Önce şunu bir kenara koyalım: Allah'ın ne olduğunu Kuran anlatır. Allah'ı anlatma iddiasında olan yazarın Kuran'ın ötesinde ve berisinde kaynağı olamaz. Yazar Kuran'ın mesajını bildirip Gelenek İslamı'nın (atalar dininin) ataletinden kurtaracağı yerde Geleneksel Hristiyanlığa (bir başka atalar dini) çeviren, okuyucuyu koyunlaşmaya yöneltiyor. Aslında bildiğimiz kurumsal, kilise Hristiyanlığını vaaz ediyor. Günümüz yaşamının karmaşıklığı ve kirliliğinin bilincine varıp iyiyi kötüden ayırabilen, kendine güvenen, doğru bildiğinin ardından koşan aydın bireyler (Tektanrıcılar) yerine bu karmaşıklıktan korkup kaçıp kabuğuna çekilen, teselliyi göz(ünü) yummakta arayan ezik, boynu eğik, edilgen bireyler istiyor. Dua kavramına verilen geleneksel (ve yanlış) anlam olan "elini açmak ve gerisini koyvermek" anlayışını yıkacağı yerde daha da güçlendiriyor, yarayı nasırlaştırıyor. Oysa Kuran'a göre dua çalışmak demektir. Müslüman etkin olmalıdır, edilgen değil. Tasavvuf değimiz şey Rabbani Yahudilik, Budizm gibi bozuk inanışların etkisi altında kalıp çarpılmış, tanınmaz hale gelmiş bir İslam anlayışıdır. Kuran'ı önyargıların ve koşullandırmaların etkisinden kurtularak okuduğunuz zaman bu tür kitapların ve öğretilerin Kuran'a ters olduğunu görürsünüz. Yaşamınıza anlam vermekte veya parçalardan bütüne gitmekte güçlük çekiyorsanız sizin anahtarınız kitabınız Kuran'dır. Pop tasavvuf kitapları değil.