Marquez, bir manastırda yapılan kazıda saçları yirmi iki metre on bir santim olan bir kız çocuğu cesedi görüyor. Bu olay Marquez 'e büyükannesinden dinlediği bir efsaneyi hatırlatıyor ve efsane ile gerçeği harmanlayarak, Sierve Maria' nın hikayesini anlatıyor.
Sierve Maria, varlıklı bir ailenin istenmeyen çocuğu olarak dünyaya gelir. Bir gün bir kuduz köpek tarafından ısırıldıktan sonra etrafındakiler onda bir tuhaflık olduğunu düşünmeye başlarlar. Daha sonraları kız, cadı muamelesi görür ve durum o kadar ilerler ki öz babası tarafından kiliseye teslim edilir. Oradakiler kızın içine cin kaçtığını düşünürler. Sonra bu olayı araştırmak üzere bir rahip görevlendirilir. Rahip, ilk andan itibaren kızdan etkilenir fakat bunun farkında değildir. Daha sonra bunun kıza duyduğu aşk olduğunu anlar ve "Büyülendim, cinlendim sanıyorsun ama aslında bu aşk" der.
Kitap aslında, Köleler, kuduzla mücadele, Aşksız bir evlilik, ilgiden ve sevgiden yoksun büyüyen bir kız çocuğu, pişmanlık, sözlerine tapılan cahil din adamları. Tüm bu karmaşanın içine yerleştirilmiş minicik bir aşk hikayesini anlatıyor. Sadece karakterlerin değil dönemin de sosyolojik durumu çok güzel bir şekilde anlatılmış.
Kitabın başları benim için yavaş ilerlese de daha sonra kendini okutmayı başarıyor. Karakterlerin oturması için kitaba biraz zaman tanırsanız, elinizden düşürmeden bir çırpıda okuyabileceğiniz bir roman olduğunu göreceksiniz.