Jonathan Livingston sadece bir martı değil. Jonathan; umudun, inancın, hayalperestliğin simgesi.
"Bilebildigimiz tek şey, bu dünyaya yemek ve olabildiğince uzun yaşamak için geldiğimiz " (sf.38)
Hayır işte Jonathan bunu reddediyordu. O yaşamın gerçek anlamını aramak istiyordu. Yaşamak için nedenlerimizin olması gerektiğini savunuyordu. Evet işte öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi bir sürü neden sıralanabilir yaşam için.
Azmin, kararlılığın önünde ne sürüden gelen gelenekler ne de başarısızlıklar engel olabilir. Yeter ki isteyelim yeter ki amaçlarımız doğrultusunda çalışalım.
Jonathan gibi düşünüyorum ben de. Elde etmek istediğin zaman o başarıyı, önünde engel kalmıyor. Azmedince...
Kitabın dili, akıcılığı, anlatım tarzı aşırı hoştu. Ve yalın bir anlatım tarzına sahipti.
Yazar Richard Bach kitabı yazmayı bitirdikten sonra aslında üç bölümün kitabı tamamladığını dördüncü bölüme gerek olmadığını söylüyordu fakat hoşuma giden dördüncü bölüm ile ilgili asıl nokta yazarın şu sözleri oldu :
" Peki o zaman neden o bölümü yakmadım. Bilmiyorum. Bir kenara kaldırdım. Ben ona inanmasam da kitabın son kısmı kendine inandı. Bu bölüm benim reddettiğim şeyi biliyordu: Yöneticilerin ve ritüellerin gücü yavaşça çok yavaşça istediğimiz gibi yaşama özgürlüğümüzü öldürecektir. "
Aynen yazar inanmasa da kitabın son kısmı kendine inandı ve biz okuyucuları da kendine inandırdı.
O yalnızca azmedip başaran bir martı değil o aramızdan binlercesi...