-Campbell'e değil. Profesör'e göre özellikle Akdeniz yöresinin insanları, binlerce yıl süren mitolojik tanrılar döneminden, birdenbire kuru ve renksiz bir tek tanrı inancına yuvarlanmışlardı. Artık onları avutacak, oyalayacak, dedikodusu yapılacak tanrılar kalmamıştı ortada. O eski tanrı ve tanrıçalar ki; Olympos Dag'nda oturur ve insanlar gibi âşık olur, kıskanır, kız kaçırır, savaşır, cezalara çaptırılır, ırza geçer ve hepsi birbirinden tuhaf bin bir macera yaşarlardı. İnsanların dillerinde de hep bu maceralar vardı ama şu yeni tektanrılı dinlerde hayat çok sıkıcıydı doğrusu. Çünkü Tanrı tekti, kadın mı erkek mi olduğu bile belli değildi, bir biçimi yoktu ve doğal olarak hiçbir maceraya girmiyordu. Bunun üzerine insanlar eski alışkanlıklarını sürdürmek üzere kendilerine yeni tanrı ve yeni tanrıçalar yaratmışlardı. Bunlar ya film yıldızı oluyordu, ya futbolcu, ya manken, ya politikacı, ya boğa güreşçisi, ya da tenis oyuncusu. Bu yeni tanrı ve tanrıçaların ne yaptığı ve kimin kiminle yatağa girdiği hakkında binlerce dergi yayımlanıyor, yüzlerce saat program yapılıyordu. Tek fark, Olympos Dağı'ndan, Olympos Disco'ya inmiş olmalarıydı artık.
Şeytanın Çırağı ve Onları Öldürdü Mü? İki hikaye de basit bir şekilde ilerleyip karmaşık haliyle bize süpriz yapıyor. İkisini de önce beğenmezken sonlara doğru beğendim.
Şeytanın Çırağı'nda geçimsiz bir çift ve kocanın eşine intihar telkini yapmasını, aldatmasını ve planlarının yolunda gidip gitmediğini okuyoruz. Birini öldürmek isterken başaramayıp yine de suçlu hale gelen kişinin avukat tanıdığına yazdığı mektuptan öğreniyoruz her şeyi. Kurgu ufak da olsa sürprizli devam ediyor ama sonucu öğrenemiyoruz, avukatın olaya bir çözüm bulup bulmadığını merak ettim.
Onları Öldürdü Mü? Bu hikayede dikkati çeken birinci unsur evli çift hakkında etrafın sürekli olarak bir dedikodusu olması, toplum iç halini bilmedikleri olaylar hakkında yorum yapmaya bayılır. Bizde böyleyken Japonya'da da böyle olması beni şaşırtmadı. Önceki hikayede erkek aldatan rolündeyken bu defa kadın aldatan rolunde ve olaylar yine cinayetle sonlanıyor. Biz olayları inceleyen avukatın gözünden görüyoruz ve daha sonra şüphelinin itiraflarını okuyoruz. Kanunların yanılabileceğini ve yanlış kararlar alabileceğini ispat ederken intikam duygusunun da neler yaptırabileceğini okuyoruz.
“Kapıyı açtığında yerde önüme terlik koymuştu giymem için. O kadar hoşuma gidiyordu ki bu davranışı, kendimi ona ait hissediyordum bunu yaptığı an, neden bilmem.”