Doğruyu söylemek gerekirse hakkında hiçbir şey duymadan, okumadan elime aldığım nadir eserlerden bir tanesiydi Kuşlar Yasına Gider...
Kitapların klasik konusu olan "baba-oğul" mücadelesini okuyacağım izlemi ile başladığım roman her ne kadar geçmişten kalan ufak tefek kalp kırıkları olsa da bir baba-oğul hesaplaşması değil, babanın ve oğulun bazen birlikte, bazense yalnız başlarına ölümle hesaplaşmasıydı.
İnsanın ölümlü olduğunu fark etmesi, isyanı, çaresizliği ve sonunda teslim olma evrelerini sade ve akıcı bir dille işleyen yazar ne yazık ki betimlemelerinde oldukça fazla tekrara düşürek okumanın akıcılığını kırmıştır.(Yazar çok mu tekrara düşmüş, yoksa anlatmak istediklerini mi ısrarla vurgulamak istemiş elbet tartışılır.)
Yalnız ben yazarın ısrarla kendini tekrarladığını bunun da okumayı ağırlaştırdığını düşünüyorum. Bir solukta kitabın yarısına geldiğim sonrasında katkısız aynı tekrarlarla bitmek bilmeyen 250 sayfa mücadelesiydi...
Ne olursa olsun güzel duygular uyandıran, ihmal ettiğimiz, içimize gömdüğümüz duyguların gün yüzüne çıkması gerektiğini hatırlatan roman zihnimde tatlı bir izlenim bırakarak son bulmuştur...
Okumayı düşünen arkadaşlara incelemelere aldırmadan objektif olarak yaklaşım göstermelerini tavsiye eder, iyi okumalar dilerim.
—Sürpriz Kaçıran (Spoiler) İçerir—
Çok ilginç bir hikayesi var kitabın. Semiha Cemal yazarken vefat edine Samiha Ayverdi devam ettirmiş. Belki Semiha Hanım kitabı bu şekilde ilerletip sonlandırmayacaktı. Sanki Semiha Cemal'in ölümünden sonra hayatını birisi devam ettirmiş gibi hissettim.
Kitap Hamza'nın Meryem'e olan umutsuz aşkıyla başlıyor.
Uzun Hikaye
Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli ediyordu.
Babam "İnatsın inat... İnatçı adamın saçı yatmaz. Dedene çekmişsin besbelli. Keşke annene benzeseydin" diyordu. Keşke...Uzun hikaye okuduğum ilk Mustafa Kutlu kitabıdır. Yeri
Yaşarken kıymeti bilinmeyip ölümünden sonra boşluğu dolmayan dava adamı Murat... Yıllar yılı ömrünü davasına adayan, maddi imkansızlıklarla rağmen davasını satmayan Murat... Murat'ın bu çileli dünyaya tahammülü dolup öbür dünyaya sefere çıkmasıyla kendilerini sorgulayan makama, mevkiye dalıp onu yüzüstü bırakmış eski dava arkadaşları Bakan Yunus Bey, Profesör Asım Bey... Ertelenen, taviz verilen şeyler, anılar, gençlik idealleri, dava... İnandığı değerlerin yozlaşmasına tahammül edemeyip sefere çıkan İlhan...
Gençliğinde sahip olunan yüce ideallerin para, mal, mülk, makam ve mevki karşısında nasıl evrildiği, kırmızı çizgilerin nasıl pembeleştiğini olay örgüsü içinde irdeleyen bir kitap. Davaların nasıl öksüz kaldığını,makam ve mevki sahiplerinin sırtlarında zamanla davaların nasıl yüke dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Dünyaya geliş ve yaşayış amacımızı, şahsi ve toplumsal emellerimizi sorgulatıyor. "İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlar." sözünün açıklaması mahiyetinde bir kitap.
İnsan inançlarının eskidiğini, yabancılaştığını tecrübe ettiğinde ya susup tahammül etmeli, ya da sefere çıkmalı. Genelimiz bu durum karşısında sanırım tahammül ediyoruz. Seferi seçsek dahi sabahı bekliyoruz, sonra öğleni, sonra akşamı... Ruhumuz gevşek... Verdiğimiz tavizlere kolay uyum sağlıyoruz.
İyi okumalar...