Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ekin kırlök

Ekin kırlök
@ekinkirlok
Kadınlar için özgürlük talebi, kurumlar dahilinde erkeklerin yapabildiği (günümüzde kadınların da yaptığı) işleri kadınların da yapabilmesi değildir. Woolf’un talebi kadınların hem yeryüzünde hem de hayal kurarken, zihinlerinde hiçbir kısıtlama olmaksızın hareket edebilme özgürlüğüdür.
Reklam
“Çünkü eğer kendinizi görebilmek istiyorsanız, hayatın ta kendisini bir an için de olsa durdurmanız gerekir. Fotoğraf makinesinin karşısına geçtiğinizdeki gibi. Orada poz veriyorsunuz siz. Ve poz vermek, bir an için de olsa bir heykele dönüşmek demektir. Hayat ise hiç durmadan hareket eder ve bu nedenle kendisini asla gerçekten de göremez.”
Gençken ölümün na­sıl gövdenin doğal bir davranışı olduğuna inandığım aklı­ma geliyor; artık yalnızca bir zeka işi olduğunu biliyorum -yoksunluk acısını çeken kişilerin zekaları. Nihilistler bu­nun bir son olduğunu söylerler; İncil'e inananlar ise bir baş­langıç; gerçekte tek başına bir kiracının ya da bir ailenin bir evden ya da bir kentten başka yere taşınmasından daha faz­la bir şey değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yeryüzüne gelmemiz için iki kişi gerekiyor, ölmek içinse bir kişi yeter. Dünya böylece varacak sonuna.
Günümüzde yerkürenin bütünü bir panoptikon durumuna doğru gelişme gösteriyor. Panoptikonun dışı diye bir şey mevcut değil. Bir topyekûnlük söz konusu. İçerisini dışarıdan ayıran bir duvar yok. Kendilerini özgürlük alanları olarak sunan Google ve sosyal ağlar panoptik biçimlere bürünüyorlar. Bugün gözetleme, genel­de sanıldığı şekliyle özgürlüğe saldırı şeklinde gerçekleşmiyor. İnsanlar kendilerini daha ziyade gönüllü olarak teslim ediyor pa­noptik bakışa. Kendilerini soyarak ve teşhir ederek dijital panop­tikonun oluşuna bilerek katkıda bulunuyorlar. Dijital panoptikondaki mahkûm aynı zamanda hem kurban hem faildir. Özgürlüğün diyalektiği işte budur. Özgürlüğün kontrol olduğu ortaya çıkıyor.
Reklam
Olumluluk toplumunun genel yargısı Like/beğendim’dir. Facebook’un Dislike/Beğenmedim seçeneği sunmamaktaki kararlılı­ğı anlamlıdır. Olumluluk toplumu, iletişimi sekteye uğratacağı için olumsuzluğun her türünden kaçınır. İletişimin değerinin tek ölçütü de enformasyon değiş-tokuşunun hacmi ve hızıdır. Hacminin büyümesi iletişimin ekonomik değerini de artırır. Olumsuz yargılar iletişimi olumsuz yönde etkiler. İletişim “Beğendim”in ardından “Beğenmedim”e kıyasla daha çabuk kurulacaktır. Red­detmenin taşıdığı olumsuzluk her şeyden önce ekonomik olarak değerlendirilemez.
Sosyal medya ve kişiselleştirilmiş arama motorları internette dı­şarısının ortadan kaldırılmış olduğu mutlak bir yakın alan oluş­turur. Burada insan yalnızca kendisi ve kendisi gibi olanlarla kar­şılaşır. Değişimi mümkün kılacak hiçbir olumsuzluk yoktur artık. Bu dijital mahalle insana sadece hoşuna gideceği kesimlerini sunar dünyanın. Böylelikle de kamusal alanı, kamusal ve hatta eleştirel bilinci ortadan kaldırarak dünyayı özelleştirir. İnternet mahrem bir alana, rahatlık ortamına dönüşür. Her türlü uzaklık­tan arınmış yakınlık da şeffaflığın dışavurum biçimlerinden biri­dir.
İş ve performansın ifratı kendini sömürmeyi şiddet­lendirir. Bu ise başkalarını sömürmekten daha verimlidir çünkü özgürlük hissiyle beraber gelir. Sömüren aynı za­manda sömürülendir. Avcı ve kurban artık ayırt edilebi­lir değildir. Bu kendi kendine çekilme hali, kendine içkin mecburiyet yapılarının şiddete tahavvülü sebe­biyle paradoksal bir özgürlük doğurur. Performans toplumunun psişik hastalıkları, böylesi bir paradoksal özgürlü­ğün patalojik tezahürleridir
Performans öznesi ken­dini kendi kendiyle savaş eder halde bulur. Depresif kişi bu içselleştirilmiş savaşta yaralanmış kişidir
Günümüz toplumu artık Foucault’nun bahsettiği hasta­neler, tımarhaneler, hapishaneler, kışlalar ve fabrikalardan oluşan bir disiplin toplumu değil. Bunların yerini çoktan beridir fitness salonları, bürolardan oluşan gökdelenler, bankalar, havaalanları, alışveriş merkezleri ve gen laboratuarları aldı. 21. yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Sakinleri de ‘itaatkar özne’ değil, performans öznesidir.
Reklam
Byung chul han bunu demek için erken davranmış:( keşke yanılmıyor olsaydı, şu an ne düşünüyordur acaba? ‘Her çağın nevi şahsına münhasır hastalıkları vardır. Ni­hai olarak antibiyotiğin keşfiyle sona eren bakteriyel hasta­lıklar çağı gibi. Gribal salgın karşısında duyulan muazzam endişeye rağmen bizler bugün viral bir çağda yaşamıyoruz. Bağışıklık tekniği sayesinde o çağı çoktan geride bıraktık.Hastalık veçhesinden bakılacak olursa, başlamakta olan 21.yüzyıl ne bakteriyel ne de viral; bilakis sinirsel [neural] olarak belirlenmiştir.’
Kendi olarak, sana gelen - sana gereksinimi olmadan, seni isteyen - sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen- kendi olmasını , senin ile olmaya bağlayan - O işte...
Kim ki hayvanlardan çok bahsediyorsa, insanlar adına utanıyordur.
Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, eli­mize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanla­rın bize asla başkaldırmayacak olması beni incitiyor.
Ne zaman bir hayvana dikkatlice baksanız, içinde bir insan olduğu ve sizinle dalga geçtiği hissine kapılırsınız
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.