Genç Werther'in Acıları Goethe'nin ilk mektup romanıdır. Werther, şehrin kalabalığından bunalan ve sakin bir hayatla yetinmek isteyen genç bir adamdır. Taşındığı küçük kasabada özlemini duyduğu mutluluğa ulaştığını düşünürken, arkadaşı Wilhelm'e yazdığı mektuplara acı sözler sızmaya başlar. Umutsuz bir aşka düşen Werther, her geçen gün daha fazla acı çekmeye başlar. Genç Werther'in Acıları, yazıldığı ilk günden itibaren dünya edebiyatının en çok okunan eserlerinden biri olmuş ve milyonlarca okurun gönlünde müstesna bir yer edinmiştir. Almanca orijinalinden Türkçeye çevrilen kitap, aşk acısı denilince akla gelen ilk roman olma özelliğini hala korumaktadır.
Peki sizce nişanlı birine aşık olmak suç mudur? Ya da böyle bir şeye aşk denebilir mi? Bu bir aşk mıdır yoksa sadece bir saplantıdan mi ibarettir? Bu soruların cevaplarının herkese göre farklı olacağından o kadar eminim ki. Ama siz siz olun Werther kadar hiç bir insana bağlanmayın.Bu soruların cevaplarını yorumlarda tartışalım hadi
Yazarımız kitapta kendi bilişsel ve psikolojik serüvenini anlatıyor. Eser, yazarın hayatın anlamını ve gayesini anlamaya ve kavramaya yönelik sorularıyla şekil buluyor. Kitabı okuduğunuzda kendinizi kesin ve gerçek bilginin her şeye duyulan mutlak bir şüpheyle başlayıp başlamadığını düşünürken bulursanız şaşırmayın :)
Yazarımız eserde aslında hayatını anlamlandırmak için sürekli farklı bir alana yöneliyor ama aradığı cevabı hiç birinde bulamıyor. Zaman zaman ölümün tüm bunların hepsinin çözümü olduğunu düşünse de kendi tabiriyle "Yaşama aşkı ve korkaklık" gibi nedenlerden dolayı bunu da yapamıyor. Son çare olarak kendisini Hristiyanlığa adasa da aradığı sorunun cevabı yazarımıza orada da yoktur.
O zaman yazarın cevap bulamadığı soruyu bir de biz düşünelim. Sizce hayatın anlamı nedir?
George Orwell’in kaleme aldığı Hayvanlar Çiftliği 1940’ların dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
Hayvanlar Çiftliği’nin başkahramanları hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirir. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllıları olan domuzlar (kitapta günümüz dünya liderleri gibi tasvir edildiğine kanaat getirdim), kısa sürede önder bir ekip oluştururlar; ama devrimi de yine onlar yolundan saptırır. (Ne kadarda günümüz Batı’sına benziyor ama) Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. Ama atılan devrim naraları ve vaatlerle hayvanlar resmen körleşmeye yüz tutmuşlardır.
George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçekliği eleştiriyor aslında. Romandaki önder domuzumuz Napoleon, apaçık Stalin’i simgeliyor aslında :) . Diğer kahramanlar gerçek kişileri çağrıştırmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişileri tasvir ediyorlar aslında.
Bir masal anlatımı edasında yazılan bu kitap aslında küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamayı gözler önüne sermektedir.
İlk olarak 1915 yılında yayımlanan Franz Kafka’nın bu öyküsü, Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulmasıyla başlar ve çarkların içinden sıkışıp, iç dünyasında varlığını korumaya çalışmasını ve özgürlüğünü yaşatmaya çalışmasını sembolize eden böcek imajıyla; sıkıştırılmış ve köleleştirilmiş bir insanın yaşam içerisindeki debelenişlerini dile getirir. Gregor, artık bir böcek olarak özgür kalmıştır. Patronu artık onu işe çağırmak için aramaz. Ailesinin ondan bir beklentisi kalmamıştır fakat onun maddi gücüyle ayakta kalmaya çalışan ailesi; ona, eskisi gibi sevecen ve merhametle yaklaşmayacaklardır.
Peki siz bir sabah dev bir böcek olarak uyansaydınız ne yapardınız?