Anlamak için, kendimi yok ettim. Anlamak, sevmeyi unutmaktır. Leonardo da Vinci, insan bir şeye ancak anladıktan sonra nefret ya da sevgi duyabilir, demiş. Bundan daha yanlış, aynı zamanda da daha mantıklı bir söz bilmiyorum.
Büyük tutkularım sınırsız düşlerim oldu ama o kadarı çıraklarda, terzi kızlarda da vardır, çünkü bütün dünya hayal kurar: Bizi birbirimizden ayıran şey o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştirdiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır.
Böğürtlen yiye yiye koşup giden çocukluğun peşine düşemeyeceğin kadar uzaklaştı, izi yok. Eğilip soruyorsun ondan bir ısırgan otuna: Geçmişe açılan yollar kaç kapalıdır?
"Yani yalnızlık denen nane öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler..."
Babamın son fotoğrafına bakıyorum mesela: Otuz beşinde bir adam. Onun kişisel tarihinde o yaştan ötesi yok. Ne yaparsa yapsın benden yedi yaş küçük; zaman aktıkça daha da küçülüyor ama elleri ayakları hiç küçülmüyor ve nasıl bakarsam bakayım o fotoğraftaki adamı hep benden daha yaşlı biriymiş gibi görüyorum.
"Ayıptır söylemesi bu yaşa gelmişsinizdir, hala bir şey bekler sürpriz bir şey olacak sanırsınız. ( Tüm süprizlerin!.. Sizden çalınanlarla gerçekleştiğini ve yeni bir şey gibi sunulduğunu unutup~ size de müstahaktır... )"
"Önemli olanın, başarı sayılabilecek olanın, sevip yaptıklarınız değil, belli bir bilinçle kaldırıp attıklarınız, sizi meşgul etmesine izin vermedikleriniz..."
Saatleri Ayarlama Enstütüsü zamana ayak uydurmaya yönelik toplumsal ve kurumsal çabalarin nasil komik sonuclara yol açabileceginin hicvidir. Bir medeniyet değiştirme ugrasina girmis toplumun geçmisinden getirdigi degerleri bir kenara birakip yeni degerler edinmeye çalisirken nasil bocaladiginin ve nasil kolayca kandirilabildiginin gülmecesidir.