Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
131 syf.
10/10 puan verdi
Evliliklerinin üçüncü yılında Zuhal Seber'in(Zuhal Tekkanat veya Elif Sorgun) ağır bir ameliyat geçirmesi gerekmektedir, ameliyat risklidir felç kalma ihtimali vardır Zuhal Seber'in.Bunun üzerine Cemal Süreya gerçek adıyla Cemalettin Seber İstanbul'a, eşinin yanına gider.Ameliyat başarılı geçer, Zuhal Seber'in hastanede kaldığı onüç gün boyunca eşi Cemal Süreya her gün mektup yazar.Mektuplar bazen bir kahvehaneden, bazen vapurdan, bazen bir arkadaş buluşmasında beklerken yazılmıştır.Yani Cemal Süreya eşine bulduğu her fırsatta yazmaktadır bu güzel mektupları.Kitaba bu adın verilmesinin nedeni de mektupların onüç gün boyunca aralıksız devam etmesidir.Zuhal Hanım'ın isteğiyle kitabın adı ''onüç günün mektupları'' olur. Mektuplar Cemal Süreya'nın aşk dolu dizelerinin yanı sıra, gündelik hayatta yaptıklarından, oğlu Memodan ve gelecek hayallerinden oluşmaktadır. Kitabın arka sayfalarında onüç günün mektupları yanı sıra diğer mektuplaşmaları da mevcuttur.Bu farklı zamanlarda yazılan mektupları kıyaslarsak onüç günün mektuplarında Cemal Süreya'nın eşine nasıl moral vermeye çalıştığını gözlemleriz.Şahsi fikrimce Cemal Süreya'nın şiirde olduğu kadar düz yazıda da başarılı bir kalem olduğunu kanıtlayan bir kitaptır.
On Üç Günün Mektupları
On Üç Günün MektuplarıCemal Süreya · Yapı Kredi Yayınları · 20174,651 okunma
- Konuşmayı kabul ettiğin için sağol. - Ne diyeceksin? - Şeyy... biraz yalnız kalabilir miyiz? Arkadaşın izin verirse? - Kusura bakmayın tek başımıza kalmamız caiz değil. O da olsun. - İyi de okulun içindeyiz, tek başımıza değiliz zaten. Bir sürü insan var etrafta. - Olsun yine de kalsın. Ondan bir şey saklamıyorum nasıl olsa... - Peki... şey... Çok güzelsin... - Böyle şeyler söylemeyin lütfen! - Aslında... seni seviyorum ben. - Ne diyorsunuz? Bunları duymak istemiyorum! - Kötü bir şey söylemedim ki. Seviyorum yani... evlenmek niyeti işte! - Böyle olmaz bu işler. Birilerine iletirsiniz oturup öyle konuşulur. Benim de danışacağım insanlar olur. - Kızım sen aptalsın! Sen var ya harbiden salaksın! Seni hayatında karşılaşabileceğin en gerçek ve kutsal eyleme özne yapmaya çalışıyorum ve sen hala farkında değilsin. Neler kaçırıyorsun biliyor musun? - Ne biçim konuşuyorsun? - Evet öyle konuşuyorum. Sen salaksın kızım! Benim aşkıma özne olma şansını kaybettin. Sümsük bir herifle hayatını geçireceksin. Tüketeceksin kendini. Mutfakta sürüneceksin. Sana bir tek gece şiir okumayacak. Bunu sen istedin. Hak ediyorsun kızım, senin gibiler hak ediyor bunu. Biraz cesur ol kızım, ben iyi bir insanım, senin için olabileceklerin en iyisiyim. - ... - Kaybettin! Cidden kaybettin. Acımıyorum sana bunu seni istedin. Git sümsük bir herif bul. Hatta ablaların bulsun sana... - !!! - Aşk diye bir şeyi ölsen de öğrenemeyeceksin bundan sonra. Hadi eyvallah!
Reklam
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Dünya telaşına karışma vakti. Kravatları sıkmak gerek. Bu modern zaman köleliği. Bir bilsen ne kadar yorgun düşüyorum. İnsan karnını doyurmaktan geçiyor, bir hırs deryası. Şairin dediği ''kurtlar sofrası''. Kim daha çok nasıl kazanırım derdinde, karınlar şiş,akıllar nefsin kölesi. İnsanların tek derdi milyonlarca evin olduğu bu dünyada ''bir evim olur mu acaba''. Tek zeka örneğinin daha çok kazanan olduğu bir nesil. Öyle bir zaman ki zincirler ahir zamandan kopuyor sanki kıyamete. Müslüman dünyası kanıyor sessiz çığlıklarla. Gözler kör, diller lal olmuş bu vahşeti figana.. Hepimiz elimden gelse diyoruz. Diyoruz ya elimizden gelsin diye ne yapıyoruz, orası muamma. Bir çocuğun şekeri toprağa düştü diye ağlaması gerekirken,ölen anne babasına, minicik vücudundan kopan koluna veya bacağına ağlıyor. Bir anne çocuğunu sokakta oyuna daldı diye merak etmesi gerekirken, kurşunlar yavrumu da vurur mu ki diye düşünüyor. Bir baba ki çouğunun ölüsünü kucağına almak zorunda kalıyor. Ne fragman, ne senaryo; Hepsi acı gerçek. İnsanın en çirkin yüzü, müslümanlığın hazin sesi. Kalemin bile yazmıyor bunları. Aklın nasıl alsın ki? Kusursuz olan İslam, günümüz Müslümanları gaflette.
Şükrü Erbaş
Gerçek zamanla yüreğin zamanı nasıl karışıyor böyle… Usul bir gülümsemeyle yürüyorum. Kırmızı bir bulut yüzün. Bir çınar ağacının gölgesindeyim. Yapraklar değil saçların dökülüyor üstüme. Mavilikte bir görkem. Şarkılar dinliyorum. Parmakların, sesinden önce akıyor içime. ‘Uçan kuşlar sarhoş olur’ bir daha inanıyorum. Saka kuşları bayram yerine çeviriyor alacakaranlığı. Öyle zamanlar bağışladın ki, ölüm de ayrılık da yitirdi hükmünü..
Paul Auster
İç Dünyamdan Notlar Paul Auster Siz hiç okuduğunuz bir kitabın ardından yas tuttunuz mu... Ben tuttum... Hem de birçok kere... Sevdiğiniz, hiç bitmesini istemediğiniz kitabın en arka sayfasında ki “SON” yazısını gördüğünüzde, bir ayrılık duygusuna kapıldığınız oldu mu?... Paul Auster’in “İç Dünyamdan Notlar” adlı kitabının arka sayfasına
Reklam
133 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Her şeyden önce bir sanatçının hayatı, eserleridir. Bu bakımından onu tanımanın en iyi yolu eserlerine bakmaktır. Ve diyebiliriz ki; yazmak değil, yazdığını okutabilmektir sanat! Ciddi eserler vermek için, belirli bir alt yapıdan ve onu hazırlayıcı bir sistemin içinden geçmek gerekir. O, yalnızca bir masanın başında kalem elindeyken yazmıyor.
İntiharda Polis
İntiharda PolisAli Bayram · Deva Yayıncılık · 2014235 okunma
918 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.