Beklentilerimi boşa çıkardığını söyleyebilirim. Kitap kalın (böyle bir kurgu için) ama bana kalırsa uzatmak için uzatmıştı yazar. Okuduğum ilk ve sanırım son kitabı oldu. Piraye’si pek övülüyor, bu kitaba başlamadan o kitabı da alacaktım ama bu kitabı bitirdikten sonra ondan da vazgeçtim. Belki bir gün okurum elime geçerse, aksine özellikle alıp da okuyacağımı sanmıyorum.
Kitap nerden başladı nereden bitti dedirtiyor. Kadınların baş eğmeleri, susmaları beni çileden çıkarttı. İsmail, Keder’in babası Servet beni ayrı delirtti, neyse oraya hiç girmeyeyim. Doğu’luların acımasızlığı, kadınlara olan davranışları, töre, kültür ve geleneklerini bir araya toplayıp, acımasızca belki de gerçekleri yazmış olabilir, bir doğulu olarak bu tür şeylere kısmen tanık oldum yalnızca. Ancak bizde kadınlar böyle değil, susmazlar, neyse o. Haklı olsun haksız olsun fikirlerini söylerler. En azından benim tanıdığım doğulu kadınlarda ve ben de olmak üzere, bu böyle. Zaten böyle olmak zorunda. Tabii eski zamanda geçiyor kurgu anladığım kadarıyla, eh o zamanın vaktiyle de gerçekten epey bir cahiliye vardı, özellikle şehir ve gün yüzü görmemiş doğuda. Ancak kitapta yazar ezmiş de ezmiş, ezmiş de ezmiş. Zorla bitirmek için bitirdim, okurken sıkıldım. Çok gereksiz detaylar vardı, aşırı bezdirdi beni. Kitabın sonunu atlaya atlaya okudum, gereksiz edebiyat yapılmıştı bence.
Ancak evet, böyle hayatlar da var. Ne diyeyim, Allah kadınlara böyle davranan erkekleri bildiği gibi yapsın. Kendilerini Tanrı zanneden içi boş yaratıklardan başka bir şey değildir böyleleri.