ya da bir “ ahlaksallık ideali” ne ulaşma denemesi yapılıyor d e ğ i l d i r , — onun varlığını herhangi bir amaca a r m a ğ a n e tme k istemek saçmadır. “Amaç” kavramını biz uydurduk: gerçeklikte y o k t u r amaç... Kişi zorunludur, felaketin bir parçasıdır; bütüne ait amaç... Kişi zorunludur, felaketin bir parçasıdır; bütüne ait tir, bütünün içinde v a r d ı r , — bizim varlığımızı yargıla yabilecek, ölçebilecek, kıyaslayabilecek, mahkûm edebilecek bir şey yoktur... Z a t e n , b ü t ü n ü n d ı ş ı n d a h i ç bi r ş ey y o k t u r ! — Hiç kimsenin daha fazla sorum lu kılınamayacağı, var olma tarzının bir causa prima’ya9 da yandırılamayacağı, dünyanın ne bilinç ne de “ tin” olarak bir birlik oluşturduğu, i ş t e b u d u r i l k b ü y ü k ö z g ü r l e ş m e , — ancak böylelikle yeniden kurulmuştur, oluşun m a s u m i y e t i . . . “Tanrı” kavramı şimdiye ka dar, varoluşa karşı en büyük i t i r a z d ı . . . Tanrıyı yadsı yoruz, tanrıya karşı sorumlu olmayı yadsıyoruz: ancak b ö y l e l i k l e kurtarıyoruz dünyayı. —
Sayfa 41
İnsanların “ özgür” oldukları düşünülmüştür ki yargılanabilsinler; cezalandırılabilsinler, — s u ç l u ola bilsinler: dolayısıyla her eylemin isteyerek yapıldığının, her eylemin sebebinin bilinçte yattığının düşünülmesi g e r e k m i ş t i r (böylelikle in psychologicis8 e n t eme l kalpa zanlık, psikolojinin kendi ilkesi yapılmıştır...)
Sayfa 41
Reklam
Tüm tutkuların, sadece felaket getirdikleri, kurbanlarını aptallığın ağırlığıyla aşağıya çektikleri bir dönemleri vardır — bir de, tinle evlendikleri, “ tinsel leştik 1er i ” , ileri, çok ileri bir dönemleri. Eskiden, tutkudaki aptallık yüzünden, tutku nun kendisine savaş açılmıştı: onu yok etmeye yemin edil mişti — tüm eski ahlak-canavarları “ il
Sayfa 27
Yaşam hakkında, tüm zamanlarda en bilgeler hep aynı yargıya varmışlardır: d e ğ m e z . . . Her zaman ve her yer de aynı ses duyulmuştur ağızlarından, — kuşku dolu, efkâr dolu, yaşam yorgunluğu dolu, yaşama karşı direnme dolu bir ses. Sokrates bile demişti ki ölürken: “ yaşamak — uzun süre hasta olmak demek: kurtarıcı Asklepios’a bir horoz borçluyum.” Sokrates bile bıkmıştı. — Neyi k a n ı t l a r bu? Neye i ş a r e t e d e r bu? — Eskiden denilmişti ki, (— ah, dediler bunu, hem de yeterince yüksek sesle ve bizim kö tümserlerimizden önce!): “Burada her halükârda bir hakikat payı bulunmalı! Consensus sapientum,* hakikati kanıtlar.” — Bugün de hâlâ böyle mi konuşacağız? h a k k ı m ı z var mı buna? Burada her halükârda bir h a s t a l ı k payı bu lunmalı” — b i z de yanıt veriyoruz: bu tüm zamanların bilgeleri, onları önce bir yakından görmeli! Belki hepsi de ayaklarının üstünde sağlam duramıyorlardı artık? geç? sal lantılı? dekadanlar? Yoksa bir karga gibi mi görünür bilge lik yeryüzünde, en ufak bir leş kokusuyla heyecanlanan?... *Bilgelerin görüş birliği
Sayfa 11
"Zemzem suyunun fışkırdığı gün cuma günü idi. Nuh (a.s) peygamber zamanında aynı yere düşmüştü Yakut-u Hadra, sonra siyahlaştı oldu Hacer-ül Esved! Taş topladı, inşa etti, harcını zemzem ile yoğurarak Kâbe'yi Hakk'ın emriyle İbrahim (a.s) peygamber. Sonra koydu Zemzem'e bakan tarafına Kâbe'nin Hacer-ül Esved'i..."
Karanlık ve ölçülerin üzerinde sorumluluk gerektiren bir davanın ortasında neşesini korumak, hiç de azımsanmaya cak bir meziyettir: üstelik, neşeden daha gerekli ne vardır? Delice neşeden payını almamış hiçbir şey başarıya ulaşmaz. Ancak güç fazlasıdır gücün kanıtı. — T ü m d e ğ e r l e r in b i r y e n i d e n d e ğ e r l e n d i r i l i ş i , bu soru işareti öyle kara öyle devasadır ki, gölge salar, onu koyanın üstüne — böyle bir görev yazgısı zorlar her an, güneşe koş maya, çok ağırlaşmış bir ciddiyeti üstünden silkip atmaya. Her yol mubahtır bunun için, her “ vaka” bir mutluluk vaka sıdır. Özellikle de savaş. Savaş her zaman büyük akıllılığıydı çok manevileşmiş, çok derinleşmiş tinlerin; yaralanmada bile iyileştirici bir güç vardır hâlâ. Kaynağını, bilginlerin merakın dan sakladığım bir söz, çoktandır sloganım olmuştu: Increscunt animi, virescit volnere virtus.* *Increscunt animi, virescit volnere virtus (Lat.): Tek bir yara, maneviyatı derinleştirip erdemleri geliştirin Furius Antias, Aulus Gellius, 18,11,4. (ç.n.)
Sayfa 1
Bir insanın büyüklüğünü belli eden bence amor fatidir*; insanın hiçbir şeyi geçmişte, gelecekte, son suza dek başka türlü istememesidir: Zorunluluğa yalnızca katlanmak, hele onu gizlemek yetmez -her türlü ülkücülük zorunluluğa karşı bir aldatmacadır-, iş onu s e v m e kt e . . . *Yazgıyı sevmek.
Sayfa 40
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.