"O kadar basitleşmiş ve yıpranmışız ki. Sadece yeme içme, uyku, aptalca lüks, pahalı kıyafetler ve eğlence peşindeyiz.
Hiç kimsenim maneviyatla ilgisi yok. İdealizm kaybolmuş. Herkes sadece daha fazlasını nasıl kazanacağını düşünüyor.
Şarlatanlık, hırsızlık diz boyu. İnsanlar har vurup harman savuruyorlar. Bir yandan ülke yangın yeri, diğer yandan herkes vur patlasın çal oynasın."
Grigory Petrov
İnsanoğlunun ömrü; ezan ile başlayan, ezansız bir namaz ile de sona eren bir hayat çizgisidir. Çocuğa okunan o ilk ezan, aslında son kılınan namazın ezanıdır.
Bulutların yıprattığı güneş mecalsiz batıyor.
Şakağımda kıpırdanan damar düzensiz atıyor.
Biraz önce derinlere dalan bakışını gördüm.
Hüzünlerin içinde bir sevgi, lekesiz yatıyor.
On üç asır evvel şeriat-ı garra teessüs ettiğinden ahkamda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i İslam'a büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
"Beni en çok endişelendiren şey, bir gün müslümanlar, hıristiyanlardan ayırt edilemez hale gelecekler; onlar gibi giyinecekler ve onların yediklerinden içtinap etmeyecekler. Allah'tan niyazım o ki (müslümanlar) en azından (hiristiyanların) yaptıklarını yapmasınlar ve onların dinlerini kalplerine taşımasınlar..."
Evet, dünyanın mahiyeti anlaşıldıktan sonra elbette hayat-ı ebediyeden başka beşeriyetin o inkisar-ı hayal yarasını tedavi edecek, Kur'an'dan başka yoktur.
Paris herkesin gönlünde taht kurmuş bir şehirdir; fakat Hâşim Paris'i, "fahişelerin" ve "derin bir hüznün" kol gezdiği bir yer olarak tasvir etmekten çekinmez.