Öncelikle bu inceleme diğer incelemelerime nispeten biraz daha uzun olacak, şimdiden okuyacak olanları uyarmakta fayda görüyorum. Zira kitap dolu doluydu ve birçok şey üzerinde düşünmemi sağladı. Bu yüzden biraz edebiyata dair görüşlerimi de içerisine katarak sohbet havasında bir şeyler yazmak istiyorum. Ancak sohbet ederek ve üzerine konuşularak bu eserin değerini anlayabiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca kimilerine göre "Spoiler" özelliği olan bir inceleme olacağı için o konuda da önceden uyarıda bulunayım. Bana sorarsanız, bu tür bir kitapla ilgili spoiler olmaz. Zira ben de kitabı okumadan önce bir takım yazılar okudum ve bu yazılar kitabın lezzetini azaltmadı, bilakis artırdı. Neyse, şimdiden sonumuz hayrola.
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu, okuduğum en kaliteli edebi romanlardan biri oldu. Buram buram kalite kokuyordu. Peyami Safa ise muhteşem bir yazar... Gerçekten de edebiyat dünyamızda çok değerli yazarlarımız mevcut aslında. Biz bilmiyoruz. Gerekli değeri vermiyoruz onlara. Kendi coğrafyamızda yaşayan veya yaşamış cevherleri göz ardı ederek dünya edebiyatının vasat denebilecek yazarlarına koşarcasına hücum ediyoruz. Oysaki insanın kendi ana dilinde okuduğu bir kitabın verdiği hazzı hiçbir çeviri roman veremeyecektir. Biliyoruz aslında; ama buna rağmen kıymetli yazarlarımıza sırtımızı dönmekten de bir türlü vazgeçmiyoruz.
Peyami Safa'nın üç romanını okudum şimdiye kadar ve belki de şu an piyasada en çok satanlar arasında dolaşan birçok kitabı cebinden çıkaracak kadar üst seviye romanlardı bunlar. Buna karşın ne Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nun ne de Peyami Safa'nın hakkının yeteri kadar kendilerine teslim edildiğini düşünüyorum. Maalesef gereken saygıyı görememiş durumdalar. Aslında bunda ana neden olarak biraz da Peyami Safa'nın siyasal/ideolojik duruşunun etkisi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Fakat ben bu tarz düşüncelere karşıyım. Zira edebiyat bir sağ-sol meselesi değildir. Kaliteli edebiyat, bir sağ görüşlü yazar tarafından yazılsa da bir sol görüşlü yazar tarafından yazılsa da kalitelidir. Bizi bir edebi romanı okumaya iten ana neden, yazarın siyasi/ideolojik görüşü olmamalıdır. Örneğin, Peyami Safa'nın bu eserinde vermek istediği mesajlar ve siyasi/ideolojik görüşü benim görüşlerime ve inancıma terstir; ancak kitap muhteşem bir kitaptır. Bunun aksini iddia edemem. Eleştirme hakkım her zaman vardır. Peyami Safa'yı tabii ki eleştiririm. Düşüncelerine katılmadığımı söylerim. Fakat yazdığı bu edebi eserine dil uzatamam. Çünkü çarpılırım. Gerçekten Peyami Safa çok kaliteli bir yazar. Keşke sağ görüşlü insanlar tarafından daha çok sahiplenilse. Sonuçta edebiyatımızda tek sağ görüşlü yazarımızın Necip Fazıl olmadığı gibi, tek sol görüşlü yazarımız da Nazım Hikmet değildir. Bu yazarların/şairlerin taşıdığı flamaların arkasına geçmek mecburiyetindeymişçesine iki yazarımızdan/şairimizden birisini tercih ediyoruz. Oysaki diğer yazarlarımızı görmezden gelmek ne kadar doğrudur? Siyaseti ve ideolojileri edebiyata yahut şiire alet etmek bize ne kazandırır? Durun ben söyleyeyim, ayrıştırmaktan başka hiçbir şey...
Peyami Safa'nın müthiş bir yazar olduğunu ifade etmiştim. İkinci değinmek istediğim konu ise, yazarın muazzam geniş kelime zenginliği ile lezzetli bir edebi dile sahip oluşudur. Safa'yı okurken yepyeni kelimeler öğrenebildiğimiz gibi, bir cümle içerisinde kullanılabilecek en doğru kelimeyi seçebilme yeteneğini de açıkça görebiliyoruz. Nasıl anlatsam size? Hani bazı cümleler vardır. İçerisinde barındırdığı bir kelime o cümleye o kadar yakışır ki, hayranlıkla birkaç kez o cümlenin içerisindeki o kelimenin duruşunu izlersiniz... İşte Peyami Safa da böyle bir yeteneğe sahip. Açıkçası daha önce yalnızca bir yazarın cümlelerini, adeta bir resim tablosuna bakar gibi, seyretmekten zevk almıştım. O da Sabahattin Ali idi.
Kitaba dönecek olursak, kitap iki ana bölümden oluşuyor. Kahramanımız Ferit isimli, nihilist denilebilecek bir genç. Aslında Ferit, biraz Sigmund Freud biraz da Friedrich Nietzsche özellikleri gösteren bir karakter. Özellikle ilk bölümü okurken bu özelliklerini gayet net bir şekilde görebiliyorsunuz. Hatta Ferit isminin Freud'den alınma bir isim olduğunu bile düşünüyorum. Zira kitabın ilk cümlesi bile "Ferit, Ferid, it, id, t, d, t..." şeklinde. Bu başlangıçta "id" kelimesi de boşuna kullanılmış bir kelime değil...
Ferit 4. senesinde Tıp fakültesinden ayrılıp Felsefe'ye geçen birisi. Peyami Safa'nın Ferit için seçtiği bu bölümler de elbette tesadüfen seçilmiş olamaz. Ferit'in karakterini ve düşünce yapısını önümüze sunabilmek için güzel bir ayrıntıdır okuduğu bölümler... Ferit'in iç dünyası ise oldukça karmaşık. Ruhsal bunalımlar, sinir krizleri ve bir çeşit panik ataklar ile hayatı sarılmış bir durumda. Buna rağmen bütün olaylara materyalist, bilimsel ve pozitivist felsefe çerçevesinden bakmaya çalışan Ferit, mantığını en son zerresine kadar kullanmayı tercih ediyor.
Kitabın yan karakterlerinden biri olan Selma ise Ferit'in sevdiği kadındır. Değişik ve ilginç bir ilişkileri var. Günümüz tabiri ile "kaçan kovalanır" oynuyorlar adeta. Ferit'in yukarıda anlattığım maddeci, bilimsel ve pozitivist bakış açısı ilişkisinde de kendisini gösteriyor. Bu noktada Peyami Safa, materyalist, bilimsel ve pozitivist bakış açısının insanı bencilliğe yönelttiği savını önümüze sunuyor ve Ferit'i tam bir bencil karakter olarak gösteriyor. (İlerleyen bölümlerde neden böyle yaptığını daha iyi anlıyoruz) Yine bu noktada Peyami Safa'nın kitabın sonunda vermek istediği mesaja ulaşabilmek için materyalist, bilimsel ve pozitivist düşünceyi fazla yerdiğini ve bu derece bencilliğe sürüklediği konusundaki görüşlerine katılmadığımı peşinen söylemeliyim. Zira bütün kitap bu düşünce üzerine kurulu.
Neyse, Ferit isimli arkadaş, Selma ile yolda yürüdükleri bir gün onu bir apartmanın karanlık köşesine doğru çekiyor ve zorla öpmeye çalışıyor. Neymiş efendim, Selma kırmızı ruj sürmüş, bacakları açıkmış, neden kendisine bir öpücük vermesinmiş... Selma tarafından pek tabii reddedilen Ferit, bu durumu mantıksız buluyor. Selma'yı akılsızlıkla suçluyor. Hatta günümüz tabiri ile Selma'ya "Kezban" yaftasını vuruyor. Bu noktada Ferit, "İştah niçin aleni de şehvet gizli?" diye soruyor bizlere. Yani hayvani isteklerini dizginleyemeyen Ferit bu isteklerini alenen tatmin etmenin hiç de ayıplanmaması gereken bir şey olduğunu söylüyor.
Kitabın ikinci bölümünde ise, Ferit bir anda adeta 180 derece değişiyor. Değişimin sebebi olarak kitapta, ilahi varlığın tecellisi gösteriliyor. Çünkü yaşadığı ruhsal bunalımlar, sinir krizleri ile bir takım tesadüflere materyalist/bilimsel açıdan cevap arayan Ferit büyük bir değişim geçiriyor ve yaşadıklarını ilahi bakış açısı ile yorumlamaya ve doğru yolu bulmaya başlıyor. Bu şekilde hareket ederek bencillikten de uzaklaşıyor ve bencillikten uzaklaşması onu Allah'a daha çok yakınlaştırıyor.
Peyami Safa, Ferit'in hayata bakış açısının değişmesiyle davranışlarının da değişmesini çok güzel bir şekilde tasvir etmiş, bunu açıkça kabul etmek gerekir. Hatta daha önceden tamamen cinsel bir meta, yatakta kullanılması gereken bir alet olarak gördüğü Selma ile evlenmek aklının ucundan bile geçmezken ona aşık olur ve onsuzluğu hayal dahi edemez. Bu noktada Ferit kendisini Allah'a adamaya başlamışken Selma çıkar gelir ve Ferit ile birlikte olmak istediğini söyler. Hatta Ferit'in yatağına kadar girer. Ancak kendisini Allah'a ve iç huzuruna adama yolunda adımlar atmaya başlayan Ferit ise Selma'yı reddeder ve ironik bir durum ortaya çıkar. Yani Ferit, başta sadece cinsel güdülerle hareket eden bir ''hayvanken'' Selma ruh peşindedir. Daha sonra ise roller değişir, Selma ''et parçası'' olmayı kabul ederken Ferit ''ruh'' istediğini söyler. Roller değişmiş olmasına rağmen sonuç değişmez,ilk seferinde kaçan Selma yine kaçar. Ferit ise daha sonra bu hareketinden pişman olur, kahrolur ve sahile bira içmeye gider. Yine bu noktada kendisini imana yönlendirmiş bir genç olan Ferit'in Selma'yı reddettikten sonra Selma'nın bacaklarını düşünerek bira içmesi eleştiriyi hak eden bir konudur. Sanırım Ferit tam bir ikizler burcu erkeği. Bence bunun başka açıklaması olamaz.
Nihayet gelelim "Matmazel Noraliya'nın Koltuğu"na... Peki ama bu koltuk nedir? Bu koltuk Ferit'in iç huzurunu, dolayısıyla imanlı bir gence dönüşmesinin yolunu açan, bencilliğini terk ederek onu Allah'ı düşünmeye sevk eden koltuk olarak tasvir edilir kitapta. Sembolik bir anlama sahip yani.
Kitabın sonlarına doğru bir diğer yan karakter Aziz ile Ferit arasındaki sohbet ise muazzam lezzetlidir. Sanırım Peyami Safa düşüncelerini ve inancını Aziz karakteri ile okuyucunun önüne sunmuş ve gerçek düşüncelerini tam olarak ifade etmiş. Sadece bu konuşmalar için bile kitabın okunması gerekir diye düşünüyorum.
Kitabın vermek istediği mesaj kaygısı olmasaydı efsane bir esere dönüşebilirdi diye düşünüyorum. Ayrıca Ferit'teki değişimlerin 6 ile 10 gün gibi kısa bir süre aralığında gerçekleşmesi, kitabın inandırıcılıktan uzaklaşmasını ve asıl amacın Peyami Safa'nın mesajlarını vermek olduğunu düşündürtüyor. Yine de bütün eleştirilerime ve karşı çıkışlarıma rağmen eserin çok kaliteli bir edebi eser olduğunu açık yüreklilikle söyleyebilirim. Keşke 700-800 sayfalık bir eser yazarak daha doyurucu bir kitap yazsaydı Peyami Safa diye düşünmeden edemiyorum.