Yaşamak kara bir kuyuda olmak gibi. Allah bir mum verir insanın eline bu kara kuyuda önünü görsün diye. O mum gönüldür ve ateşle değil aşkla yanar. Bilmeyen insan karanlıkta tüketir ömrünü. O mumu yakamayana dünya zindan olur. Lakin fark edemez o. O denli alışmıştır ki karanlığa görmese de gördüm sanır. Ölmese de öldüm sanır. Lakin ölüm o kuyudan çıkmaktır işte...
Derviş'in biri bir gün dağın yamacından geçerken gözünden kan akıtırcasına ağlayan bir genci görür de dayanamaz onun bu haline ve yanına gider.
""Hayırdır evladım?"" der ""Ne oldu sana da böyle kanlı yaşlar döküyorsun gözünden?"" Genç yutkuna yutkuna cevap verir:
""Sorma baba! Sevdiğim bir kız vardı, gencecik yaşında daha murat alamadan dünyadan göçtü de gitti. Ölüm o dilberinde nefesini tüketti. Ya ben nasıl ağlamayayım!""
""Ağlama evladım. Bunun için ağlanır mı? Bir başka sevgili bulursun. Ne var bunda ağlayacak!""
Bu sözleri işitince hiddetlenir genç, hiddetinden ne edeceğini bilemez.
"" Sen ne dersin a derviş, hiç olur mu öyle şey, aşkın edebine yakışır mı bu dediğin? der ve sıkar dişlerini.
Tebessüm ederek cevap verir derviş:
"" Olur, evladım olur. Bir başka sevgili de bulursun. Lakin dikkat et de bu kez bulduğun sevgili ölenlerden olmasın..."""
Kitabı okuduktan sonra nefsimle konuşur oldum:) Ve anladım ki Aziz Mahmud Hüdayi olmak öyle kolay değil. Kadılığı, makamı, mevkiyi, şöhreti, dünyayı terk etmek, nefsi eğitmek ...Hele de herkesin enesini ilah edindiği bu ahirzamanda zerresini yapabilmek kolay değil vesselam..
Hayretimi ve hayranlığımı artıran bu eseri herkese tavsiye ediyorum.