Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Özdemir

Sen kendi kendini yargılarsın işin en güç yanında budur insanın kendini yargılaması başkalarını yargılamaktan daha güçtür.Eğer sen kendini yargılamayı başarırsan bu senin gerçek bilgiliğini gösterir.
Reklam
Bir kimseden ancak verebileceği şey istenmeli buyurganlıkta mantığa dayanır eğer halkına kendini denize at dersem bana karşı ayaklanır devrim yapar buruklarımın karşılığını istiyorsam o buyruklar mantığa dayandığı içindir.
Kendi mutluluğunun sorumluluğunu kendin almalısın. Bugün mutlu olmayışının sorumluluğu senin elinde.”
Sayfa 124Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hepimiz biraz yaralıyız, sanırım insan olmanın doğasında var yaralı olmak. Geçmişteki yaşadığımız şeyler ruhumuzda küçük ve büyük yaralar açtı. Bu yaraların izleri kalmış olsa da şu anki yaşantımızı çok fazla etkilememesi gerekir. Ama bazı insanların yaraları o kadar derindir ki, günümüzde bile üzerinden yıllar geçmiş olduğu halde hâlâ ilk günkü gibi acımaya devam eder.
Taç Utangaçlığı: Doğanın Bize Sınırlar Konusunda Verdiği Mesaj. Taç utangaçlığı 1920’li yıllarda gözlemlenmiş ve nedeni tam olarak belirlenmese de bazı ağaç türlerinin hem kendini korumak hem de yanı başında bulunan diğer ağaçlara zarar vermemek amacıyla; birbirine yaklaştıkları noktalarda aralarında boşluklar, sınırlar oluşturarak şekil almasıdır. Bunun nedenlerine kafa yoran bilim insanları özellikle şu 3 neden üzerinde durmuşlar: 1. Bunu zararlı böceklerin birbirlerine geçişlerini engellemek amacıyla yaptıkları. 2. Uygun boşluklar bırakılarak güneş erişimini sağlamak ve birbirlerinin güneş kaynaklı gelişimine engel olmamak amacıyla yaptıkları. 3. Dalların sağlığını korumak (boşluk olmaksızın büyüyen dallar çakışacak, kırılmalara ve yaprak dökülmelerine sebep olacaktır) için yaptıkları. Hayatımızda bize ait olan ve korumamız gereken, ayrıca mevzu bizim dışımızdakiler olduğunda da korumasına özen göstermemiz, saygı duymamız gereken alanlar var. Diğer insanlarla –partnerimiz, ailemiz, çocuklarımız, arkadaş çevremiz veya herhangi bir zamanda ve mekânda karşılaştığımız kişilerle– aramızda ihlal edilmemesi gereken sınırlar var yani bir bakıma bizim insan türü olarak sahip olduğumuz taç utangaçlığımız. Bunlar bizim duygularımız, düşünce yapımız, inancımız, karakterimiz, tercihlerimiz, felsefemiz, hayat tarzımız, kıyafet seçimimiz, yeme içmemiz, takıldığımız mekânlar gibi şeyler olabilir. Biz tercihlerimizi yaşarken tıpkı ağaçların yaptığı gibi bir diğerinin alanına müdahale etmeden ve kendi alanımıza her önümüze geleni müdahale ettirmeden yaşamalıyız.
Reklam
'Kendinize depresyon ya da itibar kaybı teşhisi koymadan önce, çevrenizdekilerin aşağılık insanlar olmadıklarından emin olun.' - William Gibson
Geçmişte de benzer olaylar yaşadım. Onlar nasıl geçtiyse bu da geçecek. İyi ya da kötü her şey bir süre sonra geçiyor, bu da geçer. Sen kötü bir insan değilsin, hatalar yapmış iyi bir insansın. • Melek olsan kanat sesinden rahatsız olurlar. İnsanların beni acımasızca eleştiriyor oluşu her zaman benim hatalı olduğumu göstermez. • Şu an kendimi güçsüz hissediyorum, ancak geçmişte ya­şadıklarımı ve baş ettiklerimi düşününce güçlü olduğu­mu fark ediyorum. • Hissettiğim şeyler sadece geçmişten gelen olumsuz duygular. İçinde bulunduğum gerçeklik bu kadar kötü değil.
Sözlerim hiç hükmündedir Sınır çizenlerin katında Hem kimim ki ben Kafayı yemiş Uluslararası ve kravatlı adamların Toprakları çocuk gözyaşlarıyla suladığı bu coğrafyada Bir garip Bir meczup Bir aşık Bir ....
Sayfa 14
Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur.
„Şiirlerimde rastlanan kimseler, bir zamanlar bırakıp kaçtıkları köylerine dönen, oraya dönmekten sevinç duyan, yalnız renkli ve çarpıcı şeyleri gören insanlardır; çalışmaktan pek hoşlanmayan, en basit şeylerden tat alan, iriyarı, iyi yürekli, yargılarında kesin, fazla acı çekemeyen, doğaya uymaktan ve bir kadının mutluluğundan hoşnut, ama aynı zamanda özgürlüğün ve ‘kendi başına’ olmanın tadına da varabilen, her sabah yaşamaya yeniden başlamaya hazır insanlar. ‘Güney Denizleri’nde olduğu gibi.“
Reklam
Türkiye’de Demokrasi Toplantıda bir sonraki haftanın işleri konuşuluyor ,alınacak kararlar tartışılıyordu. Alınması gereken kararlar her zaman domuzlar tarafından ortaya atılıyordu.Öteki hayvanlar nasıl oy vereceğini biliyor,ama kendi başlarına karara varamıyorlardı.
Aynı zamanda sana bir şey öğretmeyen her türlü acı boşuna çekilmiş bir acıdır. Acı çekmenin ne belalı bir iş olduğunu bildiğin için, bu gerçeği hatırla. Bir yıkımın büyüklüğüne üzülecek yerde, onun bir işe yaramayışına üzül.
Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken, içini kemiren, seni tedirgen eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk.
Talihsizliğe uğramış bir genci şu sözlerle avutmaya çalışırız: “Sabırlı ol; kendini koyuverme; ilerisi için daha dayanıklı yapar bu seni; herkesin başına bir kere gelir böyle şeyler vb.” Kimse gerçeği söylemeyi düşünmez: “Aynı şey bir kere, dört kere, on kere daha başına gelecektir- böyle şeyler her zaman başına gelecektir; çünkü sen kendini koruyamayacak bir yaradılışta isen, bundan kendini kurtaramazsın.”
163 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.