Aşk Budur” Semîha Cemâl Hanım ve Sâmiha Ayverdi Hanım’ın ortak kitabıdır. Sâmiha ve Semîha ilişkisinin iç içe geçmesiyle zuhur etmiş bir kitaptır.
Aşk Budur ortaya çıkışı itibariyle çok farklı bir eserdir. Eser, Kenan Rifâî’nin öğrencilerinden Semîha Cemâl Hanım tarafından yazılmaya başlanır. Fakat kendisi çok genç yaşta Allah aşkının cezbesine tutulup bu âlemden gider olunca, kitabı tamamlama görevi Sâmiha Ayverdi’ye verilir.
Bu meyânda anlatılan bir hadise vardır. Semîha Cemâl hanımın hastalığı ağırlaştığı ve zâten çok zayıflamış olan vücudunun buna daha fazla dayanamayacağı anlaşılınca, Sâmiha Ayverdi, Hocası Kenan Rifâî’ye gelerek, “Efendim, dua buyursanızda onun yerine ben gitsem” diye niyazda bulunur. Kendileri, bunun sebebini sorduğunda, Semîha Cemâl Hanımın faydalı bir vücut olduğunu ve yazarlığı ile insanlığa hizmet ettiğini söyler. Sonrasında gelen cevap çok nettir: “Öyleyse bundan böyle kalemi sana veririz sen yazarsın. ”
Sâmiha Ayverdi bu emir üzerine kalemi eline alarak Aşk Budur adlı kitabı tamamlar ve neredeyse yarım yüzyıl sürecek olan yazarlık hayatı da işte böylece başlamış olur. Kitap dikkatle okunduğunda, belli bir yerden sonra eserin üslûbunun farklılaştığı görülür. Bu, saf ve yakıcı bir aşktan, aşkın aklına doğru seyreden bir değişimdir. Semîha Cemâl Hanımın Allah aşkıyla şekillenen ve âdetâ yazanı ve okuyanı yakıp yokluğa mülhak eden anlatımı, Sâmiha Ayverdi’nin Hocasından almış olduğu “Yan, ama tütme!” düstûruyla işleyen kaleminde daha çok İlâhî aşkın yapıcı ve oldurucu çehresini takınır.
Roman, M.Ö. Arabistan’ın Kuzeyinde yaşamış olan güçlü ve şaşaalı Hayre Hükümeti’nin saray ve aristokrat çevresinde geçen bir aşkı anlatıyor. Bu dönemde Hayreliler, Araplar arasında çok yaygın olan putperest inancına sahipler. Hükümdar Menzer’in başhekimi Hamza, yine hükümdarın katında önemli bir mevkide bulunan amcası Zeyyad’ın biricik kızı Meryem’e âşıktır. Fakat Meryem ona istediği cevabı vermez. Romanda Hamza beşerî aşkın zirvesini temsil eder fakat aşkına karşılık beklemek zaafına düşmüş olması onu bu duygunun hakikatine ulaşmaktan men etmektedir.
Meryem ise yanmak ve yakmak tabiatında yaratılan ateş gibi, bu dünyaya sevmek ve sevilmek kabiliyetinde gelmiş asil ve güzel bir kızdır. Fakat hayatı boyunca canını önüne koymaya değecek bir eşik bulamamanın da azâbı içindedir, içerisinde bulunduğu maddî dünyânın zevkleri onu doyurmak bir yana, gönlünde en ufak bir ilgi bile uyandırmazlar. Böylesine aşka kabiliyetli bir insan olur da, hilkat eli hiç onu unutur mu? Romanı yazan kalem de unutmamıştır.
İlerleyen bölümlerde, kaderin bir cilvesi ile ülke menfaatlerini korumak adına, hükümdarın emriyle Hamza ve Meryem sözde bir evlilik yaparlar. Başhekim Hamza bu evliliğin ilk aylarında bir görevle Mısır’a gider. Geri dönerken orada tanışıp kölelikten kurtardığı ve dost olduğu Ömer’i de beraberinde getirir. Ömer Hayre’de yaşarken bir vesileyle Mısırlı tüccarların eline düşmüş bir esirdir. Fakat kendisine yakıştırılan bu esir sıfatını kabul etmeyecek kadar da özgür bir ruhtur. Çünkü Ömer’in, kendisini nefsin zaafları esâretinden kurtarıp, tek Allah’ın kulu olma özgürlüğüne götüren bir hocası vardır: Ebu’ş-şettar aşîreti reisi Yusuf.
Yusuf, İlâhî nurun o devirde kendisinden göründüğü kâmil insandır. Sözüyle, haliyle, gösterdiği maddî ve mânevî cömertliklerle yalnız kendi aşiretinin değil bütün Arap kabilelerinin gönlünde taht kurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in en güzel kıssasında anlatılan Yusuf peygamber gibi o da Allah’ın cemâl tecellîsine mazhar olmuş bir sultandır. Romanda bu ismin kullanılması tesâdüfî değildir. Kur’an’da Kenan illerinde kaybolan Yusuf Allah’ın zâtî güzelliğini temsil ettiği gibi Aşk Budur’daki Yusuf da, kalem sahiplerinin, gizli ve aşikâr her an hocaları Ken’an Rifâi’nin varlığında seyrettikleri Allah tecellîsini sembolize eder.
Aşk Budur Semîha Cemâl hanımın Aşk kitabının genişletilmiş hâlidir.Sh: 81-83