İnsan dili, asıl özünde mecazidir. Teşbih ve benzetmelerle doludur. İlkel anlığının bu teşbihleri yalnızca mecazi bir anlamda anlama gücü yoktur. O, onları birer gerçeklik olarak ele alır ve bu ilkeye göre düşünüp eylemde bulunur. İşte bizi atalara tapınmanın başlangıçtaki ilk biçimlerinden, insanlara tapınmadan bitki ve hayvanlara ve sonunda doğadaki büyük güçlere tapınmaya mecazi adların, bu sözcüğü sözcüğüne yorumu götürmüştür. İlkel toplumda yeni doğan bir çocuğu bitkilerin, hayvanların, yıldızların ya da öteki doğal nesnelerin adları ile adlandırmak, ortak ve yaygın bir alışkanlıktır. Erkek çocuk, «Kaplan» ya da «Aslan», «Kuzgun» ya da «Kurt»; kız çocuk ise, «Ay» ya da «Yıldız» diye adlandırılır. Tüm bu adlar kökenlerinde, insanlara yüklenmiş bazı kişisel nitelikleri dile getiren epitheta ornantia'*lardan başka bir şey değildiler. İlkel anlığın, tüm terimleri sözcüğü sözcüğüne anlama eğilimi yüzünden, bu tamamlayıcı adların ve mecazi unvanların yanlış yorumlanması kaçınılmazdı. İşte, doğaya tapınmanın gerçek kaynağı budur. Örneğin, «Şafak» sözcüğü birisi için geçerli bir ad olarak bir kez kullanıldığında, bu şekilde dikkati çekmiş olan kişi ile ilgili gelenekler, yabanılın eleştirici olmayan anlığında şafakla özdeşleştirilecek ve onun serüvenleri, şafak olayına en uygun bir biçim içinde yorumlanacaktır. Ayrıca, bu adın ya yakın kabilelerin üyeleri ya da aynı kabilelerin değişik zamanlarda yaşamış olan üyeleri tarafından taşınmış olduğu bölgelerde, şafağa ilişkin aykırı birtakım soy ilişkileri ve çelişkili bazı serüvenler anlatılacaktır