Hayatını evli bir kadına karşı beslediği aşk etrafında yer yer de vicdan azabı ile sürdüren Werther, gittikçe bu duygunun ağırlığı altında ezilmeye ve yaşama umutsuz gözlerle bakmaya başlamıştır. En sonunda karar kıldığı intihar eylemini Lotte ve Wilhelm’a yazdığı mektupların başında kafasına sıkarak gerçekleştirmiştir.
Daha çok Werther’in yazdığı mektuplarla iç dünyasının yansımasından oluşan bu kitap, dünya çapında tanınan bir kitap olması sebebiyle ilgimi çekmişti. Lakin insanların çoğunun bencil ve ufak amaçlar uğruna verimsiz bir yaşam sürdürdüğü gibi az fakat doğru olan düşünceleri haricinde, Wertherle pek ortak yanımızı bulamadım. Bu sebeple benim için biraz sıkıcıydı.
Kitabın yayımlandığı dönemdeki gençlerde ise Wertherin hikayesinden etkilenerek intihar etme vakalarının çoğalması, bana hayli ilginç geldi. Nitekim hikayeye başlamadan önce bir genç olarak bu kitaptan belki ben de etkilenirim diye endişe ediyordum ki bunun boşa bir endişe olduğunu anladım. Kim olursa olsun, fani olan şu dünyada, aciz ve fani olan varlığıyla, başka bir fani için yaşamamalı. Yaşamak yalnızca sonsuz gerçeklik için, bir de ruhumuz için olmalıdır. Duygular gelir geçer, belki de onlara alışılır. Lakin onlara saplanıp kalınırsa ruhumuzun soluğu kesilir ve belki hazin dolu bir son bizim olur…