Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

224 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Kıçına Tüy Takmak Seni Tavuk Yapmaz!
Tüketiyoruz; Tükettikçe TÜKENİYORUZ! Kendimden geriye, sizden ileriye, Tyler’dan sonsuza, Chuck Palahniuk’ten günümüze. Sistemi eleştiren sistemin yazarına, sistemin içinde çifte kavrulmuş benden, tersten sistemsiz bir inceleme. Dövüş Kulübü=Biz, Biz=Hiç Hiçlikte doğmuş, hiçliğe gidiyoruz. Durup bir bakıyoruz, gördüğümüz tek şey, koskoca bir HİÇ! “Biz tarihin vasat çocuklarıyız. Çünkü televizyon izleyerek büyütüldük ve bir gün milyoner, film veya rock yıldızı olacağımıza inandırıldık, ama olmayacağız. Ve sadece bu gerçeği öğreniyoruz.” Sistemi eleştiren kitapları yazan yazarlar dahil, yazdıklarının tüketilmesi sonucunda bir kazanç ve ün sağlıyorlar. 1999 yapımı Dövüş Kulübü filminin bütçesi 63 milyon dolardır. Sistemi eleştiren kitabı beyazperde de insanlara aktarmak için bile, sistemin başrolüne en sistemsel para kazananlar başroldedir. Yani, sana kapitalist sistemin zararlarını anlatan kitabın, aslında tam bir kapitalizm koktuğunu söylüyorum. Çok sevdiğim bir kitap ve film ama gerçekler böyledir. Acıtır… Kapitalizmin damarlarımızda gezdiğini, ona direnmenin ya da onun hakkında masal anlatmanın bir mantığı olmadığı gibi, onunla ilgili akıl verenlerinde en büyük kapitalistler olduklarını aklınızdan çıkarmayın. Herkesin bir çıkarı vardır, o çıkar uğruna her şey yapılır. Kapitalizmi yıkıp yerine FreddieMercuryizm de getirseniz konu değişmez. Her zaman pasta payı, en baştakilerin olur. Bu sistemleri halk uğruna kullananlar olmadı mı, belirli oranda oldu. Lakin, o iş öyle olmuyor. İçeriden nemalanamayan herkes, çomak sokar. En temiz düşünceli lider, sistemin içinde ki çarkları beslemek zorundadır. Beslemez ise; Devrim’in karşısına her zaman Karşıdevrim çıkar. Ve bu oyun sürer gider… Hayal dünyası ile gerçekler arasında ki fark, 400km hızla giderken Lamborghini ile duvara çarpmak gibidir. Dışarıdan baktığınızda o araçtan sağ çıkacağınız düşüncesi vardır ama o araba sadece dünyevi maddelerden üretilmiş, özel bir kalkanı olmayan, lüks döşemesi ve özel tasarımından ibarettir. Duvara çarpar ve ikiye katlanır, parçalanır, patlar ve parçalarınız dahi bulunmaz. Kapitalizmin karşısında durmakta buna benzer. Hepimiz en büyük antikapitalistler olabiliriz lakin lafta. Neden mi lafta? Bu incelemeyi yazdığım bilgisayarım Amerikan malı, işletim sistemi Amerikan malı, yazıyı yazdığım program Amerikan malı, kullandığım fare Amerikan malı... Hepsi konforuma özel, özenle seçilmiş bir birleşimden ibaret. Kapitalizmin en kapitalist ülkesinin markasını kullanıyorum. Sözde Türk malı kullansam ne olur, ne değişir. Hiçbir şey. İçinde ki işlemci Amerikan malı, ekran Amerikan malı, Anakart Amerikan malı. Kapitalist düzen böyle bir şeydir. Sen istersin, onlar üretir. Onlar üretir sen alırsın. Sen alırsın onlar zenginleşir. Sonra bir bakmışsın hiç ihtiyacın olmayan şeyler almaya başlamışsın. Unutma, bu yazıyı okuyan sen, kapitalizmin doruklarında halay çeken ülkelerin markalarını kullanıyorsun. Her aldığın yeni şey, muhtemelen birinci derece de ihtiyacın olmayan şeydir. Kapitalist düzen, sen de olanın bir başka türünü sana sessizce aldırır. Hatta aynısını aldırmaktan geri durmaz. Şimdi Tyler Durden’a kulak verelim: "Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından, kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra hayallerinizdeki yatak.. Perdeler.. Halılar.. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur." Konfor alanı, sizin ölüm fermanınızdır aslında. Konforunuz varsa, daha fazlası için asla durmazsınız. Daima daha iyisi için çalışırsınız. Mesai yapar, canınız çıkana kadar çalışırsınız. Peki ne için, ortalama 240 Dolar maliyetle üretilmiş bir Iphone’a 1000 Dolar vermek için. Ülkemizde KDV’si ile birlikte "minimum" 8000TL’ye karşılık buluyor. Peki ne içinmiş, çok daha ucuza işinizi görecek olanı almak yerine, belki de kullanmayacağınız özelliklerle dolu ve o parayı hak etmeyen bir cihazı almak için. Peki ne için, gösteriş için. Hayat böyledir. Zaman; değecek olan şeylere değil, değmeyecek olan şeylere harcanır. Fight Club bir fenomendir. Sistem eleştirisi ile birlikte, bizim içimizde bulunduğumuz toplumu ve dünyayı eleştirir. Buna karşı seni hazırlar ve olman gereken şeye dönüşmeni sağlama çabası güder. Bu eleştiriyi okudukça, hepimizin hoşumuza gider. Bir sol yumruk yeriz, ardından sağ yumruk, sonra meşhur Aparkat! Aslında günlük hayatta gizlenen insanlar, kuralsızca ve dilediklerince istediklerini yapmak, kuralsızlığa karşı kuralların olduğu dövüş kulübüne içlerinde biriktirdikleri öfkeyi kusmak için gelirler, fakat; evrim kendisini tam tamamlamaz. Çok karıştı değil mi, sistemsizlik bile kendi içinde sistem doğurur diyorum! Sistemin içinde olup sistemi eleştirmek o kadar kolaydır ki, o sistemin içinde olup sistemi değiştirmek ise imkansıza yakındır. Dünya bir sisteme sahip olmasaydı, Saramago’nun Körlük kitabında ki her şey büyük oranda gerçekleşir, körler ülkesinde tek gözü olan kral olurdu. Tek gözü olmasa da aklını kullanan bir kör, diğer körlere hükmedecek bir yol bulurdu. Eşit doğmadık, eşit ölmeyeceğiz. Bir tek toprak altında eşit olacağız. O da kimisi gül ağacından tabutla iniyor yeraltına, kimisi çam ağacı. En iyisi mi şöyle diyelim, sadece çürüdüğümüzde eşit olacağız. Onun dışında, hepimiz bir sistemiz. Sistemle barışmak, onun zararlarını minimuma indirmek bir seçenektir. Sistemi çökertmek kaosa sebep olur. Kaos anarşizmi doğurur. Kargaşa herkesin bir baş olmasını, güçlünün güçsüze hükmetmesine olanak sağlar. The Walking Dead, çok uzak bir örnek olmasa gerek? Ne yazık ki insanlar doğası gereği, boyun eğmek ve itaat etmek zorundadır. İnsanlar kendilerine emir verilmesini ve denilen şeyleri yapmak isterler. Asla kendi başlarına bir şey yapmak için çaba sarf etmezler. Dünyanın %99’undan bahsediyoruz burada, %1lik kısmın hayalciliği, %99’un altında ezilmesindendir. Hayaller insanların sözde direncini ayakta tutar. Söz de direnç aslında tek bir parmak şaklatmasıyla yok olur. En iyi sistem sistemsizlik olmadığı gibi, olağan durumda ki sistemde değildir. Çünkü; duyduğumuz ve gördüğümüz şeylerden çok, duymadığımız ve görmediğimiz şeylerin itaati altında yaşarız. Sistem üzerine kendimden yeterince yazdım sanırım? Şimdi Kitap üzerinden sisteme bir göz atalım. Dövüş Kulübü bir başkaldırıdır. Neye? Her şeye! Bizler dünyanın ürettiği hiçbir mal değiliz, doğamız gereği biyonik değil biyolojiğiz. Düşünerek yaptığımız bir çok şey gibi düşünmeden yaptığımız bir çok şeye de gebeyiz. “Her gün işe gidiyorsun. Akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında aldığın tek şey koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durumdasın.” Birçok insan tam olarak bu tanıma uyuyor. Bunlar distopik kitaplarda, zorla itaat eden insanların, zorla değil kendilerince hipnotize olmuş hallerini temsil ederler. Kalkarlar, işe giderler, çalışırlar, eve gelirler, yemek yerler, televizyon izlerler, propaganda ile beslenir, sistemin kölesi olurlar. Kendi bireysel istekleri yerine, sistemin kendileri yerine seçim yapmasına razı olurlar. “Hepimiz heba oluyoruz. Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız yok, ne büyük savaşı ne de büyük buhranı yaşadık. Bizim savaşımız ruhani bir savaş. Ve bunalımımız kendi hayatlarımız.” Son yıllarda tüketim çılgınlığı iyice arttı. İnsanların daha çok alması için değişik stratejiler geliştirildi. Blackfriday, Cybermonday, 12.12, 11.11, En uzun gece, vsvsvsvsv… İhtiyacımız olan şeyler yerine, hiç ihtiyacımız olmayan şeylerin üretilmesine sebebiyet verdik. Bu hiç ihtiyacımız olmayan şeyler satın alınmasa, bir başka ihtiyacımız olmayan şeyler üretilir miydi? Efendim? Cevap belli… Hayata geldiğinizden itibaren kendiniz olmaktan ziyade sistemin bir varlığı olursunuz. Kendini sistemin dışında tuttuğunu söyleyen insanlar gerçek değillerdir. Bunu yapmaları için, tamamen doğal koşullarda yaşamaları ve tamamen sanayi üretimi şeylerden arınmış olmalıdırlar. Kısacası ilk insanın yaşayış biçimine yaklaşması gerekmektedir. Yoksa bilmem kaç bin TL’ye alınmış karavan ile doğaya gidip, ben sistemi yendim demek tam olarak sisteme yenilmek hatta sistemin bokuna batmış olmak demektir. Net olarak diyebiliriz ki; sen kimi kandırıyorsun ULAN! Dövüş Kulübü’nün içeriği tam olarak bu yazdıklarımı barındırmaktadır. Kitabı okuduğunuzda içinizde sisteme karşı bazı öfke nöbetleri oluşacak, değişik triplere girecek, ben mi sistemden; sistem mi benden büyük göstereceğim diyecek gibi olacak, telefon, doğalgaz, elektrik faturalarını ödeyemediğini anladığınızda, otobüse binecek paranız, kalacak eviniz olmadığında gerçekleri anlayacak ve o eli indireceksiniz. Sistemin askeri olacaksınız. Bazı kitaplar gerçektir, yaşamı anlatır, doğrudur. Yaşamın içinde insanlar gerçeklerden uzak durur, günlerini yalana yakın şeyler üzerine kurarlar. Gerçeklerin acıttığı ve birçok düşünceyi ve hayali öldürdüğü doğrudur. Alt tarafı birkaç milyar insan hayalleri ile yaşıyor, umut dolu ponçik bir gelecek planlıyor. Bunlardan olmak kötü bir şey olmadığı gibi olmamakta kötü bir şey değildir. Bazen sadece renk değişir ama lacivertin raylar üzerinde giden, ara sıra peronlara gelirken sinyalizasyon sistemi sayesinde ayrılan, daha sonra yine aynı yolda aynı istikamette birleşen yaşamlarıyız. Çok yerine yeteri kadarı ile yaşamayı öğrenirsek, sistemi hissetme oranımız azalır. Varmış gibi ama yokmuş gibi yaşama sanatı. Daha azına razı olursan doruklarda hisseder, şemsiye ile tanışırsın, daha çoğunu istersen en tepeye ulaşsan dahi dibe vurursun. Tabi ki şunu da unutmamak ve Tyler’a kulak vermek lazım; “Ancak her şeyini kaybettikten sonra, gerçekten özgür olursun.” Ve unutmadan sevgili okur… "Kıçına tüy takmak seni tavuk yapmaz" Saygılar benden… İncelemeyi okuduğunuz için teşekkür ederim. Bol sistemli günler dilerim. Not: Şu incelemeyi okurken bile kaç kb kapitalist interneti harcadın acaba…
Dövüş Kulübü
Dövüş KulübüChuck Palahniuk · Ayrıntı Yayınları · 20209,6bin okunma
··
2.137 görüntüleme
Yusuf Çorakcı okurunun profil resmi
Merhaba sevgili Murat. Çok güzel bir inceleme yapmışsın, her cümlene katılmakla beraber imzamı atıyorum. Bu kitabı okuyacağım okuyacağım diyorum, bir türlü almak kısmet olmuyor hep başka kitaplar araya giriyor. Sistem eleştirisiyle ilgili bir şeyler okumak isterken kapitalizm rüzgarına kapılmak böyle bir şey olsa gerek. Ama okuyacağım kesinlikle bu kitabı, bu arada ben geri döndüm artık buralardayım:)
Murat Ç okurunun profil resmi
Yusuf dostum, hoş geldin ya!!! :)) Buralarda çok şey değişmedi, hala aynı hiç merak etme. :)) Ayağının tozuyla incelemeyi okuma ve yorum yapmana sevindim. Geldiğini görmek gerçekten güzel, özledik seni. O özel yorumlarına hasret kaldım. :)) Her yerimizden buram buram kapitalizm akıyor, bazılarımız farkında değil sadece. Kesinlikle oku, sen zaten seversin, beğenmeyeceğini sanmıyorum. Söve söve okursun :D Hoş geldin ya, sevindim!! :))
1 sonraki yanıtı göster
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Şimdi ben kitaba yorum yapmayacağım ve senin yorumunda ele aldığın, hiçbir şey bizim değile bir anekdot paylaşımı yapacağım. Bu anekdot, Adem Yeşil ve Tuco arasında bir başka platformda geçti. Keyifli okumalar. Adem Yeşil: Üretilen her ne olursa olsun, (Milli Kavram)'ı adı altında bir işe kalkıştıysanız, buna emeğiniz ve sevgili Tuco'nun Aziz Nesin'den vermiş olduğu düdüklü tenceredeki etiket plakası örneği bile başka bir ülkeden geliyorsa, bu kesinlikle %100 yerli değildir. Geçmişten bugüne kadar uzanan ve hatta bugünlerde popüler olan yerli ürün yelpazelerinin şu ana kadar hiçbiri %100 yerli bir kapasiteye ulaşamamıştır. Bu konuda yürürlükte olan tüm projelerin mühendisleri ile aşık atar ve her bir projenin matematiksel oranda % kaç yerli olduğunu elimde olan imkanla neticesinde kanıtlarım. Dokuz köyden kovarlar mı, asarlar mı orası muamma. Çok basit bir ya da üç örnek vereyim; 1. Milgem Projesi; Her ne kadar olmasa da, olası %97 yerli desem bile, gemi içerisinde kullanılan, bilgisayarlar, LCD/LED göstergeler ve en önemlisi geminin motoru Türk üretimi değil. Daha çok şey yazmak isterimde, uzatmak istemem. (Gittimi 3 örnekte %3 kaldı %97) %100 yerliden çıktı. 2. ATAK Helikopter Projesi; Her ne kadar olmasa da, olası %97 yerli desem bile, helikopter içerisinde kullanılan, yazılımı yürütecek işlemciler, LCD/LED göstergeler ve en önemlisi helikopterin motoru Türk üretimi değil. (evet, yorulmamak için kopyala yapıştır yaptım. :) ) Daha çok şey yazmak isterimde, uzatmak istemem. (Gittimi 3 örnekte %3 kaldı %97) %100 yerliden çıktı. 3. Milli Uydu Projesi; Her ne kadar olmasa da, olası %97 yerli desem bile, uydu içerisinde kullanılan, envai elektronik teçhizat, aşırı ısıya dayanıklı karbon kaplamalar ve en önemlisi stratosferi aşıp geçecek itici motoru Türk üretimi değil. (Ha, ama sermaye %100 yerli) Daha çok şey yazmak isterimde, uzatmak istemem. (Gittimi 3 örnekte %3 kaldı %97) %100 yerliden çıktı. Ve inanın, liste böyleeee uzayıp gider. 3. Örnekte de dediğim gibi "Ha, ama sermaye %100 yerli " mi? Evet, %100 yerli. Sanrım bu %100 yerli diye bahsettikleri konu buydu değil mi? Bence de evet. Bu güzel paylaşım için teşekkür ederim dostum. Kal sağlıcakla. Tuco Herera: atak helikopterin test ucuslarını sürekli görüyorum işyerinde .. tai de calısan arkadaslarımız da vardı bir dönem .. zaten motorları Rolls Royce ' un ortagı oldu lhtec adı bir firma tarafından üretiliyor .. motor sıkıntı çıkarmasa da yazılım çok ama çok sakat bir durum .. bunu söylediğin zaman hemen su çomar koro giriyor elinde sazı ile : sen türkiye ilerlesin istemiyorsun !! başka diyecek sözüm yok .. muhteşem bir analiz yapmışsın .. eline sağlık . Adem YEŞİL: Altay tanklarımız vardı, aslında hala var ama motoru yok. Sadece çelik yığını olarak var ve motoru için anlaştığımız ülke "Bak, ben motoru veririm ama şu cephede, şu halklara karşı kullanamazsın diyor" sen operasyon yapıyorsun ve bir anda kırmızı kart yiyorsun "Ben caydım arkadaşım, sana motor antlaşmamı durdurdum" diyor. Anlayacağın, o Altay'lar da daha manevra yapamadan jilet fabrikasına gidecekler. Prototip olanlar çalıştı mı evet çalıştı çokta güzel videolar çektiler. Ben bile bir an hevese kapıldım ama birden bildiklerim belleğimden akınca acı gerçekler film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Demem o ki, biz böylesi şeyleri planladığımızda ilk önceliği motor ve itici kuvvete vermeliyiz. Bunu yapamadıktan sonra böylesi işlerin hiçbir kıymet ve ehemmiyeti kalmıyor. Sadece ufak bir hatırlatma; Afrin operasyonu sonrasında gelecek tüm o tankların ve helikopterlerin motorlarının bakıma girmesi gerekecek ve o motorların coğrafi şartlar altında neye döndüğünü düşünmek bile istemiyorum. Klasik ve klişe bir şey yazacağım ve lütfen kusura bakmayın. Allah sonumuzu hayretsin inşallah. :) Tuco Herera: o obüsleri tankı topu falan halen daha melekler koruyor falan zanneden bir halk var .. o yüzden altay tanklarının parcası yok desen de fark etmiyor bu insanlar için .. bunun böyle olacağı kesindi zaten .. bu akılsızların komunizm öcüsü ile millete yamadıkları ruslar değil nihai düşmanımız .. aslen ve her dönem almanyadır .. ve bunu 555555. ci kazığa rağmen halen daha anlayamadılar .. bu millete yazık dicem ama .. neyse susuyorum =)) ve Aziz Nesin ' i gercekten takdir etmek lazım .. senelerce bu halka laf anlatmaya çalışmak .. inanılmaz bir sabır yaa .. adamantin olsun paslanırsın granitten taş olsan catlarsın yaa sinirden öfkeden .. yüzdelere girmeden hemen gidiyorum .. Adem YEŞİL: Gecen güzel olsun. 😂 Tuco Herera: =)) eyvallah .. senin de !!
Murat Ç okurunun profil resmi
Muazzam olmuş ya. :))) Bir solukta okudum. Sürekli dediğimiz şeyler ve insanları inandıramadığımız şeyler. Propaganda böyle bir şey işte. Olmayan şeylerle insanları kandırıyorlar. Istanbul Bilboardları yalan dolan ile oldu. 1 tane yaptıkları şeyi 1000 tane yapmış gibi yazıyorlar. Istanbulu katleden onlar ama kurtaran kendileri gibi lanse ediyorlar. Benim bildiğim tankları Koç grubuna vermediler. Onlar tasarladı ve sundu ama iş ihaleye gelince başkası aldı. %100 yerli kelimesinin tam anlamını bilmiyorlar. O yüzden hala da anlatamıyoruz. Sahibi Türk ise tamam işte yerli malı oluyor. :) Düşünsene yabancı menşeili bir marka sırf Türkiye de üretim yaptırdı diye, mağazasında sattığı ürüne yerli malı etiketi yapıştırmak zorunda kalıyor. Bu nedir ya? Elinize ağzınıza sağlık ikinizinde muhteşem olmuş. :))
7 sonraki yanıtı göster
ibiaryu okurunun profil resmi
Bende de var yani okunacaklarımın arasında ne olmuş havan kime ha havan kime? o.O
Murat Ç okurunun profil resmi
Hahahahah, lanet ossun bana ne diyim :D Niye hala okunacaklar arasında, neden hala okumuyorsun? 2019 Ocak 1 bu kitap okunsun madem :)))
4 sonraki yanıtı göster
Ayşe* okurunun profil resmi
"Hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım yağmur ormanlarını yakmak istiyordum. Uzaya klorofluorokarbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum. Dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak, açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. Yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek, asla göremeyeceğim Fransız kumsallarını kirletmek istiyordum. Bütün dünyanın dibe vurmasını istiyordum." Kaos'un kutsal kitabı der susarım :) Ağzına sağlık.
Murat Ç okurunun profil resmi
Kaos'un kutsal kitabı, ayrı bir efsane. Ona yaptığım inceleme biraz sert oldu sanırım. Bu tarz incelemeler pek sevmiyor okurlar. Ponçik incelemeler ilgilerini çekiyor. :))) Dibe vurmadan, özgür olamayız sonuçta? :)) Ben teşekkür ederim, yorumuna sağlık. :)
Requiem okurunun profil resmi
Abi inceleme filminden uzun olmuş:))) ama filmi gibi güzel olmuş 👍👍
Murat Ç okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim güzel kardeşim. Yok be filmden uzun olmamıştır :D
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Tayfun okurunun profil resmi
Nota cevap... Webte 13,45 KB (13.772 bayt) gözükmektedir :) Mobilde değer nedir bakmadım :) Teşekkür ederim inceleme için... Palahniuk hiç okumadım, sanırım hiçte okuyamayacağım...
Murat Ç okurunun profil resmi
Bir kaç kb sadece, kimse laf etmesin. :)) İllaki bir gün denersin, belki de çok seversin. :)) Ben teşekkür ederim yorumun için.
Gamze Ö. okurunun profil resmi
Kapitalizm öyle lanet bir şey ki, eleştirisini yapanlar üzerinden bile rant sağlayabiliyor, bu eleştirileri kendi kazancına çevirebiliyor. Ben de bunu bildiğim için filmi sinemada izlememiştim. Nerede izlediğimi de açıklayacak değilim!! Bu arada kapitalizm kapitalizm diyoruz ama çok uzaklarda aramamak lazım. Bu konuda katılıyorum sana Murat, hepimiz sistemin çarklarının dişlileriyiz maalesef yoksa ben bu incelemeyi nasıl okuyayım:)) Sanırım kapitalizme en çok kitaplar konusunda yeniliyorum:)) Neyse ki okuyacağım kitaplar alıyorum.. Eline sağlık, bu vurucu inceleme için de teşekkürler.
Murat Ç okurunun profil resmi
Bu film korsan izlenmeyi hak ediyor bence, hiç sıkıntı yok ahahahahah :))) Kesinlikle, hepimiz bu çarkın bir dişlisiyiz. Sadece ne olduğunu biraz da anlamak ve adımlarımızı ona göre atmamız lazım. Kendi fikirlerimizin olması çok önemli. Söylenen her şey inanacaksak, en büyük kapitalist bizler oluruz. Kitaplar ve kitaplar... Ah ah... İyi para harcıyoruz. :)) Çok teşekkür ederim okuduğun ve değerli görüşlerini yazdığın için.
4 sonraki yanıtı göster
Osman Y. okurunun profil resmi
Kitabı okuduktan sonra okumak istiyorum bu incelemeyi :)
Murat Ç okurunun profil resmi
Yakın zamanda kitabı okumanı, ardından da yapacağın o güzel yorumunu bekliyorum o zaman. :)))
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.