Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

533 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Eseri incelemeden önce yeraltı edebiyatı nedir? Ve nasıl ortaya çıkmıştır. Biraz bu konulara değinmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce yeraltı edebiyatı bir akımdır. Tıpkı diğer edebi akımlar gibi. Sert, aykırı, eleştirel, gerçekle hayalin ince çizgisinde var olmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıra dışılığın, küfrün dışa vurumudur. Bu tanıma baktığımızda sadece belirli tanımlamalar içerisinde görebiliriz yeraltı edebiyatını. Fakat bir diğer açıdan da yeraltı edebiyatını ifade etmek mümkündür. Yeraltı edebiyatı dediğimiz akım, tamamen derinlik algısı ile alakalıdır. Anlatılmak istenen bir olayı ruhumuzun derinliklerinin aykırı noktalarında ifade edilme biçimidir. Bu ifade biçimi ise tamamen özgür ve insanın ruhunun derinliklerinden çıkan bir anlatımdır. Bir konu birden fazla şekilde anlatılabilir. Bu noktadaki farklılık tamamen yazarın bakış açısı ve ahlaki normları ile alakalıdır. (Paradigma) Aslında okuduğumuz kitaplarda cümlelerin oluşturulma biçiminden veya olayların anlatılış şeklindeki tercihlerden, yazarın nasıl bir hayat sürdüğünü ve yaşamı nasıl anlamlandırdığını çok rahat bir şekilde anlamak mümkündür. İsminden de anlaşılacağı üzere yeraltı edebiyatı, hepimizin zihinlerimizin altında yer alan toplumsal kurallar ve tabular nedeniyle ifade edemediğimiz veya bastırdığımız duyguların ifade edilme biçimidir. Cesaret ve bir derinlik algısı isteyen bu akımın öncüleri kimlermiş ve tarihsel sürecine gelin birlikte bakalım. Tarihsel süreç ile alakalı düşüncem şu şekildedir, temel ahlak kurallarının toplumda oluştuğu dönemlerde aslında yeraltı edebiyatı da doğmaya başlamıştır. Nasıl mı? 20. yy.'ın başlarında kapitalizmin, güç ve iktidar kazanmasıyla birlikte kapitalizm artık dünya görüşü olmaktaydı. Elbette toplumsal normları ve yaşamı algılayış şekillerini de değiştirmeye başlamıştı. Zamanla kapitalizm, üretim modelinden çıkıp baskıcı bir şekilde insanın yaşam biçimine kendi tabularını dayatmaya başlamıştı. Elbette her düşünce biçimi mutlaka bir zıt düşünceyi doğuracaktı. Kapitalizm dayattığı yaşam ve ahlak biçiminin yanıltıcı bir sistem sunduğunu bunun yanında başka yaşam biçimlerinin de olduğunu ileri süren adamların hepsi dönemin sisteminin gücü nedeniyle gizli de olsa Müesses nizam'a karşı farklı dünyalar ve gerçeklikler olduğunu öne sürdüler. İşte ilk fitilin ateşlenmesi bu noktada oldu. Tam olarak bu dönemde yeraltı edebiyatının ortaya çıktığını söyleyemesek de yazarların ilk olarak farklı bir bakış açısı öne sürme eğilimlerinin bu noktada doğduğunu söyleyebiliriz. Sistemi değiştiremiyorlardı fakat yeni bir sistem hayal ediyorlardı. Bu tehlikeli fikirlerini gizliden yazıyorlardı. Kullandıkları üslup bile onların sistemden saklanması için yeterli bir sebepti. İlk defa yazarlar ahlaki normlara kafa tutup aykırı fikirler yazıyordu. Bu teorim için bir günah keçisi lazım. İşte bu kişi ''
Georges Bataille
Georges Bataille
'' Teorimin yanı sıra bize daha somut sonuçlar lazım. Yaptığım bir diğer araştırmalar sonucunda yeraltı edebiyatının çıkış noktasının Gotik Edebiyat olduğu sonucuna da varmanın mümkün olduğunu gördüm. Tam olarak öncüleri arasında bir isim bulamasam da bize gene bir günah keçisi lazımdı :) biraz daha kaynak taradığımda bir günah keçisi daha buldum elbette: ''
Marquis de Sade
Marquis de Sade
'' Erotik hatta pornografik kabul edilecek eserleriyle dikkat çeken
Marquis de Sade
Marquis de Sade
aykırı olarak tanımlanan bu edebiyatın temsilcilerinden biri olarak öne çıkıyor. Özellikle Yatak Odasında Felsefe ve Aşkın Suçları eserlerinde kendisini bu edebi akımda daha ön plana atmıştır.
Charles Bukowski
Charles Bukowski
' de kendi döneminin en aykırı yazarlarından birisidir. Özellikler kadınlar üzerinden kurduğu aforizmalar döneminde oldukça yankı uyandırmış özellikle feminist kesimi rahatsız etmiştir. Sanırım çok eskiye gittik, o halde yakın tarihlerden birine bakalım Aslında çoğumuzun filmini izlediğimiz bir eserden bahsedeceğim. Bu akımın en güçlü isimlerinden birisi
Chuck Palahniuk
Chuck Palahniuk
''
Dövüş Kulübü
Dövüş Kulübü
'' (
Tıkanma
Tıkanma
) hiç şüphesiz yeraltı edebiyat türünün en bilinen isimlerinden birisidir. Dövüş Kulübü, ilk bakışta eser Amerika'nın arka sokaklarından bahsetse de aslında gene bize ruhumuzun derinliklerinde yatan ve sürekli bastırdığımız şiddetin yaşamsal bir ifade olarak dışarıya çıkışını anlatmaktadır. Ülkemizde bu akım ile yazılan eser ve yazarlar yok mu? Elbette var.
Metin Kaçan
Metin Kaçan
''
Ağır Roman
Ağır Roman
''
Cumhur Orancı
Cumhur Orancı
''
Domingo Garcia'dan Geriye Kalan Öykü
Domingo Garcia'dan Geriye Kalan Öykü
'' Son olarak da bizim inceleme konumuzu asıl ilgilendiren yazarımız, Mecidis En İyi Yabancı Roman ödülüne de sahip olan Hakan Günday. Kinyas ve Kayra... Artık eserimizi incelemeye geçme zamanımız geldi. Öncelikle eser için şunu söyleyebilirim Kafanızı dağıtmak için okuyabileceğiniz kitaplardan biri değil, aksine sizi derin düşünceler ve aforizmalara iten ve zihninizin derinliklerinde yolculuk yaptıran ve bunun yanı sıra kafanızda bir çok sorgulamalara kapı açan bir eser. Dipnot Özellikle hikayede geçen amaçtaki yararsızlık, mutsuzluğu kabulleniş ve genel geçer tüm insani mitleri reddetmek üzerine kurulmuş aforizmalar bana
Emil Michel Cioran
Emil Michel Cioran
''
Çürümenin Kitabı
Çürümenin Kitabı
'' adlı eserindeki paradigmayı anımsattı.
Emil Michel Cioran
Emil Michel Cioran
' a göre mutlu olmak nasıl bir içgüdüsel bir duygu ise ise mutsuz olmak da bir o kadar içgüdüsel bir duygudur. Bu iki farklı duygu biçiminin tercihi insana huzursuzluk verecek bir rahatsızlık olmayıp sade bir seçimden ibarettir.
Emil Michel Cioran
Emil Michel Cioran
'a göre mutlu olmak zorunda değilsiniz! mutsuz olarak da var olabilir, yıllarca yaşayabilirsiniz. Kim demiş hayattaki tek gaye mutlu olmak! Çürümenin Kitabı incelemem için bknz: #156244182 Kinyas ve Kayra eserinde de biz bu bakış açısını rahatlıkla görebiliyoruz. Eserden biraz alıntı vermek bizi bu bağlantıya rahatlıkla götürecektir. "Madem ölmedik, yaşayalım o zaman!" dedik.. ''Nereden geldiğini bilmediğimiz huzuru arıyoruz'' İşte bu iki eser tamamen içsel duygu durumu bakımından tamamen örtüşmektedir. Eğer ki Emil Cioran ve Kinyas bir araya gelselerdi, tüm dünyayı griye çevirirlerdi... Tüm renklerin hepsini bir çırpıda silip atabilirlerdi! Kinyas ve Kayra eseri size şu şekilde özetleyebilirim. Bir yok oluş düşünün tüm kalbinizle ve zihniniz ile kabullendiğiniz... Sonu gözükmeyen bir çukurda düşüyorsunuz. Düşerken kurtulmak için bir çaba harcamak yerine siz sadece yok oluşunuzun mükemmeliyetinin tadını çıkartıyorsunuz. Kurtulmak için bir nedeniniz yok, olsa da o ihtimali yok etmek istiyorsunuz çünkü bir yarar yok. Hayatın en uç noktalarını yakalayabilmişsiniz ve o uç noktalarda hiç bir yarar olmadığını anlamışsınız. Sonrası ise derin bir boşvermişlik... Fakat bu boşvermişlik öyle basit bir reddediş değil elbette. Mantıklı tüm otoriterleri devirip yerine daha sağlam boşluklar ile doldurulmuş bir boşvermişliktir. ''Yarar yok bu dünyada! Ölüm varsa yarar yok! Ölüm bütün sihri bozar.'' Sonunu bildiğiniz bir filmi ne kadar keyifli izleyebilirsiniz? Peki sonunu görebildiğiniz ve kavradığınız yaşamdan ne kadar keyif alabilirsiniz? Her şeyi yeterince gördüm artık ölebilirim demek gibi bir serzeniş aslında bu eser.... Kitabı okumak istiyorsanız size ufak bir gerekçe vermek istiyorum. Dünyanın merkezinden çıkıp, atmosferin sessizliğinde dolaşmak istiyorsanız, Kinyas ve Kayrayı tanıyabilirsiniz. Bu iki adam size yok olmayı değil yok olma sanatını anlatacaktır! İncelememi bitirmeden önce, eserde geçen birkaç ismi not almıştım ve bu isimlerin kimler olduğunu araştırdım acaba neden Hakan Günday bu isimleri eserinde geçirmişti diye merak etmiştim. Sizlere bunu da paylaşmak istedim. 1- David Bowie 70 li yıllarda Avrupa ve Amerika gençliğini kasıp kavuran bir sanatçıdır. Bir çok sanatsal alanda üstün başarıları yakalamıştır. Bunların yanı sıra her yaptığı faaliyet de ayrı ayrı hayranlık uyandırmıştır. Hayranları onu tapacak kadar sevmektedir. Onu bu noktaya taşıyan ise sürekli farklı keşifleri ve bunları üretmesidir. Kraliyet tarafından Sir unvanı verilmek istense de bunu reddetmiştir. Çocukken okulda psikopat bir öğrenci tarafından gözüne pergel batırıldığı için göz bebeği büyüdükten sonra gözleri ayrı renk halini almıştır. (Sarı ve Mavi) ''David Bowie’yi rüyamda gördüm. sabah bir gözüm yoktu.'' 2-Neron Roma gibi koca bir ülkeyi sırf merakı ve içindeki narsistlik için yaktığı iddia edilen ve tarihin en acımasız ve en fütursuz imparatorudur ''Hayattan midem bulanıyor. Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron.'' 3-Houdini Macar asıllı Amerikalı ilizyonist. Seyircilerin gösterdiği kelepçeleri takıyor, deli gömleği giyiyor, bir cezaevi hücresine veya kutu gibi şeylerin içine girip sonra bunların hepsinden kurtulmayı başarıyordu. Gösterilerinde en başarılı olduğu şey ise, içine girdiğini tüm kilitli alanlardan kurtulmasıydı. Kendisine nasıl olup da kilitli kasalardan böyle kolayca çıkabildiğini sormuşlar, o da şöyle bir cevap vermiş: - kasaları dışardakilerin içeri girmesini engelleyecek şekilde tasarlıyorlar, içerdekilerin dışarı çıkmasını engellemek için değil.. ''Geçmişe tükürüp, geleceği çiğnedim. Bugünü ise uyuyarak geçirdim. Benim adım Houdini.'' 4- Kaygusuz Abdal Araştırmalarım sonucu doğruluğuna emin olmamakla birlikte, Tanrının varlığını kabul edip ona korkusuzca karşı çıkan derviştir. Bana biraz
Ömer Hayyam
Ömer Hayyam
tarzında birisi gibi geldi. ''Benim adım Kaygusuz Abdal. Tanrı’dan vazgeçtim. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum. Çünkü Tanrı’yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz.'' 5-Hitler Kendi aryan ırkını yaratarak tüm dünyaya hakim olacağını düşünmüş faşist eski Almanya lideri. Bu hayali yüzünden sayısız insana işkenceler çektirmiş ve milyonlarca insanın ölmesine sebebiyet vermiştir. Başarısızlığını idrak ettiğinde ise kendisini bir silah ile vurmuştur. Rivayete göre pişmanlığından veya başarısızlığından kendisini öldürmüştür. ''Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumlarımı bıraktım. Şimdi ise ağlıyorum. Hepimiz için. Çünkü hiçbiri işe yaramadı.'' Şimdiden okuyacak tüm okurlara keyifli okumalar dilerim...
Kinyas ve Kayra
Kinyas ve KayraHakan Günday · Doğan Kitap · 202226,8bin okunma
·
2.899 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.