Gazeteci yazar Kanafani yanlarına hayallerini alıp, ailelerine daha iyi bir gelecek, en azından insanca yaşam koşulları sağlayabilmek için yola çıkan üç adamın yürek burkan öyküsünü kaleme almış. Günümüzde halen geçerliliğini sürdüren bir insanlık dramının yalnızca yetmiş üç sayfaya sığıp etkisinin hepimizin vicdanını aşması, yazarın da yaşamı boyunca göç etmek zorunda kalması ve kendini halkının kurtuluş mücadelesine adamasında gizli.
Birbirilerinden farklı yaşa, farklı karaktere sahip olsalar da Ebu Kays, Esad ve Merva’nın kaderleri bir kaçakçının sözü ile birbirlerine bağlanmıştı. Çölün aman vermez sıcağını aştıklarında Kuveyt‘in zenginlikleri onları beklemiyor muydu?
“Gündüzün ufku gökle birleşti ve etrafındaki her şey sonu olmayan beyaz bir aleve dönüştü. Döndü ve göğsünü nemli toprağa yasladı. Toprak nabız gibi atmaya başladı. Genzinde dolaşıyordu toprak kokusu, ve tufan gibi damarlarına dökülüyordu.”
İki binli yıllarda Arap Yazarlar Birliği’nin “En İyi Yüz Roman” listesinde ilk beş içinde yer alan bu eseri Arap Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof Dr. Mehmet Hakkı Suçin çevirisi ile okudum. Özüne sadık, su gibi akan çevirisi için kendisine teşekkür etmek istiyorum.