Abdülhak Şinasi Hisar'ın asla hak ettiği değeri göremeyen bir sanatçı olduğunu düşünüyorum. Günümüzde çokça şair, yazar okunuyor, Şinasi Hisar da mutlaka bunların arasında olmalıdır. Ne yazık ki bu kitabın baskısını bile bulamayanlar var. Böylesine İstanbul, Boğaziçi âşığı, tasvir ve muhayyilesi güçlü bir yazarımızın kıymeti umarım anlaşılır. İstanbul denilince aklıma Nedim ve Yahya Kemal'dan sonra gelen yegane isim Şinasi Hisar'dır. Eser sadece Boğaziçi yalılarını değil dönemin her türlü entelektüelini anlatan, tasvirleri oldukça güçlü bir eserdir. Güzelliklerin bir bir son bulduğunu, medeniyetlerin de insanlar gibi yaşlanıp öldüğünü anlatır. Kendisinin de dediği gibi, "Ümit, aşk, emel ve şefkat gibi bütün aydınlıkların karardığı bir ufka doğru yüzüyoruz."
Mahur Beste art arda iki kez okuduğum kitaplardan biri. Ahmet Hamdi Tanpınar Türk edebiyatının şüphesiz en büyük entelektüellerindendir. Mahur Beste ise Doğu-Batı çatışmasının, yozlaşmanın, yabancılaşmanın en iyi işlendiği romanlardandır. Tamamlanmamış olmasına rağmen bu durum asla romanın örgüsünü bozmuyor. Şark'ın durumu Behçet gibi kültürel anlamda donanımlı fakat asosyal bir karakter bir nevi "yaratılıştan zavallı doğan karakter" üzerinden anlatılmış. Şark'ın Garp karşısındaki çaresizliği ve geri kalmışlığı gözler önüne serilmiş. Şark'ın temsili bu pasif karakteri harekete geçirici güç ise eşi Atiye Hanım'dır. Roman 7 bölümden oluşuyor. Abdülhamid ve Abdülaziz devirlerinde farklı entelektüellere ve karakterlere sahip insanların birbirleriyle ilişkilerini anlatıyor. Okunmasını şiddetle tavsiye edeceğim bir kitaptır. Hayatın sürekli deviniminde insanın olduğu yerde durmaması ve bu devinime ayak uydurması gerektiğini gözler önüne seren muazzam bir eserdir.
“Kalbim mi diyorsun daha sormamışken
Hiç gitmemişken kaybettiğin kendine
Kendini gölge sanıyor her hatırlayış
Unut gitsin mi, unut gitsin öyleyse
Yol yakınken dönen hikâyeler biriksin…”