Sadece kadınların bulunduğu bir ülkede yaşamak ister miydiniz? Durun, öyle hemen cevaplamayın. O kadar da basit bir soru değil bu. Önce sorunun üzerinde düşünün, artılarını eksilerini tartın. Ve cevabınız hala olumlu ise, biletiniz Charlotte Perkins Gilman sponsorluğunda ücretsiz bir şekilde adresinize teslim edilecektir.
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 33. Kitap oldu. Kitapla ilgili bilgileri vermeden önce bu kez biraz yazardan da bahsetmek istiyorum. Çünkü bu kitabı tam olarak anlayabilmek ve çözümleyebilmek için yazarın düşünce yapısını bilmek gerekiyor.
Charlotte Perkins Gilman, 1860 ile 1935 yılları arasında yaşamış ve yaşadığı dönemin önemli Hümanist ve Feminist yazarlarından biri olarak kabul edilen bir yazar. Gilman’ın düşüncesine göre, insan doğası istenildiği gibi yoğrulabilir, bu sebeple insanlar kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir. Hiç kimse bir başkasının etkisiyle veya baskısıyla hayatını sürdürmemelidir. Bu düşünceden hareketle Gilman, özellikle de kadınların toplum tarafından(dolayısıyla erkekler tarafından) sokulmak istendiği kalıpları yok etmenin yollarını aramıştır. Nitekim yazmış olduğu Kadınlar Ülkesi isimli bu kitap da Gilman’ın erkeksiz bir yaşamın yollarını aradığını göstermektedir. Pek tabii Gilman da erkeksiz bir yaşamın sürdürülebilir olmadığını bilmektedir; ama böyle bir kitap yazarak ataerkil topluma adeta meydan okumuştur. Bunu yaparken de mizahı kullanmayı ihmal etmemiştir. Kitaptaki birçok diyalog Gilman’ın kadın-erkek ilişkilerine mizahi bir bakış açısıyla baktığını gözler önüne sermektedir.
Feminist ütopyanın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilen kitabımızın konusu ise şu şekildedir: Üç erkek araştırmacı olan Terry, Jeff ve Vandyck, bir masal ülkesi gibi ismini duydukları ama varlığına içten içe inanmadıkları Kadınlar Ülkesi’ne doğru yola çıkarlar. Bu yolculuk esnasında ise, sadece kadınlardan oluşan bir ülkenin var olamayacağını, kadınların kıskanç, ancak birbirleri ile anlaşamayan bir gruptan ibaret olabileceğini, böyle bir toplumda ise düzen ve tertibin mümkün olmadığını düşünürler. Her şeyden önce üreyemeyen bir toplumun sürdürülebilir bir toplum olmadığını düşünerek rahatlıkla Kadınlar Ülkesi’ne girerler.
Kadınlar Ülkesi ise, 2000 yıllık bir medeniyettir ve erkeklere ihtiyaç duymadan sürdürülebilir bir hayata sahip olmayı başarmıştır. Kadınlar Ülkesi’nde uzun yıllar önce savaşlar olmuş ve erkeklerin büyük bir kısmı savaşa katılarak geri dönememiş, geriye dönenler veya kalanlar ise bir süre sonra çeşitli sebeplerle hayatlarını kaybetmiş. Böylece geride sadece kadınlardan ve kız çocuklarından oluşan bir topluluk kalmış. Yazarın bu kısımlardaki kurgusunun biraz yüzeysel kaldığını, inandırıcılığını yitirdiğini ve kadınların erkekler olmadan sürdürülebilir bir hayata sahip olmasını anlatırken fazla hayalperest olduğunu düşünsem de pozitif ayrımcılık yaparak fazla eleştirmeden bu kısımları görmezden geliyorum.
Bizim dünyamızdan gelen Terry, Jeff ve Vandyck, Kadınlar Ülkesi’nin kadınlarının karşılaşmaları ile zamanla Kadınlar Ülkesi’ndeki hayatın hiç de düşündükleri gibi olmadığını fark ediyorlar. Bu noktadan sonra ise ataerkil toplumumuz ile yalnızca kadınlardan oluşan Kadınlar Ülkesi’nin yönetim biçimi, inançları, kültürü, ekonomisi, cinsiyetlere bakış açıları, kadın-erkek ilişkileri karşılaştırmalara gidilerek önümüze sunuluyor. Kitabın ana konusu da ataerkil bir toplum ile sadece kadınlardan oluşan bir toplum arasında ne gibi farklar olacağını ortaya koymak. Yazar tabii bunu yaparken Feminist biri olmasının da etkisiyle Kadınlar Ülkesi’nin ataerkil bir toplumdan çok daha iyi bir toplum olduğunu bizlere göstermeyi amaçlamış.
Kitabın bu kadar inandırıcılıktan uzak bir ütopyayı anlatması, adeta masala kaçan bir konuyu işlemesi ve kadınların erkekler olmadan nasıl üreyebildiklerinin bilimsel bir zemine oturtulamaması gibi nedenler, bu kitaba bilimkurgu eseri dememi engelliyor. Keşke Gilman daha tutarlı bir yolla erkeksiz bir yaşamın da mümkün olacağını bizlere gösterebilseydi diye düşünmeden edemedim.
Her şeye karşın, kitabın işlediği konu, mizahi dili ve yazıldığı dönem göz önüne alındığında bu kitabın önemli ve değerli bir eser olduğunu belirtmeden geçemem. Feminist bir ütopya okumak istiyorsanız, size ilk olarak tavsiye edeceğim kitap bu kitaptır.