Şimdilerde bakıyorum da, doğduğum, yaşadığım, iliklerime kadar bağlı olduğum İstanbul’la bir besleme ve kalkındırma ilişkisi kalmamış aramızda. Bir nostalji canavarının eline düşmüş, yalnızca asimetrik iskeletiyle ayakta durabilen, gururu kırılmış bir kent artık İstanbul. Resmi tarihlere elbette bel bağlanmaz ama bu izlenimci tarihlere bel
Bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnun'un ancak adı var.
Fuzuli
(Bende Mecnundan çok aşıklık kabiliyeti var)
(Sadık aşık benim Mecnun'un ancak adı var)
Şairlerden Nedim, Yahya Kemal, Nazım Hikmet İstanbul'u çok sever ve iyi terennüm ederler. Yazarlardan Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi. Gerçekten eski İstanbul'u anlattığım üç unsurla sevmek istiyorsan, bu yazarları okuyacaksın.
Eski İstanbul, eski Ramazanlar ve bayramlar ve eğlence hayatı deyince aklınıza ilk gelen isim Ahmed Râsim değilse, iyi bir okuyucu değilsiniz demektir.
- Neden bana güleryüz gösteren bir kadına kaşımı çatayım, başımı indirip durayım?.. Bizim valide de çok kıskanç!.. Yalnız onun yüzüne mi güleyim?..
Ne bayağı düşüncesizlik!.. Keşke sağ olsaydı onun gülyüzüne bakıp ömür geçirseydim ve erkeklikten bile nasibim olmasaydı!..