Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Öksüz

Birtakım şeyler kırılır, bazen kırılanlar onarılır, fakat çoğu durumda fark edersin ki kırılan ne olursa olsun hayat o kaybı telafi etmek için yeniden şekillenir, bazen de muhteşem olur bu şekilleniş.
Reklam
Aynı hataları tekrar etmemek için, geçmişimiz hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek kârdır. Her şey, öyle ya da böyle, birbiriyle bağlantılıdır, yeni gelişmelerin yolunu açar. İnsanlığın ilerlemesinin tek yolu, bağlamı anlamaktır.
İnsanlar, iyimserlerle kötümserler arasındaki farkın kişilik meselesi olduğunu varsayarlar. Oysa ben olayın temelde unutmayı başaramamakla ilgili olduğuna inanırım. Olanları hafızanızda tutma gücünüz ne kadar büyükse, iyimser olma şansınız da o kadar küçüktür.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Artık şunu biliyorum ki, zengin kişi sadece kültürü kullanıyor, kendini onunla tıka basa dolduruyor ama insan bunu ancak çok sonra ve yüksek bir bedel ödeyerek öğreniyor. Neyi mi? Kültürlülüğün, bir insanın ya da bir halkın mutlu olma kabiliyetinden ibaret olduğunu. Eski Yunan'da insanların kültürlü oldukları söylenir. vaktiyle Yunanlar kültürlüymüş, çünkü bütün halk mutlu olma becerisine sahipmiş. Hepsi; küçük figürler yapan çömlekçiler, yağ tüccarları, askerler, pazar yerindeki halk, güzelin ve iyinin ne olduğunu tartışan bilge adamlar. Düşünsene, hayatında mutluluğun yeri olan bir halk. Sonra bu halk ortadan kaybolmuş ve geriye sadece Yunanca konuşan insanlar kalmış.
Çok konuşan, bir şeylerin üstünü örtüyordur. Tutarlı bir biçimde susansa, bir şeylere kanidir.
Reklam
Günün birinde uyandım, yatağımda doğrulup oturdum ve gülümsedim. Artık en ufak bir acı çekmiyordum ve birden, doğru insan diye bir şeyin olmadığını idrak ettim. Ne yeryüzünde ne de cennette. Öyle biri, öyle tek bir kişi yok. Sadece insanlar ve her insanın içinde bir tutam doğru insan var ama kimsede, bizim diğerinden beklediğimiz ve umduğumuz şey yok. Kusursuz insan diye bir şey yok ve o mutluluk veren, harikulade tek adam aslında hiç var olmadı.
Gerçeğin ne olduğunu, iyileşme ve mutluluk becerisinin nasıl kazanılacağını soruyorsun. Söyleyeyim azizim. İki şeyle: Tevazu ve kendini tanıma. İşin bütün sırrı bu.
Peki ya sihir mi diyorsunuz? Güneş saati? Gece askerleri? Arada bir biçimi değişen binalar? Bunları kanıksamışlardı. Bunu tuhaf buluyorsanız bir zaman yolcusunun 1910'dan 2010'a gittiğini ve insanların dev metal kuşlarla gökyüzünde uçtuğunu, saatte yüz elli kilometre hızla giden arabalara bindiklerini gördüğünü hayal edin. Herkesin ortalıkta ceplerinde güçlü bilgisayarlarla dolaştığı bir dünya. Ya da sadece birkaç sessiz siyah beyaz film izlemiş birinin IMAX salonda en ön sıraya düştüğünü ve üç boyutlu Avatar izlediğini hayal edin.
İyi insanlar karanlık zamanlarda daha çok parlar.
Bir bütün içinde olmamanın eksikliği, insanı cehalet, korku ve kendi kendini imha etmeye mahkum eder ve onu hastalıklara, çöküşe, saldırganlığa, acımasızlığa ve dış dünyada savaşmaya kadar götürür.
Reklam
Zaman aslında su, Charlie. Hayat ise onun altından akıp gittiği köprü.
İnsan hayatı karşılıklı olarak kandırılıp hiçbir şeyin farkına varmadan birbirlerini incittiği ve bu tuhaflığın bariz bir şekilde ortada olduğu örneklerle dolu.
Gönül, aşk sarayını yıkılmış görmektense bazı gerçekleri çiğnemekten çekinmez.
Yalanın sözle söyleneni ahlaki bir edepsizlik sayılırken kaleme alınanını hüner saymak, kitap şeklinde parayla satmak, medeniyetin ilerleyişinin edebiyatçılara bağışladığı garip bir ayrıcalıktır.
Hayır, din bu değildi, bu çirkin ve kaba Hacı Fettah Efendi'nin temsil ettiği şey değildi. Din, nurlar içinde sonsuz bir rah- metin, şefaatin görünüşüydü. Kundakta ümmeti için şefaat isteyen peygamberin, asi ümmetine sığınak olan büyük Muhammet'in diniydi. Hacı Fettah Efendi, din perdesine , dünya yüzünde şeytanın insanları üzmek için gönderdiği bir temsilciydi.
148 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.