Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

640 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Öncelikle, zamanında babamın kitaplığından aşırıp kendi kitaplığıma dahil ettiğim, lakin yıllar boyunca tozunu almak dışında başka bir ilişki kurmadığım bu değerli eseri, bir etkinlik marifetiyle elime alıp okumamı sağlayan değerli okur dostlarım
Ebru Ince
Ebru Ince
,
NigRa
NigRa
ve her okur buluşmasında kitabın adını zikrederek bilinçaltımıza yerleştiren ve süreci hızlandıran
Muzaffer Akar
Muzaffer Akar
'a teşekkür ederek incelemeye başlamayı kendime bir borç biliyorum... Bu etkinlik olmasaydı, 1982 basım bu kitap muhtemelen oksitlenip kendi kendini imha edinceye kadar kitaplığın bir köşesinde sırasını bekliyor olacaktı... Ve ardından hızlı adımlarla incelemeye geçebilirim artık... Ne zaman, nerede ve hangi koşullar altında doğacağımızı kendimiz seçemiyoruz ya hani... İşte beni en derin düşüncelere iten konuların başında gelir bu mevzu... Evet ben seçmedim bu hayatı, bu coğrafyayı, bu çağı... Mesela hayatımın sabah televizyon kuşağında Seren Serengil ile Seda Sayan'ın rekabet ettiği bir döneme denk gelmiş olması inanın benim seçimim değildi... Ya da toplumun %2'sini falan ilgilendirmesine rağmen memleketteki en geniş katılımlı tartışmaların başında 'taksi mi, uber mi' tartışmasının gelmesi de tamamen benim dışımda gelişen bir olay... Bir Instagram annesinin, sponsorlu bir çekim esnasında sırf o an canı istemediği için şarkı söylemeyen çocuğunu, mikrofonun açık olduğunu bilmeden gizlice azarlaması ve tartaklaması da bizzat gözlerimle şahit olduğum, asla ve kat'a seçmediğim ama yaşamak zorunda olduğum hayatın sıradan bir sahnesi sadece... Ancak Doktor Jivago'yu okuyunca yine de biraz kızdım kendime yukarıdaki düşüncelerimden dolayı... Nedenini birazdan anlatacağım dilim döndüğünce... Yuri Jivago ya da bilinen adıyla Doktor Jivago, seçimini yapamadığı hayatında bizim kadar şanslı(!) bir insan değildi maalesef... Yaşamak için gözlerini açtığı ülkede bir dünya savaşı, bir halk devrimi, devrimle birlikte gelen bir iç savaş ve bunlara benzer pek çok toplumsal vaka, peşi sıra birbirini takip ediyordu... O dönemin Rusya'sında yaşayan insanların mesleği ne olursa olsun her biri kolunda apoletler taşıyan kıyafetlerle gezmek zorundaydı. Çünkü her şeyden önce onlar birer askerdi. Yani benim gibi 6 ay askerlik yapıp 10 yıl bunu anlatan bir askerlikten söz etmiyorum. Askerlik onların yaşam biçimiydi. Ellerine tüfek alacak yaşa geldiğinde başlayan ve mezarda sona eren bir askerlikti onlarınki... Kimi zaman düşmanla, kimi zaman birbirleriyle savaştılar. Rusça'nın yanında sadece kurşunlarla iletişime geçtikleri ikinci bir dil biliyordu hepsi... Ve böyle bir yaşam içerisinde en büyük lüksleri hayatta kalabilmekti. Çünkü ölmek için o kadar çok neden vardı ki... Sürekli devam eden bir savaş ya da çatışma halinden bahsetmiyorum bile. Yolda yürürken denk gelecek bir kör kurşun, evinize atılacak başıboş bir bomba, karşı taraftan başına buyruk bir askerin o anki kişisel insiyatifiyle kurşuna dizilme, en az savaş kadar tahribat yaratan kış koşulları ve yakalanmama ihtimaliniz sıfıra yakın olan bulaşıcı hastalıklardan herhangi birinin sizi o an öldürüp bu ateş çemberinin dışına çıkarması işten bile değildi... Yani lafın kısası, Hummel tişört giyip röfleli saçlarla birbirlerine su sıçratıp akşam ödül olarak lahmacun ziyafeti çekilen bir Survivor değildi onlarınki... Hayatta kalmak, dahası, tüm bu cendere içerisinde bir aile kurabilmek, bir meslek sahibi olmak, çoluğa çocuğa karışabilmek gerçek bir yetenekti... İşte Yuri'nin de yapmak istediği buydu aslında... Önce içinde bulunduğu koşulları kabullenmek ama olabildiğince tarafsız kalıp her şeye rağmen kendine ait bir hayat kurabilmekti amacı... Kısmen başardı da bunu. Ancak günümüzde de sık sık duyduğumuz bir laf var ya hani, 'taraf olmayan bertaraf olur' diye... İşte bu laf zamanı gelince Yuri Jivago için de geçerlilik kazandı... İş bu noktaya geldiğinde Jivago nasıl tercihler yaptı, başına neler geldi gibi konuların detaylarına girmeyeceğim... Orası da kitabı okuyacak okurlara kalsın... --------------------------------- Yanlış hatırlamıyorsam
Chuck Palahniuk
Chuck Palahniuk
'e ait bir tespitti; zamanında okumuştum bir yerlerde... Palahniuk, çağımızın çoğunlukla büyük toplumsal vakaların yaşandığı bir çağ olmadığını hatta olabildiğince boş ve anlamsız bir çağda yaşadığımızı vurguluyordu ve bireysel olarak girdiğimiz bunalımların, saçma sapan dertlerimizin ve genel anlamda mutsuzluğumuzun işte bu boşlukla ilişkili olduğunu belirtiyordu. Katılır veya katılmazsınız ama bana oldukça enteresan gelmişti bu tespit. Tabii ki savaş çıksın, devrim olsun, Jivago gibi kelle koltukta bir hayat yaşayalım demiyorum. Ancak yaşadığımız çağda derin bir boşluk olduğu kesin ve kitleler olarak bu boşluğu nasıl doldurabileceğimizi henüz keşfetmiş değiliz... İşin garibi, kitapta geçen dönem üzerinden hemen hemen 100 yıl geçmiş. Yani tarih perspektifinden bakarsak çok da uzun bir zaman değil aslında... İnsan üzerine düşündükçe nasıl bir duyguya bürünmesi gerektiğini kestiremiyor tam olarak. Mesela 100 yıl önce savaşın içinde, paranın değerini tamamen yitirdiği ve birkaç dilim taze ekmek karşılığında her şeyin satın alınabildiği; çalışır durumda bir sobanın büyük lüks sayıldığı bir ortamdan, lüks deyince Swarovski taşlı iphone 8 kılıfının akla geldiği bu döneme hangi ara geldik, inanın hiçbir fikrim yok... İnsanlık, tarih boyunca savaşmış, birbirini öldürmüş, devletleri ve toplumları dizayn etmiş, sınırları çizmiş, her türlü doğal kaynağı ortaya çıkarmış; biz de şimdi gelip tüm bu oturmuş düzeni hunharca tüketiyormuşuz gibi bir manzara var karşımızda... İnsanlık tarihinin en şımarık çocuklarıyız belki de... Açlık veya salgın hastalıklarla boğuşmuyoruz. Zamanında insanlar yeterli gıdayı alamadıkları için tifodan, dizanteriden, vebadan ölürken bizdeki ölümlerin çoğu obezite veya mide küçültme operasyonlarından kaynaklanıyor... Bunun gibi belki de sayfalarca örnek verebiliriz pek çok konuda... Tüm bunların üzerine bir de yüzsüz gibi tarihi, insanları, toplumsal olayları eleştirip duruyoruz. Altımıza koltuk çekmişler, biz ise neden sırtımıza yastık koymadılar derdindeyiz... -------------------------------------- Neyse efendim, bu konulara bir girdik mi bir daha çıkamayız. En iyisi incelemenin sonlarına doğru biraz da kitapla ilgili notlarımı paylaşayım ve dağılalım sonra:) * Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz kesinlikle benim yaptığım gibi hayatınızın en yoğun dönemine denk getirmemenizi tavsiye ederim. Kitap zor değil ama yorucu bir kitap. Özellikle ilk 70 sayfa karakterleri tanımakla geçiyor. İsimlerin hepsi şu sekiz tane sessiz harfin yan yana geldiği tipik Rusça isimler:) Atıyorum, kitabın 27.sayfasında tanıştığınız bir karakterle, 438. sayfada bir anda tekrar karşılaşabiliyorsunuz. bendeki baskının başında kitaptaki karakterlerin adının yazdığı sıralı tam liste vardı ve çok işime yaradı açıkçası... * Boris Pasternak'ın akıcı bir dili var ve bölümleri (RTS öğrencileri iyi bilir) 'scene'lere ayırarak yazmış. Bu nedenle sinema veya tiyatroya uyarlanması nispeten kolay bir kitap ki zaten defalarca uyarlamışlar. * Sinemada 'yönetmenin kestiği sahneler' olur ya, işte bunun edebiyat versiyonu da lazım sanırım:) Bu kitapta bazı bölümler bence biraz fazla uzatılmış. Biraz daha sadeleştirilebilirmiş. Ancak dönemin şartlarında belki de böylesi daha makbuldür, bilemiyorum. * Kurguda çok fazla tesadüf durumu var. Zaten kitabı okuyan pek çok okur bu durumu gündeme getirmiş. Tesadüfler beni aşırı rahatsız etmedi ancak Pasternak'ın olasılık hesaplarını biraz altüst ettiği de bir gerçek:) * Kitap aslında bir yandan da aşk kitabı... Siz benim bu konuda tek kelime etmemiş olmamı lütfen dikkate almayın:) Çok tasvip ettiğim bir aşk hikayesi değildi kendi adıma. Ancak başkaları hayranlıkla takip edebilir bu hikayeyi, onu bilemem... ------------------------------------------ Ve geldik incelememizin son satırlarına... Anlatmak istediklerimin yarısını bile anlatamadım ama bir yerde de durmak lazım diye düşünüyorum... Doktor Jivago, ara sıra kendi kalbinde de hissettiği ve bizim çağımızda da sıkça görülen 'kalp teklemelerinin' sebebini biraz da manevi nedenlere bağlamış. Diyor ki; "Çoğunluk, yaşamak için ikiyüzlü hayat sürmek zorunda. Sağlığınız da bunun etkisi altında kalıyor. Gün geçtikçe, duyduğunuzun, düşündüğünüzün aksini söylemek zorundasınız. Sevmediğiniz bir şeyi sevmek, hoşlanmadığınız birşey karşısında hoşlanır gibi davranmanız gerekiyor. Sinir sistemi denen şey uydurma birşey değil. Varlığınızın parçası... Ruh denen şey tıpkı ağzınızın içindeki dişler gibi göğsünüzde duruyor. Buna devamlı olarak karşı gelemezsiniz. İsyan eder.” Bence güzel ve evrensel bir teşhis koymuş Jivago... Bir de reçeteyi yazsaydı keşke diyesi geliyor insanın:) Lakin onu da belki hayatın içinde bir yerlerde aramak lazım. Ama bunu savaşmadan, kurşun sıkmadan, aç kalmadan, çocukları öldürmeden, birbirimizi ötekileştirmeden başarmak zorundayız. Umarım kalbimiz, bizi her şeyin çok daha anlamlı ve yaşanabilir olduğu, umut dolu bir dünyaya taşıyacak kadar sağlamdır... Hepinize keyifli okumalar dilerim...
Doktor Jivago
Doktor JivagoBoris Pasternak · Yapı Kredi Yayınları · 20231,044 okunma
··
1.423 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
Harika olmuş. Her zamanki gibi döktürmüşsün yine. Sen normalde bu kitabı 18 günde bitirmezdin; ama Tuna faktörü girdi işin içerisine tabii :) Ayrıca iki arada bir derede bu kadar değerli bir “köşe yazısı” yazman da senin ne kadar donanımlı ve değerli biri olduğunu gösteriyor. Eline sağlık. Bizi fazla mahrum etme bu yazılarından :)
Necip G. okurunun profil resmi
Semih çok teşekkür ederim değerli dostum. Tahmin ettiğin gibi Tuna dünyaya geldiği hafta, neredeyse bir hafta kitaba el süremedim:) Sonra da fırsat bulduğum her an okuyup bitirmeyi başardım. Eğer biraz daha elime almasaydım baya geriye dönüp başlamam gerekecekti:) Umarım söylediğin bu güzel sözleri hak ediyorumdur... Samimiyetin için ayrıca teşekkür ederim. Sevgiler...
Anıl okurunun profil resmi
Az daha unutuyormuşuz yazım üslubunu iyi ki yazdın Necip Hocam, araya pek zaman girmiş. :) Kitabı okuyup üstüne inceleme yazdığına göre biraz vakit arttırıyorsun sanırım ve pazar günü için bir ihtimal doğuyor sanki? :)
Necip G. okurunun profil resmi
Sevgili Anıl çok teşekkür ederim:) Malum nedenlerden dolayı araya biraz zaman girdi dediğin gibi ve aynı nedenlerden dolayı maalesef bu ay aranızda olamayacağım. Zaten kitabı 18 günde bitirebildim:) İncelemeyi de gece 12'den sonra yazabildim:) Şu an annesi sadece bebekle ilgilenmek zorunda olduğu için geriye kalan her türlü iş benim üzerimde... O yüzden biraz daha zamana ihtiyacım var. Umarım Mayıs'ta açığı kapatırız. Toplantıda güzel bir kitap seçmeniz dileğiyle:) Sevgiler...
12 sonraki yanıtı göster
Erhan okurunun profil resmi
Eline sağlık Necip. Bir ara şey yayınlanmıştı burada, iyi inceleme yazma kriterleri. Seninkiler onların hiçbirine uymuyor, ama o kriterlere uygun yazanların hepsinden daha etkileyici incelemeler yapıyorsun. Doktor Jivago denince aklımıza, o Ömer Şerif'in oynadığı filmden olsa gerek aşk hikayesi geliyordu bu etkinliğe dek. Yapılan incelemeler o hikayenin aslında romanda küçük bir yer kapladığını gösterdi bize. Dediğin gibi iki büyük savaş geçirmiş bir nesil var yakın geçmişimizde. Biz artık, Maslov'un piramidine dahil bile etmeye gerek görmediği sorunlarımızla, her dakika değişen gündemizle, her gün gördüğümüz sahte peygamberlerimizle yaşarken, ara sıra dünyanın bir yerinde yaşanan savaş/felaket/açlık vb. olaylara iki dakika üzülerek onları anlıyor gibi yapıyoruz. Sonra 13 yaşındaki çocuk anlayamazsınız diyor bize, biz de anlayamıyoruz haliyle. İnsancıklar incelemesi gibi olmuş bu da, Nesrin hanım gibi bu "radikal köşeyazılarını" değişik mecralarda da görmek isteyenlerdenim ben de. Teşekkürler + uykulu geceler :)
1 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Erhan çok teşekkür ederim, çok mutlu ettin beni... Herkesin kendine göre kriterleri var deyip orta yolu bulalım:) Sen de özgün bir yazar olarak bu durumu en iyi anlayanlardan birisin... Radikal mevzusunu Nesrin Hanımın yorumunun altında anlattım... Her şey çok hızlı değişiyor diyoruz ya, işte bu değişimden hepimiz kendimize göre nasipleniyoruz... Maslov'un piramidi ne kadar masum, ne kadar naif değil mi? :) Alıp, Mısır'daki piramitlerin yanına koyup tarihi eser olarak saklamak lazım... Vakit ayırdığın için tekrar çok teşekkür ederim, sevgilerimle...
Mehmet D. okurunun profil resmi
"Rusça'nın yanında sadece kurşunlarla iletişime geçtikleri ikinci bir dil biliyordu hepsi..." Sadece şu cümlenizle bile o dönemin resmini mükemmel çizmişsiniz abi. Eliniz dert görmesin :)
Necip G. okurunun profil resmi
Mehmet Hocam çok teşekkür ederim öncelikle:) Savaş denilen olguyu kitaplardan ve filmlerden anlamaya çalışan bir neslin ferdi olarak kafamda oturtmaya çalışıyorum. Tam anlamıyla başaramayacağım kesin ama yine de hemen yanıbaşımızda, sınırlarda yaşananları dahi biraz daha iyi anlamak, tanımak için şu an tek seçeneğim bu gibi görünüyor. Vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederim.. Selam ve sevgilerimle...
1 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
Radikal Gazetesi vardı eskiden, önce baskıyı bırakıp dijitale geçtiler, sonra onu da durdurdular. Aynı sizin yazılarınız gibi mükemmel köşe yazıları olurdu geçmişle bugünü bağlayan, siz bir de kitapla ilişkilendirerek yazıyorsunuz. Yine diyorum siz haftada birlik şu gazete eklerinde bir köşe edinin kendinize. Böyle uzun bir incelemeyi kitabı okumayanlar için bir çırpıda okunabilir hale getirmek sizde olan ustalığı ister :) Teşekkürler bu güzel inceleme için.
Necip G. okurunun profil resmi
Nesrin Hanım çok teşekkür ederim bu güzel yorum için. Ben son döneminde Radikal'de çalışıyordum:) Yani baskıdan dijitale geçişte de, sonraki kapanma sürecinde de bir Radikal çalışanıydım:) Veda pastasını kesenlerden biriydim... O yüzden Radikal havasını bol bol solumuş biri olarak söylemek istediğinizi çok iyi anlıyorum. Ancak Radikal'in kapanmış olması aslında başka bir gerçeği daha ortaya çıkarıyor. İnsanların beklentileri, tüketim alışkanlıkları çok değişti. Bu her sektörde olduğu gibi bizde de geçerli... O yüzden bu yeni tip 'köşelerde' bu tip yazılar yazılabilir mi, çok emin değilim:) Yine de zaman ne gösterir bilemeyiz tabii ki:) Selam ve sevgilerimle Nesrin Hanım...
1 sonraki yanıtı göster
Osman Y. okurunun profil resmi
Necip eline sağlık ne güzel anlatmışsın "insanlık" mevzusunu. Bu incelemeyi herkes okuyabilir kitaptan bağımsız olarak. Hani Gönül Yarası filminde diyordu ya, kürtçe bilmediği halde şarkıyı dinlerken ağlayan kadına şaşkınlıkla bakan adam, "sen kürtçe biliyor musun" diye. O da "abi bu şarkıya ağlamak için kürtçe bilmek mi gerekiyor" diyordu. Bu yazı da tam öyle olmuş, bu yazıyı okuyup anlamak için bu kitabı okumak veya okuyacak olmak mı gerekiyor ? Bence gerekmiyor. Teşekkürler tam isabet tespitlerin için:)
1 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Osman... Bahsettiğin sahne çok güzel bir sahnedir. Yavuz Turgul müziği sinemada çok iyi kullanan bir yönetmen. Her filmde böyle bir kült sahne çıkartıyor. Ben de elimden geldiğince dediğin gibi mecbur kalmadıkça spoiler vermeden kitaptan aklımda kalanları bir sohbet havasında paylaşmaya çalışıyorum. Beğendiğine çok sevindim. Daha güzel paylaşımlarda görüşmek üzere. Sevgilerimle...
Bu yorum görüntülenemiyor
Rahime okurunun profil resmi
Elinize sağlık çok güzel bir inceleme olmuş. Kitabın böyle bir incelemeye de ihtiyacı vardı. :) Yalnız ben Palahniuk'in tespitine pek katılmıyorum. Kendisi belki emperyalist bir ülkede , suya sabuna dokunmadan, rahat bir şekilde yaşadığı için hayatında aksiyonun eksik olduğunu düşünebilir. Ama, bugün Afganistan'da yıllardır süren savaş ve sonrası iç çatışmalar var, Irak yine aynı şekilde, Hemen yanı başımızdaki Suriye paramparça, bir kaç yıl önce yaşanan Arap Baharı Devrimi ile Tunus,Libya, Mısır'ın yaşadıkları ve hali ortada. Myanmar, Arakan, Doğu Türkistan'da yapılan soykırımlar hepimizin malumu. Ve hâlihazırda bizim tanıklık ettiğimiz Afrin. Aslında dünya savaş halinde. Hadi savaş olmasın, kendi ülkemiz adına konuşayım sırf geçim derdi bile bizim için büyük savaştır ve mutsuzluğumuzun ya da depresyonumuzun herhangi bir boşluktan kaynaklanmadığının göstergesidir henüz o kadar şımaramadık sanırım. Palahniuk tıraş yapıyor. :)
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Rahime Hanım. Palahniuk'inhakkını yemeyelim:) O da neticede kendi toplumuna hitaben düşüncelerini paylaşmış... Yoksa dediğiniz gibi, bir taraf bolluktan aklını kaçırırken başka bir yerde yokluktan 100 yıl öncesinin şartlarını görmek mümkün...
Bu yorum görüntülenemiyor
K. okurunun profil resmi
Necip Abi. Beni pişman ettin. Yapma bunu lütfen! Bu hafta 25 kitap + 2 dergi aldım. Bugün sahafa gittim, tertemiz bir Jivago vardı. Üstelik Cem Yayınevi'nki. Şimdi baktım YKY'den daha güzel bir çeviri. Almadığıma pişman oldum. :) Yapmayın şöyle şeyler, yazmayın. Benim bu siteden uzaklaşmam lazım. Gerçekten o kadar çok kitap alır oldum ki cüzdanıma bakınca bile elim titriyor.
Necip G. okurunun profil resmi
:))) İnan bana, bu sorunu yaşayan tek kişi değilsin... 1k’nın en yorucu yan etkilerinden biri bu. Ancak Jivago konusunda acele etmene gerek yok bence. Ben kitabı üni.ye başladığımda yani 2000 yılında kendi kitaplığıma almıştım. 2018’de okudum:) Bu matematikten gidersek önünde uzun bir yol var sevgili Kübra:) Çok teşekkür ederim, sevgilerimle...
2 sonraki yanıtı göster
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.