Hakan Özer

Hakan Özer
@ehozer
Kitaplar güzeldi. Büyük laflar etmek eşsizdi. Kitaplarda yazılanları paylaşmak... yetmiyordu. Bir sigara daha yaktı. Daldı karanlığa.
Yazyalnızı - İki Deli Derviş
Yazyalnızı - İki Deli Derviş
Behçet Çelik
Behçet Çelik
1118 okur puanı
Kasım 2017 tarihinde katıldı
Alt geçitten karşıya geçip o beyaz üstüne siyah harfli dişçi tabelası yerinde mi diye bakındı, yerindeydi ve Dişçi'nin ışıkları yanıyordu. Dedenin çivileri, Dişçi'nin ışıkları. Memnuniyet duydu kendinden. Huzursuz divanında kim bilir hangi eski, epeski, naylon çamaşır ipinin daha icat edilmediği çağda yaşamış, çok da mutlu ama yazdıkları zehir zemberek bir yazarın kitabına dalıp sabahı etmiştir. Sigorta yok, bağkur yok, Zarife'nin dişi tutmuş, yanağı şişmişti, ayakkabı boyacısı Arap bu dişçiye yollamıştı "insaflıdır" diye. Bir kat çıkıp yarı açık kapıdan girmişlerdi ilaç kokan salona ve iki hastanın girip çıkmasını beklemişlerdi gül desenli goblen kaplı koltuklara iğreti oturup. Ortadaki geniş sehpanın üstüne yığılı, bakıla bakıla yıpranmış dergilere, duvardaki Yılmaz Güney'li, Erkan Yücel'li, Süleyman Turan'lı, Tarık Akan'lı afişlere kaçamak bakışlar atmışlardı. Dolgu yapan Dişçi, çalışırken anlatıp durmuştu bir şeyler ve onlardan Cafer'in aklında sadece o epeski yazar durakalmıştı. Bu yüzden dişçinin tabelası hep orada bulunsun istiyordu. O tabela içini sağlamlaştırıyordu.
Sayfa 94 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Reklam
İngiliz Konsolosluğu'ndan aşağıya yöneldi. Hemşerisinin selamına yeterli içtenlikte yanıt verip vermediğini düşündü. Dedesinden tembihliydi, selamın kalpten olsun, derdi. Atlarını nallatmaya gelenlere gülen gözlerini de katarak öyle içten "aleykümselam" derdi ki, adamlar beş dakika sonra tüm sevincini, sıkıntısını anlatmaya başlardı. Her nalladığı hayvan için bir çivi atardı dedesi gaz tenekesine. Öldüğünde üç gaz tenekesi dolusu nal çivisi birikmişti ahırda.
Sayfa 93 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Yerdeki kaygan şeylere basmamaya dikkat ederek yürüdü Cafer, büyük kızının sabah ağlama seansları aklında. Dükkânlardan sızan deterjanlı pis sıvılarla parlayan ana caddeden karşıya geçti, Nevizade'den İstiklâl'e çıkan soluk, çizgili yüzlü, iki yanından saçlarına kır düşmüş garson hemşerisinin selamını alırken de hâlâ kızını düşünüyordu ve kimsenin güvenmediği ve değerlendiremediği ve tanrının da ne olacakları hakkında bir karara varamadığı belirsiz insanları ve kedileri.
Sayfa 93 - Koyu KırmızıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Siren sesleri. Demir kepenklerin önüne dizilmiş boş bira fıçıları. Gecenin masmavi sürek avı dümtekleri susmuş. Fıçıların arasına ve öteki gizemli girintilere uzanmış biyolojik insan atıklarının bir yerleri patlamış spor ayakkapları, yana düşmüş kolları ve o ayakların, kolların arasında birbirlerini kollayarak ve çeşitli şeyleri dikkatle koklayarak gezinen tedbirli gece kedileri.
Sayfa 93 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Eğinli Cafer, bu 34 numara diye düşündü kapıdan soğukça bir ekim havasına çıkarken, yakasını yukarı kaldırıp. Bizi dinliyor gizlice, bir planımızın olmadığını, her şeyi oluruna bıraktığımızı, çaresizliğimizi, rüzgâr nereden eserse oraya savrulacağımızı görüyor, o yüzden gaddar davranmıyor. Hatta bin yıllık Çapanoğlu Sokağı'nın kırılgan, göçmen tabiatlı şefkati sarkıyor üst kattan, yorgun, yüksek ökçeli, koyu kırmızı rujlu gece işçisinin sessiz sessiz merdivenleri tırmanma şefkati örtüp sarmalıyor havayı, evi, sokağı ve şefkat deyince, Zarife'nin dolabın alt çekmecelerinde köyden gönderilen dut kurusu torbasını arayıp bulma ânındaki boyun büküşü. Yukarı caddeye tırmanıyor, zinde, seri.
Sayfa 92 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Reklam
Bu yüzden, o alt katta Eğinli bir kızın yer yatağında oturup kemgözlü ecinnileri kovsun diye annesinin duvara astığı üzerlikotu nazarlığına yüzünü dönüp ağladığını kimse bilmez. Kimse bilmez, dışarıdan geçenler de, içeride olanlar da. Çünkü ağladığını babasından ve annesinden ve küçük kardeşinden daima ve özenle saklamışlır, bunu başarmıştır ve bu
Sayfa 91 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Biraz karanlık mahalle; dar, yokuş sokakları, kasvetli, kalın, iki üç katlı, küçük pencereli, asık suratlı yıpranmış evleri, İsevilerin mi Musevilerin mi Müslümanların mı belli değil adak yeri, köşesinde eğri ihtiyar akasyası. Bu evlerin birinin alt katını dışarıdan bakanlar bilememiştir. Dışarıdan zaten, âdettir sabaha karşı çok kişi geçmez, geçenin gönlü bulanıktır, başka başka şeyler üstüne yönelmiştir.
Sayfa 91 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Ara Bey de gelirmiş ara sıra, üstünde hep hırkası olurmuş, sevmediği birini görürse ki bunlar epeyce kalabalıkmış, oturmazmış. Yürürken ağzının içinde bir şeyler söylermiş. Geçip gittikten sonra biraz kenarda kahvesini yudumlayan ressam Esat yine kâinata küfretti diye tercüme edermiş. Celal çekinir ondan nedense. Her seferinde saygıyla yerinden kalkmaya davranır. Çırak korkusu gibi bir şey der. Ne bulurlar bu adamda bilmem. Birkaç kez Celal Bey'i konuşması için kışkırttıklarına tanık olmuşluğum var. Çünkü Celal Bey bir mevzuda konuşunca, Allah var, iyi konuşur. Öyle ya o kadar arkadaşı sanırım bunun için birikmiş.
Sayfa 90 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Celal Bey. Arkadaşları ona Celal Bey demeye başlamışlar. Ne zaman? Bilmiyorum. Bir zamandır böyle. Süleyman'ın orada oturur gündüzleri. Kiliseye giden yolu serinleten ikindi gölgesine. Alçak kürsülerde. Fanzin çıkaran şair çocuklarla, tombalacılarla, dolaysız bakışlarında küçük kıvılcımlar ve koltuğunda Agos'lar Hrant'la, Nevizade'de akşam vardiyasında çalışacak garsonlarla, Alkazar'a yeni gelmiş, gülüşleri nüanslı Onat'la. Ayakkabı boyacısı Arap'la. Taşplak'ı gür bıyıklı türkücülere hazır etmek için gündüz alacasında didinip yorulan ve şöyle bir muhabbet ortamı var mı diye bakınan Saygı'yla. Kırmızı kalpli kitapları basan Erdal Bey'le.
Sayfa 90 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Romatizmaları, eklem ağrıları fazlalaştı Celal'in. Sağlık bilgisi edinme merakı yüzünden gazetenin verdiği kuponlar biriktirildi ve üç ciltlik Mayo Klinik Ansiklopedisi karanlık odadaki kitaplığa Eflatun Cem ciltlerinin yanına yerleştirildi. Bizi durmadan pışpışlayan uzmanların, tabiplerin programlarının müdavimi olundu televizyonda. Artık çoğu konuşmalarımız hastalık üstüne.
Sayfa 89 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Reklam
Pışpışlanma. Bunu bilir, bunu söylerim. İnsanın pışpışlanmaya ihtiyacı var. Mesela titreten menhus bir zemheride kuşluk vakti birden yüz gösteren güneş, insan azıcık pışpışlansın diye icat edilmiştir. Celal'in de yaşlandıkça pışpışlanmaya meyli arttı. İster ki zemheri sabahındaki güneş gibi arada yüzüne vurayım. Bunca zamanı birlikte biriktirince, yani özetle, yaşlanınca insan, bu tür istekleri hak görüyor kendinde.
Sayfa 88 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Bir kez de yine Pendik'te Aspava meyhanesinin yanında, bodrum kattaki düğün salonuna götürdü Celal'in vaktiyle işe koymuş olduğu yeğenlerinden biri. Sarkık bıyıklı kirli sakallı erkekler ucuz kokularıyla arada öz diliyle kargış eden çatkılı görümceler yengeler cıvıl sim makyajlı kızlar sürüyle çocuk plastik tabak kuru pasta kola masa altlarından afyonlu şarap müziğin sağır dibi ter ter hop hop hey hey tey tey halay oyun takı töreni, trenle Haydarpaşa.
Sayfa 88 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Karşı. İki kez Dolayoba Taşlıbayır Camii'ne, oradan da mezarlığa gittik. Birinde babam için, hiçbir şey hissetmemeye çağırdım kendimi gözyaşları içinde, birinde Celal'in dayısı için. Kar fırtınası. Üstü başı perişan beş on insan. Aşina, kayıtsız, semiz bir imam. Babam böyle bir günde gitmeyi yeğlemişti öteye. Dayı beni köyüme götürün demiş ama namümkün bir istekmiş bu. Öyle naklettiler. Babamın aksine pırıl pırıl bir havada, kuş cıvıltıları arasında, son sırasındaki gençlerin gizlice gülüştüğü bir cemaatle götürüldü. Tabut Kurtköy Mezarlığı'nı yadırgadı, dedi kızı Cemile. Nezo yengemiz de bastonuna dayanıp, ölüm yıkılsın evin diye ilendi. Kendi dilimizde ağıt yaktık içten gelen incecik gece seslerimizle.
Sayfa 88 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Güvercin. Penceremize konar. Keşke ben de o dal senin, bu tel benim peşine düşsem. Gitsem bahçelere, aralıklara teraslara baksam, ahali ne söyler, ne çığırır.
Sayfa 87 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Ben, "Mahur Beste"yi Ahmet Kaya'nın bir şarkısı olarak iki yıl önce İstiklâl'in kasetçilerinden duymuş çok sevmiştim. Sonra kasetini almıştım. Dinlerken gözlerim nedense hep umutsuz, gölge etmeye hevessiz bir bulut arardı yukarılarda.
Sayfa 86 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
9bin öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.