Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

302 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Ay Sarayı Paul Auster'ın 1989'da yayınladığı 4'üncü (Farklı isimde çıkardığı bir kitabı daha vardı hatırlarsınız) kitabı. Hayatını anlattığı kitap dışında ,
New York Üçlemesi
New York Üçlemesi
ve
Son Şeyler Ülkesinde
Son Şeyler Ülkesinde
'yi okumuştum bundan önce, yazar hakkında da detaylı bilgi vermiştim o incelemelerde. Ay Sarayı ne "New York Üçlemesi" gibi postmodern bir -pardon üç- polisiye ya da "Son Şeyler Ülkesinde" gibi distopik- Öyle miydi gerçekten?- bir hikaye. Bazı okurların en sevdikleri Paul Auster romanı hatta en sevdikleri şey olarak tanımladıkları bu kitap, bazılarına ise oldukça sıkıcı gelebiliyor. Herkesin dediği gibi tesadüfler üzerine bir kitap bu. Kitapta bir iki yerde “Hah! Sanki dünyada rastlantı diye bir şey olabilirmiş gibi. “ ya da “Rastlantı diye bir şey yoktur. Bunu yalnızca cahiller söyler.” tarzı cümleler geçse de Doktor Jivago'yu temize çıkaracak kadar çok tesadüf var bu kitapta. (Okumadım, incelemelerde öyle diyordu herkes) Baştan başlayalım isterseniz. Hatta ilk paragraftan. İnsanların Aya bastığı yıl başlıyor hikayemiz ve ilk paragrafta kitabın sonuna kadar ne olacağını söylüyor Paul Auster. Yani aslında ilk paragraftan sonrasını okumanıza hiç gerek yok. Ama o kadar parayı boşu boşuna vermediğinize inandırmak için kendinizi okumaya başlıyorsunuz. Kitap boyunca da bazı kırılma noktalarından sayfalar önce süprizbozan (alışamadım daha- spoiler) veriyor Paul Auster ve zaten tahmin ettiğiniz şeyi tahmin ettiğiniz anda o da söylüyor size. Ama kitabın başında nasıl başlamışsanız kitabı okumaya, böyle yerlerde de devam ediyorsunuz mecburen. Hedef önemli değil çünkü, yolculuk önemli. Evet yolculuk önemli ve bu yönüyle beat kuşağına yaklaşıyor biraz Auster. Kitap içinde çeşitli yolculuklara çıkıyoruz çeşitli kahramanlarla, zihinsel ya da maddesel yolculuklar bunlar, tesadüfler ve Ay yolumuzu belirliyor çoğunlukla. Kitapta bir Çin Sürpriz kurabiyesinden çıkan ya da Tesla'nın söylediği iddia edilen söz gibi ” Güneş geçmiş, Dünya bugün, Ay ise gelecektir”. Ay çıkıyor bir yerde karşımıza hep. Bazen Ralph Albert Blakelock'un Fogg ile birlikte bir saat boyunca baktığımız Ayışığı tablosunda, bazen Solomon Barber'in hayali “Kepler'in Kanı “ kitabında. Ay orada hep ve biz de huzurluyuz. Üç kişinin hikayesi var kitapta, tesadüflerin abartılı ağının birbirine bağladığı üç farklı insan. Marco Stanley Fogg anlatıyor hikayeyi- dayısı Victor'la birlikte daha girişte Victor Hugo geliyor aklımıza ve başka bir yolculuk hikayesi. Kitabın sonuna kadar milyonlaca başka şey daha geliyor sonra. M.S.Fogg'un gençlik yıllarını yaşıyoruz kitabın ilk bölümünde. Buralarda bir yerlerde kendini bırakıyor Fogg, hiç bir şey yapmıyor, çalışmıyor, uğraşmıyor. Elimdekiyle yaşayabildiğim kadar yaşarım diyor, tüm kitaplarını satıyor, elektrik/su kesiliyor yavaş yavaş.Parası, yiyecekleri tükeniyor, evden atılıyor. En son Central Park'ta ölmek üzereyken hayata dönüyor arkadaşları sayesinde. Buralarda daha çok Henry David Thorau havası aldım biraz, New York Üçlemesinde de bolca geçmişti Walden kitabı ve Sivil İtaatsizlik. İkinci Kısımda ikinci karakterimizi tanıyoruz, Fogg Thomas Effing'in yanında çalışmaya başlayınca. Şahsına Münhasır bir kişi Effing. Kitap ilerledikçe, Borges'in büyülü gerçeklik havasında Effing'in hikayesini öğrenmeye başlıyoruz. Biraz da eski İtalyan filmleri havası almadım desem yalan olur. Çok havalı bir inceleme oluyor farkındayım, ama kitap da öyle. Yüzyılın başı New York'u, Tesla- Edison çatışması, Dünya Fuarı, 1900'ler Amerikan resim akımları, Paris, savaş anıları, Kızılderililer, Orta-Orta Batı Amerika ve vahşi doğa. Hepsi bir arada. Masal mı gerçek mi olduğunu anlayamadığınız hikayeler, kitabın nispeten duarğanlaştığı yerler buralar. Aklıma “Can Dostum -The Intouchables” filmi geldi burada da. Sürekli farklı film/kitaplara gönderme yapıyorum ama Paul Auster de benim gibi yapıyor zaten kitapta, sürekli bir şeylere bakıyorsunuz kitabı okurken bu neymiş diye. Üçüncü bölüm Solomon Barber'le ilgili. Onunla da bir yolculuğa çıkıyoruz kitabın sonunda, hikaye içinde hikaye devam ediyor. Tesadüfler devam ediyor. İlk paragrafta olanlar detaylandırılıyor. Ve 7 bölümde, başladığı gibi ayla bitiyor roman. Kendi hayatından ve eski kitaplarından şeyler de var her zamanki gibi bu kitabında da Paul Auster'in. Paris, Colombia Üniversitesi, sokakta para dağıtma , babasız büyüme, nakliye işi hep Paul Auster'in yaşam öyküsü olan
Cebi Delik
Cebi Delik
'te geçen şeyler. Kelimelere ve kullanımlarına da bütün kitaplarda değiniyor Paul Auster, okuduğum tüm kitaplarında en az 4-5 sayfa kelimelerin kullanımıyla ilgili ilginç paragraf/diyaloglarla geçiyor. Bu kitaptaki parçalanmış şemsiye de Cam Kent'de Stillman'ın “özelliğini yitirmiş cisimlerin adı aynı mı kalmalıdır “ konuşmasını hatırlatıp gülümsetti beni. Ve tabi yazarın alamet-i farikası New York. Bu kitapta da bolca geçiyor, özellikle Central Park. Ama Effing özelinde New York tarihine de giriyoruz bu kez, yüzyılın başındaki halini görüyoruz şehrin. 3 ana karakter dışında, ilgi çekici yan karakterler, eksantrik hikayeler, savaş karşıtlığı, ateşli tanışmalar, silahlı çatışmalar, yeni başlangıçlar, bitmeyen yalnızlıklar, aşk, ayrılık, aşırılıklar, kitaplar, insanlar ve kimlerine göre mutlu kimilerine göre mutsuz son. Tekmili bir arada bu kitapta. Bazıları kurguyu zorlama bulsa da biraz, kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum ben- özellikle Paul Auster'i takip edenler için. Bu kadar şey Paul Auster'in mükemmel dili ile birleşince, ortaya çıkan şey hak ediyor çünkü okunmayı ne kadar yoğun da olsa.
Ay Sarayı
Ay SarayıPaul Auster · Can Yayınları · 2014650 okunma
··
296 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
Biraz komik kaçabilir bu söyleyeceğim ama bugünlerde sende bir enerji düşüklüğü hissediyorum Erhan abi. Hatta bana göre, bu enerji düşüklüğü incelemeye bile yansımış. Biraz daha ileriye gideyim, eski incelemelerinin tadını aldım. Hani, "Ben, bunları, bunları, bunları masaya koyuyorum. Siz istediğinizi alıp ona göre kitabı değerlendirebilirsiniz," tarzında olanlardan bahsediyorum. Tesadüfler konusunda Doktor Jivago'yu geçer mi bilemiyorum tabii; ama çok fazla göze batmayan tesadüfler okuru rahatsız etmiyor diye düşünüyorum. Ayrıca hiçbir kitap,
Genç Bir Doktorun Anıları
Genç Bir Doktorun Anıları
kadar, okunmamasına rağmen okunmuş hissi vermiyor bana. Bir ara o kadar çok incelemesini okumuştum ki, neredeyse "okudum" olarak işaretleyecektim :) Eline sağlık, yine doyurucu bir inceleme olmuş...
Erhan okurunun profil resmi
Öyle, yazdan diyelim biz- ya da iş güçten :) Tesadüfler tesadüfi olarak konmamış zaten bu kitaba - özellikle öyle kurgulanmış kitabı yazar. Bulgakov etkinliğinde en kolayı o kitap olduğu için çoğunluk onunla başlıyordu o zaman. Şimdi de bilimkurguda benzer şeyleri görürüz Fahrenheit'da filan. Çok teşekkürler yorumun için. Paul Auster zeki kitaplar yazıyor hep. Dili de güzel, bakarsın bir ara.
1 sonraki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
İlk söylemek istediğimi Semih benden önce söylemiş:) Tüm vurdumduymazlığıyla klasik bir Erhan incelemesi olmuş bu:) Okurken sebep olmasa da tebessüm ederek okudum:) Ve bence de en havalı incelemen bu olmuş:) Auster’i yanlış hatırlamıyorsam en son sesli kitaptan dinlemiştin. O zaman da özenmiştim, şimdi de özendim. Metin Abi de bir kitabını önermişti bana. Yani okumak için tüm hava ve saha şartları hazır aslında. Belki yine zaman konusuna takıldım, bilemiyorum... Kurgu ve tesadüf deyince aklıma ilk gelen şey Amores Perros:) Bak şimdi bile izleyesim geldi. Bir de Haneke’nin 71 Fragments of a Chronology of Chance vardır. Jivago’nun tesadüfleri pek bunlara benzemez ama. Mantığın çok ikna olmadığı tesadüflerdir onlar. Auster’in tesadüflerini ise tam olarak bir yere koyamadım. Bunun için de kitabı okumak lazım:) Ellerine sağlık, yine uzun uzun konuşturdun beni:) Senin incelemelerinin altına küçük bir novella bırakmışımdır heralde:) Sağlıcakla kal...
1 önceki yanıtı göster
Erhan okurunun profil resmi
Ben de diyordum Necip ne zamandır uzun yorum yapmıyor diye:) Havalı olucam artık , o kazandırıor. Paul Auster Semih'e de dediğim gibi zeki bir yazar. Özellikle bu kitap gider sana. Çok fazla postmodern değil New York Üçlemesi gibi. Tesadüfler Amores Perros tarzı değil, daha çok Türk Filmi gibi. Ama garipsemiyor insan . Olacağını hissediyor zaten. Bazı bölümler özellikle seni bağlayacak kıvamda, bazı yerlerde de sıkılabilirsin ama. Ama değer yine de:) Bi de uzun uzun yaz diye vurdumduymaz incelemelere devam edeceğim yine- şu tembelliğimi aşıp kitap okumaya başlayabilirsem yine. Sevgiler.
4 sonraki yanıtı göster
Rahime okurunun profil resmi
Kitap ve film göndermelerinizle bizi bir oraya bir buraya savurdunuz Erhan Bey. :) Birikimli insan inceleme yazınca böyle oluyor demek ki... Elinize sağlık.
Erhan okurunun profil resmi
Birikim de göreceli aslında, insan hiç bir zaman istediği kadar biriktiremiyor bir şeyleri :) Çok teşekkürler
Nesrin A. okurunun profil resmi
Geçen gün tesadüf yazısını yazmanız tesadüf değilmiş yani. Ben de buradaki incelemelerden kaptıklarımla arkadaşlarımla kitaplar hakkında konuşurken okumuş gibi davrandığımı fark ettim, sizin Doktor Jivago yorumunuz gibi. Havalı bir inceleme :)
Erhan okurunun profil resmi
Çok sağolun, bana tesadüf gibi gelmişti o zaman. Bir bağlantısı olabilir tabi bilinç altından. Havasını atamayacaksak niye okuyoruz ki incelemeleri di mi hem :))
Metin T. okurunun profil resmi
<<<“Hah! Sanki dünyada rastlantı diye bir şey olabilirmiş gibi. “ ya da “Rastlantı diye bir şey yoktur. Bunu yalnızca cahiller söyler.” >>> Evet. böyle müthiş tespitler yapar PA. Dersin ki pozitivizmin kitabını o yazmıştır. Determinizmin pro-determinizme evriliş halini o tanımlamıştır. :))) İroni canavarı. En çok Barbara Cartland'a üzülürüm. Acaba bu kitabı okumuş mudur? :))) Benim sevdiğim bir romandı. Kalemine sağlık Erhancığım.
Erhan okurunun profil resmi
Teşekkürler hocam, Barbara Cartland okumuş mudur bilmiyorum, ama duymuştur herhalde en azından :) PM esas zaten, Paul Auster'e dönmem gerektiğini hatırlattın sen de bana, çok teşekkürler :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Osman Y. okurunun profil resmi
Bütün kitabı anlatmışsın ya :) Yetmemiş bir de yazarın diğer kitaplarını, o da yetmemiş edebiyat tarihçisi ve sinema eleştirmeni de olmuşsun aradan sıyrılıp :) Bunları dolunaylı bir gecede paylaşman da tesadüf mü yani ?
Erhan okurunun profil resmi
Aslında düşündüm aya baksam mı diye ama bakmadım. İnternetten bakarsan kitabın anlatamadığım epey bir kısmı var daha, zaten en önemli spoilerları da vermedim :)) Her şey tesadüf bi de, ya da göremiyorum büyük resmi ::)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.