Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Sanatçının Saplantılı Bir Adam Olarak Portresi: Japon Balığı Kargaşası
ㅤ “Hepimizin işleri ters gidiyor ve üzgünüz. Bazı şeylere sahibiz ama hep bir şeyler eksik... Bir de herkes yalnız.” Bu incelemenin ilk bölümünde Japon edebiyatına dair düşüncelerime ve okuma önerilerine, ikinci bölümde eserin yazarına dair bilgilere ve üçüncü bölümdeyse esere dair yorumlarıma yer verdim. Şimdiden okuyacaklara keyifli okumalar diliyorum. 1. Japon Edebiyatına Övgü ve Öneriler Japon edebiyatında kesinlikle büyüleyici bir şeyler var. Okurken olayların geçtiği mekânlara bir anlık da olsa misafir oluyorum sanki. Karakter, serin bir havada sakura* ağaçlarının altında yürürken etraftaki manzarayı izleyerek ona eşlik ediyormuşum gibi hissediyorum. Sanki sonbaharda sararıp kızıllaşan çınar yapraklarının altında hayat muhasebesi yapan bir karakterin sıkıntılarını dinliyorum ama bundan onun haberi olmuyor. Karlı bir kış günü bir şairin Tokyo’daki evine misafir oluyorum ve shoji’den* yansıyan sokak lambasının ışık demetinden aldığı ilhamla yazdığı tanka’ya* şahit oluyorum. Sabaha karşı kuş sesleriyle uyanıyorum ve varlığımdan habersiz bir kedi giriyor içeri. O, mutfağa kiraz çiçeği rengindeki tatamilerin* arasından giderken patilerinin ardından gidiyorum ben de. Lo-fi* bir müzik çalıyor arka planda ve Japon bir ailenin mutlu sofrasına konuk oluyorum. Matcha* çayı eşliğinde kaiseki* ziyafeti çekiyorlar ve leziz kokusu burnuma kadar geliyor. Japon edebiyatı beni böyle uzaklaştırıyor işte olduğum mekândan, beni olduğum yerden alıyor ve hiç bilmediğim, görmediğim yerlere uçuruyor. Ve rahatlıyorum, dünyanın keşmekeşliğinden bir süreliğine de olsa kurtuluyorum. Evet, Japon edebiyatında kesinlikle büyüleyici bir şeyler var. Japon estetiğinin ruhunu duyumsayabiliyorum. Basit ama hisli cümlelerle, canlı betimlemelerle renkli bir atmosfere kapılıyorum. Tabii ki her zaman böyle olmuyor, tapınak lideri uğruna kendini feda eden samuraylara, kanlı cinayetlerle çevrelenmiş dedektiflere ve ürkütücü ruhlara da rastlıyorum. Ama ne olursa olsun Japon edebiyatı okumayı seviyorum. Özellikle İthaki Yayınları’nın hazırlamış olduğu Japon Klasikleri serisini epeyce beğeniyorum (Liste için bkz: #175201521). Tamam, müthiş klasik, herkesin okuması gereken kitaplar barındırmayabilir veya
Şeytanın Çırağı
Şeytanın Çırağı
’nı,
Hagakure: Saklı Yapraklar
Hagakure: Saklı Yapraklar
’ı,
Öğrenci Kız
Öğrenci Kız
’ı,
Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler
Aynalar Cehennemi ve Diğer Öyküler
’i okuduktan bir ay sonra olay örgülerini unutabilirsiniz bile. Ama o anki yaşadığınız garip duyguları, o atmosferi eminim ki belli bir vakit sonra bile hatırlayacaksınız.
Ardından
Ardından
’ın soğuk atmosferi belki de şu sıcak günlerde en büyük tesellimdir, kim bilebilir? İthaki Yayınları’na bu özenli seriyle birlikte farklı kıtalara, kültürlere yelken açmak isteyen okurlara bir fırsat sundukları için teşekkür ediyorum. Büyük bir heyecanla biriktirdiğim bu serinin yeni kitaplarını da aynı heyecanla bekliyorum ve farklı bir okuma tecrübe etmek isteyen okurlara da şiddetle tavsiye ediyorum. Lafı daha da uzatmadan yazara ve eserine dair bir şeyler yazmaya geçiyorum. ‘’Dolu yağıyordu. Derinlerden, inatçı derin karanlığın içine. Ne kadar yağarsa yağsın beyazlamayan karanlığı bir gün beyazlatacağına inanarak şiddetle yağmaya devam ediyordu.’’ (s. 134) Ayrıca Japon edebiyatı okumaları hakkında daha fazla öneri almak isteyen okurlara, Japonca’dan çeviri yapan ve aynı zamanda bu seri içerisindeki
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı Yitirirken
’in çevirmeni olan pek sevgili
Peren Ercan
Peren Ercan
’ın ‘Japon edebiyatı ile tanışmak isteyenlere klasiklerden çağdaş metinlere uzanan zengin bir okuma önerisi listesi’ başlıklı yazısının linkini bırakıyorum: kayiprihtim.com/liste/japon-ede... Mutlaka göz atmalısınız. ^^ 2. Japon Feminist Edebiyatının Öncüsü: Kanoko Okamoto Gerçek adı Kano Ōnuki olan
Kanoko Okamoto
Kanoko Okamoto
, II. Dünya Savaşı öncesi Japonya’sının ilk kadın yazarlarının başında geliyor. Modern Japon edebiyatının da temellerini atan kadın yazarlardan biri olan Kanako, aynı zamanda üniversiteden sınıf arkadaşı olan
Cuniçiro Tanizaki
Cuniçiro Tanizaki
ve yine çağdaşı olan
Yasunari Kawabata
Yasunari Kawabata
ile yakınlığıyla da biliniyor. Erotizmden ilham alarak yazdığı romantik şiirleri, onun henüz genç yaşlarındayken avangard edebiyat çevresinde ses getirmesinde büyük rol oynuyor. Önceliği şiir olduğu için ömrünün son yıllarına yaklaşırken düzyazı türüne ağırlık veriyor ve bundan dolayı eserlerinin birçoğu ölümünden sonra okurlarla buluşuyor. Kanoko, genellikle eserlerinde kadın güzelliğinin erotik tasvirleriyle süslenmiş bir anlatımla kadın-erkek ilişkilerinin saplantılı sorunlarını ele alıyor. Kendisi fanatik bir feminist olmamasına rağmen kadın karakterlerini güçlü, zengin, başına buyruk, zevkine düşkün ve kendilerine yeten bir imajla sunuşu, okurların onu feminist bir yazar olarak okumasına neden oluyor. O dönem Japon toplumu normlarının ve edebiyattaki kadınların mağduriyetine yakılan ağıtların aksine kendinden emin ve güçlü karakterler ortaya koyması Kanako’nun aslında eserlerini taşlama amacıyla yazdığını düşündürüyor insanlara. Hatta daha da ileri giderek erkek karakterlerini iradesiz, kadınlara tapan ve bu yolda şuurunu kaybetmiş, kapana kısılmış bir profilde çiziyor. Kanoko’nun bir diğer önemli özelliği ise kadın güzelliğini betimlemeye olan düşkünlüğüdür. Tanizaki ve Kavabata ile başlıca ortak özelliklerinden biri de budur: Kadına ve onun güzelliğine övgü.
Cuniçiro Tanizaki
Cuniçiro Tanizaki
Gölgeye Övgü
Gölgeye Övgü
adlı eserinde, Tokugava Devri tarzında yapılmış evlerin iç mekânlarındaki gölgelerden ve insan hayatının karanlık yönlerinden bahseder. Yazar, bu ortamdaki ustaca düşünülmüş ışık-gölge oyunlarından, dumanın, rüzgârın, yağmurun ve insanın kirlettiği renklerden, soldurduğu parıltıdan, sırtında kimonosu incecik vücuduyla odanın içinde bir hayalet gibi dolaşan güzel kadınlardan söz eder. İşin nihayeti en sonunda kadının güzelliğine bağlanır. Aynı durum Kanoko’nun eserlerinde de geçerlidir. Japon Balığı Kargaşası’nda sevdiği kadına ulaşamayan ve ulaşamadığı duru güzelliğinin karşısında bertaraf olmuş bir adamın sevgisinin saplantıya dönüşme hikâyesine şahit oluruz. Hatta
Yasunari Kawabata
Yasunari Kawabata
, Konoko’nun bu özelliği hakkında şöyle demiştir: ‘’Japon edebiyatında, geçmişte ve şimdi, kadın bedenini Okamoto Kanoko kadar şehvet dolu detaylarla nefes kesici bir şekilde tasvir eden başka bir yazar görülmemiştir.’’ Durum ne olursa olsun kadının güzelliğine odaklanması, onu güçlü ve ulaşılmayan bir konuma yerleştirmesi ve erkekleri de kaybeden karakterler olarak tasarlaması Kanoko’nun Japon toplumuna ve kadın-erkek ilişkilerine bir tepki olarak okunuyor. ‘’Bu kız, bedeninde hiçbir eksiği olmaksızın kadınlık cazibesinin tamamına sahip.’’ (s. 27) 3. Sanatçının Saplantılı Bir Adam Olarak Portresi: Japon Balığı Kargaşası ve Yemek İblisi
Japon Balığı Kargaşası
Japon Balığı Kargaşası
da, Kanoko’nun yukarıda bahsettiğim temaları girift bir şekilde harmanlayarak erkeklerin yaşamış olduğu kayıplar sonucunda takıntılı insanlar haline dönüşmesini ele alan iki kısa hikâyeden oluşuyor. İnsan hırsının ve çılgın tutkusunun karanlık taraflarını ortaya çıkarmaktan korkmayan Kanoko, adeta yapmış olduğu kartpostalvari betimlemeriyle ve pitoresk anlatımıyla da okura edebi zevk sunmaktan geri kalmıyor. Kitaba adını da veren hikâyede Japon balığı yetiştiricisi bir gencin (Mataiçi), ‘’Yemek İblisi’’ adlı ikinci hikâyede ise bir yemek şefinin (Betsuşiro) yaşadıklarına şahit oluyoruz. Her ikisi de kadının merkezde olduğu fakat erkek bakış açısıyla anlatıldığı hikâyeler. Kitaba adını veren hikâye Japon Balığı Kargaşası’nda (1937), toplumun alt sınıfından gelen ve fakir bir Japon balığı yetiştiricisi olan Mataiçi’nin, ülkenin önde gelen zengin bir ailenin kızı olan Masako ile arasındaki çalkantılı ilişki anlatılıyor. Aynı zamanda aynı okulda olan bu iki genç ilk başlarda sıkıntılı bir iletişime sahipler. Mataiçi günlük hayatta tabiri caizse Masako’ya zorbalık yapıyor. Tabii muhteşem bir güzelliğe sahip olan Masako da toplumun kendine biçtiği ‘’suskun kız’’, ‘’yerini bilen’’ kadın rolünü oynamak zorunda kalıyor. Ama öyle bir an geliyor ki, Mataiçi’nin Masako’ya karşı olan hisleri tersine dönüyor ve âşık oluyor. İlerleyen zamanlarda Mataiçi’nin annesi vefat ediyor ve üvey babası Sojuro ile yaşamak durumunda kalıyor. Bu sırada sevdiği kadından da birtakım üzücü haberler aldıktan sonra, kendini umutsuzluğun ve çıkmazın içinde bulan Mataiçi, toplumdan uzak bir şekilde yaşamaya başlıyor. Onun bu durumuna üzülen ve babasının da daimi bir müşterisi olan Teizo (Masako’nun babası), eğitim masraflarını karşılamak istiyor. Kendini acılı durumlar içinde gören Mataiçi tüm hislerini içine atarak kendini tek bir amaca adıyor: ‘’En güzel Japon balığını yetiştirmek.’’ İmkânsız aşkın getirdiği vahametle başarısız olmanın vermiş olduğu yetersizlik hissiyatı onu en sonunda saplantılı bir adama dahası bir sanatçıya dönüştürüyor. Mataiçi, mükemmeliyetçiliğin izinde sevdiği kadının güzelliğini bir Japon balığına hapsedebilecek midir? Yoksa en sonunda saplantılı bir şekilde kendi hazin sonunu mu yaratacaktır bu sanatçı? İşte bunun cevabı, Okamoto’nun Japon balıkları üzerinden insan-toplum ve kadın-erkek ilişkilerine ayna tuttuğu hikâyesinde yatıyor. Gerçeklikten kopmuş ve tamamen sanatına dalmış, sıradan ihtiyaçlarını dahi unutan ve yakınlarda olup biten gerçek hayatın umurunda olmadığı bir sanatçının portresi. ''Eskilerin ölmesine izin verecek cesaretin yoksa, yeni şeyler yaratmanın büyük sorumluluğunun üstesinden gelemezsin.'' (s. 57) Okamoto, Yemek İblisi (1947) adlı kısa hikâyedeyse, Danilo Şef ile Vedat Milor karışımı bir karakterle çıkıyor karşımıza. Betsuşiro alt sınıftan gelen, eğitimsiz, fakir ama yetenekli bir mutfak şefidir. Ona göre yemek yapmak ortaya eşsiz bir sanat eseri çıkarmakla aynı şeydir. Bir gün zengin bir aile, kızlarına yemek yapmayı öğretmesi için Betsuşiro’yu işe alır. Yeni girdiği ortama ayak uydurmaya çalışan kahramanımız, evli olmasına rağmen ailenin kızlarından Okinu’ya karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Betsuşiro, kalbini kavuran yemek yapma aşkı ile kendini bu aileye kanıtlamak ister ve diğer öykümüzün kahramanı Mataiçi gibi kendini tek bir amaca adar: ‘’En iyi ve eşsiz yemeği yapmak.’’ Aşırı tutkusunun kurbanı olarak Betsuşiro, yeterince saygı görmediğini düşünür. Bir yanda karısı ve çocuğu, diğer yanda ise hoşlandığı kız ve yemek dünyasında ‘’usta’’ olarak anılmak sevdası... En nihayetinde varoluşsal bocalamalara ve hesaplamalara gömülecek olan Betsuşiro, ailesini de hiçe sayarak sanatının peşinden mi gidecektir? Yoksa sanatın özünün sevgi olduğuna mı kanaat getirecektir? İşte bunların da cevabı yine Okamoto’nun yazmış olduğu öyküde saklı. ''Kim insanlara sevme arzusunu ekerken bu arzuları gerçekleştirmek isteyenlere direkt ihsan etmez? Kim bilmiyorum ama bu dünyayı yaratan adamdan hoşlanmıyorum.'' (s. 85) Görüldüğü üzere her iki hikâyede de, hayalinin peşinde koşan erkeklerin karşılarına güzel bir kadın çıkmasıyla işlerini sarpa sarması anlatıyor. Japon Balığı Kargaşası’nı Yemek İblisi’ne nazaran daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Mükemmel güzelliğin arayışında kaybedilen şuurlar ve neticesinde varoluşsal sorgulamalar… Japon Balığı Kargaşası, okuyuculara farklı bir okuma deneyimi sunuyor. Keyifli okumalar. *Sakura: Dilimizde ‘’Kiraz Çiçeği’’ olarak anılan pembe renkli bir ağaç türüdür. Sakura, Japon kültüründe büyük bir öneme sahip olup Japonya'nın ulusal simgelerinden biridir. *Shoji: Ahşap veya bambu çerçevelerin içerisinde yer alan yarı saydam kâğıttan yapılmış sürgülü panellere denilmektedir. *Tanka: Japonların en çok kullandıkları nazım şekli ki birinci ve üçüncü dizeleri beşer, ötekileri ise yedişer heceli olmak üzere yedi dizeden ibarettir. *Tatami: Geleneksel Japon tarzı odalarda zemin malzemesi olarak kullanılan bir minder türüdür. *Lo-fi (low-fidelity kelimesinin kısaltması): Genellikle kayıt veya performansın kusurlarının bazen bilinçli bir şekilde duyulabilir olarak hazırlandığı bir müzik türüdür. *Matcha: Özel olarak yetiştirilen ve işlenen öğütülmüş bir yeşil çay tozudur. Geleneksel olarak, klasik Japon çay seremonisinde kullanılır. *Kaiseki: Geleneksel bir Japon akşam yemeğidir. Çay seremonisi öncesi sunulan basit bir menü anlamına gelir.
Japon Balığı Kargaşası
Japon Balığı KargaşasıKanoko Okamoto · İthaki Yayınları · 2022871 okunma
··
6,5bin görüntüleme
Kayaberk İpek okurunun profil resmi
Danilo Şef ve Vedat Milor'u ilk ve son kez bir Japon eserinde yan yana göreceğiniz o inceleme yazıldı...
Berin Softa okurunun profil resmi
Oldukça güzel bir inceleme olmuş. Hikayelerin anlatmak istediklerini ele alma şekline katılıyorum. Aynı zamanda dediğin gibi bence de büyülü bir edebiyat Japon edebiyatı :)
Şeyma okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş💝
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.