Bir han gibi çift kaplıdır, işte şu gördüğümüz yer
Burada yaşamı gör; binbir çile kesin ölmekle biter...
Yaşamışım bir an candan öğerim mutluluğu tadanı;
En mutlu kim? Hiç doğmamış insan, ama en mutlu kişidirler.
Bırakıp gitsek de biz bu dünya öyle duracak
Bizden ne iz, ne işaret, tek bir eser kalmayacak.
Biz yokken sanki bir zarar var mıydı dünyaya?
Yokluğa dönüş yapsak da bir daha durum aynı olacak.
Gün gelir yerin altında yatanlar görürüm
Nerdeyse toprak olmuş nice canlar görürüm
Gözlerim varlığı yokluğu damıttıkça
Varıp bir daha dönmeyen, orda kalanlar görürüm.
Sen onu aşkla şehvetle yarat Tanrım
Koku ver amberden, sümbülce saçları uzat Tanrım
Sonra kalk: "Sakın bakma" de, anlamı bunun
Bardağı doldur, tut tersine, dökme fakat Tanrım!
Gör bu devleti sen eski şaraptan küçük tut
Şarabın semtine uğramazsa yollar, güdük tut.
Feridun şaha yeğinle bir bardağı ey can bin kez
Keyhüsrev tacını küp kapağından çürük tut.
Çoğu insanın hayal gücü kıttır. Kendilerine doğrudan ilişmeyen, sivri ucu duyularına zorla ve sertçe batmayan şeyler onlarda etki uyandırmaz; buna karşılık hemen gözlerinin önünde, dokunabilecekleri kadar yakında olan küçücük bir şey derhal aşırı bir hırsa yol açar. O zaman ilgi eksikliğini bir bakıma uygunsuz ve abartılı bir hiddetle dengelerler.
Sana teşekkür borçluyum evlat... Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.