Dağda uzun yürüyüşleri, gölgeli ikindide ağaçlar arasında koşturmayı seven, neşeli, bol çığlıklı bir çocuktum. Gelincik tarlalarını sevmekten, küçük dereleri, kuş seslerini dinlemekten keyif alırdım. Ele avuca sığmaz bir çocuktum.
"Önemli olan, gelincik tarlaları, dönemeçler, sis düdükleri, cinayetler, yangınlar, hendekler, bağlar ve küllerle dolu bu dünyada insanın düşebileceği ve düşleyebileceği tüm tuzakları görebilmek."
Kentsoylu çocukların üzerlerinde ender görülen renklerle gelmişlerdi; gelincik kırmızısı, çayır yeşili hırkalar, zakkum pembesi ya da menekşe moru gömlekler, desenli ve çizgili etek ve pantolonlar giyiyorlardı.
Uhrevi ışığı sızdırmak mavinin bahtında yazılı olsa da dünyevi saltanat kırmızınındır. Çünkü kırmızıya düşen rol bağırmak, çağırmak ve kışkırtmaktır bu dünyada. O kadar bağırır ki kırmızı, sonsuzca uzanan yemyeşil tarlalar üzerinde bir tek gelincik açsa göz onca yeşili bırakır, gidip kırmızıya takılır. Kırmızı, doğanın kanıdır... #NazanBekiroğlu #KelimeDefteri