Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Feza

Feza
@feza_
Mühendis
Lisans
Ankara
null
13 okur puanı
Haziran 2018 tarihinde katıldı
ona duyduğu kırgınlık yıllar içinde bir tür hissizliğe dönüştü.
Reklam
Değişmedin zaten. Hiçbir şey değişip ‘başka bir şey’ olmaz. Geliştin sadece, yaşın ilerledi…
Sayfa 119Kitabı okudu
Kendini dünyaya o kadar alıştırmışsın ki, seni artık hiç şaşırtmıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bizi hep üzmüş olan bir insanın davranışlarının samimi olmamasını arzu etsek de, bu davranışların geleceğe tuttuğu ışık karşısında arzumuzun eli kolu bağlanır ve söz konusu insanın gelecekteki davranışlarının ne olacağını arzumuza değil, bu ışığa sormamız gerekir.
Hayatta o kadar çok şeyle ilgileniriz ki, belirli bir durumda, henüz mevcut olmayan bir mutluluğun temeli atılırken, aynı sırada, çektiğimiz bir acının doruk noktasına çıkması oldukça sık rastlanan bir durumdur.
Reklam
“Bir kadına aşık olduğumuzda, şu soruları sormalıyız kendimize: Etrafında ne tür insanlar var? Nasıl bir hayat yaşamış? Hayattaki bütün mutluluğumuz buna bağlıdır.”
Bilmek her zaman engelleyebilme imkânı sağlamaz; ama hiç değilse bildiğimiz şeyleri, avucumuzun içinde tutamasak da zihnimizde kullanıma hazır bulundururuz ve bu da bize üzerlerinde hâkimiyet kurduğumuz yanılgısını yaşatır.
... aşkla ölüm arasındaki en büyük benzerlik, her zaman sözü edilen muğlak benzerlikler değil, her ikisinin de bizi gerçekliğini kavrayamamaktan, elimizden kaçırmaktan korktuğumuz kişiliğin sırrını daha derinlemesine sorgulamaya itmeleridir.
Ara sıra bizi yalayıp geçen bu şiddetli heyecan rüzgarı, aşkın oluşturulma yöntemleri, kutsal hastalığın yayılma biçimleri arasında en etkili olanlarından biridir. Bu durumda ok yaydan çıkar, o sırada birlikte olmaktan hoşlandığımız kişi kimse, aşık olacağımız kişi de odur. Bu kişiyi o ana kadar başkalarından fazla, hatta onlar kadar beğenmiş olmamız bile gerekmez. Önemli olan, o insana düşkünlüğümüzün başka herkesi dışlamasıdır. Bu koşul da, -o kişinin eksikliğini hissettiğimiz anda- onun cazibesinin bize yaşattığı hazların aranışı yerini ansızın yine aynı kişiyi hedef alan, kaygılı bir ihtiyaca bıraktığında, yerine getirilmiş olur; bu alemin yasaları gereği, bu saçma ihtiyacın giderilmesi imkansız, tedavisi zordur: Bu mantığa aykırı, ıstıraplı ihtiyaç, ona sahip olma ihtiyacıdır.
Kalbinizi de burada unutsaydınız keşke, onu iade etmezdim.
Reklam
Gençlikte, aşık olduğumuz kadının kalbine sahip olmayı hayal ederiz; daha ileri yaşlarda, bir kadının kalbine sahip olduğumuzu hissetmek, ona aşık olmamıza yetebilir. Dolayısıyla, özellikle aşkta öznel bir hazzın peşinde koştuğumuz ve bu yüzden de bir kadının güzelliğine duyulan hayranlığın aşkta en baskın unsur olmasının beklenebileceği yaşta, aşk temelinde, başlangıcında bir arzu olmadan doğabilir.
O kadar güzel buluyordum ki onu, geri dönüp omuz silkerek, "Bence çok çirkin ve gülünçsünüz, iğreniyorum sizden!" diye bağırabilmek isterdim.
Sevdiğim kadını daima o sıralarda görmeyi en çok arzuladığım yerlerle çevrelenmiş olarak hayal etmemin, bu yerleri bana onun gezdirmesini, bilinmeyen bir dünyanın kapılarını bana onun açmasını istememin sebebi, basit ve tesadüfi bir zihinsel çağrışım değildi; yolculuk ve aşk hayallerim, tek bir kuvvet halinde fışkıran ve yönü değişmeyen yaşama gücümün -bugün sedefli ve görünürde kıpırtısız bir fıskiyeden değişik yüksekliklerde kesitler alır gibi, yapay olarak ayırdığım- farklı anlarından başka bir şey değildiler aslında.
Kendimizi daima ruhumuz tarafından kuşatılmış gibi hissetsek de, bizi çevreleyen bu ruh sabit bir hapishane değildir; daha ziyade, ruhumuz aşmak, dışarıya ulaşmak için sürekli hamleler yaparak, onunla birlikte, bir hayal kırıklığı içinde sürüklenir, etrafımızda hep dışarıdan bir yankı değil de, içimizdeki bir titreşimin çınlaması olan ve hiç değişmeyen bir tını işitir gibiyizdir.
Kaybettiğimiz kişilerin ruhlarının, daha ilkel bir varlığın, bir hayvanın, bir bitkinin veya cansız nesnenin içinde tutsak olduğu yolundaki Kelt inancını çok makul bulurum; bu ruhları gerçekten de kaybetmişizdir, ta ki, birçokları için hiç yaşanmayan bir gün, ruhun hapsolduğu ağacın yanından geçinceye, ruhu barındıran nesneyi tesadüfen ele geçinceye kadar. O zaman ruh irkilip ürperir, bizi çağırır ve onu tanıdığımız anda büyü bozulur. Bizim tarafımızdan kurtarılan ruh ölümü yener ve bizimle yaşamaya başlar tekrar.
75 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.