Tarih, karşılıklı çok aşka sahne olmuştur: Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Mem ve Zin...
Benim sizden isteyeceğim bunların hepsini bir kenara bırakarak bu kitap okumanız.
Çünkü sahne bu sefer tek kişilik. Ahmet Arif'in cephesindeki fırtınayken Leyla Erbil'deki yaprak kımıldatmayan cinsten. Belki de yalnızca dostluk. Bu tek taraflı aşkı Ahmed Arif'ten kendi satırlarıyla anlamaya çalışalım:
" İncil gibi, Tevrat gibisin Leylim. Hilesiz, arık ve duru. Cihanda hiçbir kimse dostunu, kardeşini, sevgilisini - acısını, ülküsünü, eğilimini benim seni sevdiğim gibi sevmemiştir. Aklıma gelende başım dönüyor."
Bir insana bu ve bunun gibi nice satırlar yazdıran aşk ne derece kuvvetlidir fikredebiliyor, daha doğrusu hissedebiliyor musunuz? Karşılıksız olduğunu bile bile delice sevmek, evlendiğinde bile sevmeye devam etmek. Kendisi de söylüyor bunu, benimki bir ten aşkı değil diyor. Leyla'yı o kadar kutsallaştırıyor ki yer yer bu kadarı da fazla diye iç geçiriyorsunuz.
Kitap, mektuplardan oluşuyor. İnsanın özelinin edebi mecralarda da olsa dilden dile dolaşmasını -taraflar şu an aramızda olmasa bile - kendi açımdan insani olarak biraz incitici buluyorum. Kitap Leyla Erbil'in ölmeden evvel isteği üzerine basılmış. Ama kendisi kitap haline geldiğini görmeden vefat etmiş.
*Bu denli sevilmeyi, karşımdaki aşık olduğum insan olmadığı müddetçe istemem. Vesselam.*