Erhan abi yanımıza hoşgeldin :) Eline sağlık. Kısaca fikir belirteyim ben de. Hikayeciler tarafında olarak diyorum ki elbette romanı da gözardı etmiyoruz. Sezai Karakoç'a söz verelim, diyor ki
"İnsanı çözersin,çözersin,çözersin çocuk çıkar" Ben de derim ki, romanı çözersin,çözersin,çözersin hikaye çıkar. Roman dediğimiz şey hikayeler zinciri değilse nedir ? Fotoğraf - Video benzetmesi de yerli yerinde evet, peki video dediğimiz şey de fotoğraflar zinciri değilse nedir? Fakat videoda fotoğrafta olmayan bir şey daha var.
"Ses" O da olsa olsa şiir değilse nedir ? Şiir zaten romanın da hikayenin de bütün edebiyatın da babası piri öncüsü değil midir ?
Roman, hikayeye göre kıymeti daha önce bilinen ve daha çok kabul gören bir tür sanıyorum. Belki de geçen yüzyılların pek çok romancısı bugün yazsalar roman yerine hikaye yazarlardı. Belki Tolstoy yine romancı olurdu da , Dostoyevski hikayeci olurdu?
Bir de şu var, ne kadar uzun yazarak derdimi anlatayım demek mi daha zor yoksa ne kadar az yazarak bunu başarayım demek mi? Bence ikincisi. Tabi ki kısa roman olabileceği gibi uzun öykü de oluyor. Belki romanın en önemli özelliklerinden birisi de çetrefilli örgüsüyle bizi tekrar tekrar kendisine doğru çekmesidir, elbette bu da bir edebiyat zenginliğidir. Hikaye ise daha pratik ve tadımlıktır bir bakıma. Tabiri caizse roman antibiyotik , hikaye ise aspirindir.
Öyleyse her ilacı hastalığa göre almalı. Bilmem anlatabildim mi sınırlı bilgimle, ilk aklıma gelenler bunlar oldu. Hikayelerini merakla bekliyorum :)