Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

494 syf.
7/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Hatırlıyor musun? Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı...
‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’ ekolünün vakur temsilcisi Martin Eden’le tanışacağım için oldukça hevesli ve heyecanlı bir vaziyette açtım kitabın kapağını... Bu heves ve heyacan –dürüst olmam gerekirse- son sayfalara yaklaştıkça Martin Eden’le artık vedalaşacak ve onu hayatımdan çıkaracak olmanın hazzını besledi. Yangın hiç sönmedi kitap boyunca... Martin, zihnindeki ateş toplarını cömertçe savurdu etrafına... Kimi zaman da dönüp kendine nişan aldı... Büyük oyunu bozmak için çıkmıştı yola... İdeallerini birer tuğla gibi kullandı, geçmişini sıva yapıp o tuğlaları birleştirdi. Sonra dünyaya meydan okumak için inşa ettiği tek göz odasını rengarenk bir aşk hikayesi ile baştan başa boyadı... Belki de hesaplayamadığı tek şey, odasını inşa ettiği zeminin bataklık olmasıydı. Martin yılmadan çalıştı, öğrendi, öğrendikçe odasına yeni katlar çıktı... Sonra, yeniden çalıştı, daha çok öğrendi ve kelimelerden kendine küçük bir fildişi kule yaptı. Ancak dedim ya, zemin böyle bir kuleyi ayakta tutacak kadar güçlü değildi... Tüm idealler, tüm geçmiş ve o görkemli aşk hikayesi, okurun bakışları arasında bataklığın içinde kayboldu... Ve bizler, beş yüz sayfa boyunca yandığımızla kalakaldık... (Her bir sayfa için bana bir cent borçlusun Martin, bunu yazıyorum bir kenara : ) ---------------------- Değerli 1k dostlarım, yazının bundan sonrası için önlem amaçlı olarak bir ‘SPOILER’ uyarısı koymak zorundayım. Neticede kitap üzerine konuşurken belki de kitabı okumadan önce bilmek istemeyeceğiniz detaylara yer verebilirim. O yüzden devam edip etmeme tercihini size bırakıyorum... ---------------------- EĞİTİM NEYDİ? EĞİTİM EMEKTİ... Yazar burada, bilgiye aç bir insanın sistemsiz bir eğitim ile, yani kendi kendini eğiterek, mücadele vererek aydınlanabileceği konusuna özellikle vurgu yapıyor... Buna bir itirazım yok. Hem geçmişte hem de günümüzde, örgün eğitim dediğimiz yapının dışında kalarak kendini farklı yollardan yetiştiren pek çok aydının varolduğunu biliyoruz. Martin Eden de arka sokaklarda hayat mücadelesi veren, yirmili yaşlarına kadar türlü gemilerde çalışıp hayatını kazanan, eğitimsiz, dili kötü kullanan, kavgayı gürültüyü bir yaşam biçimi haline getirmiş kaba-saba bir karakter. Onu bu hayatından çekip çıkaran ve bilginin peşinde yeni bir hayatın kapılarını aralayan tetikleyici unsur Ruth isminde güzel (ve zengin) bir kadın oluyor... Martin’in Ruth’a olan aşkı, onu tüm geçmişinden ve hayatındaki tüm insanlardan tiksindirecek kadar güçlü. Kendisine şekil verilmesini bekleyen bir kil topağı gibi Ruth’un önünde dönüp durmaya başlıyor. İşte bizi tam 250 sayfa meşgul edecek muazzam bir ‘zengin kız-fakir oğlan’ aşkının tohumları da tam olarak burada atılıyor. Eğer bu kitabı iki bölüm üzerinden inceleyecek olursak, -ki kitabın kurgusu bunun için çok uygun- ilk bölümü ‘zengin kız fakir oğlan aşkı’, ikinci bölümü ise ‘bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı...’ şeklinde tek cümle ile özetlemek mümkün... Yanlış anlaşılmak istemem... Amacım Jack London’ın en önemli klasiklerinden birini basitleştirmek değil. Kitabın tamamına yayılan ‘eğitimli burjuvazinin cahilliği’ üzerine ve kalıplaşmış ahlâk ve gelenek dayatmalarının nasıl bir yetenek celladı olduğuna dair nitelikli eleştiriler var. Kitabı kendi çağının söylemi içerisinde, kendi zamanının koşullarında ele aldığımızda oldukça cesur ifadelere sık sık rastlamak mümkün... Ancak kitaba bugünün okurunun gözünden baktığımızda, kitapta verilen pek çok mesajın zamana yenik düştüğünü, değişen şartların ve değişen yaşam formlarının kurgudaki olaylar ve ilişkiler zinciriyle bugünün okurunu ortak bir zeminde buluşturamadığını görmezden gelemeyiz... Kitabın zeminindeki güçlü aşk hikayesine, kaçınılmaz olarak Ediz Hun’lu, Hülya Koçyiğit’li sıradan bir Yeşilçam filmi nazarında bakmamızın nedeni de budur... Bu yüzden, aşılması gerçekten sabır isteyen 250 sayfalık bir eşiği geçmeyi zorunlu kılmaktadır Martin Eden... ------------------------ “İNSANIN KARAKTERİ, ONUN YAZGISIDIR” Herakleitos’un bu muhteşem sözünü Sait Faik için de kullanmıştım eski bir incelemede... Çok seviyorum bu sözü, daha doğrusu çok inanıyorum... Ve bu sözün Martin Eden karakterini de çok iyi ifade ettiğini düşünüyorum... Tekrar konumuza dönersek, ‘bir önceki paragrafta bıraktığımız bu zorlu eşiği atlayabilenleri ileride neler bekliyor’ şeklinde bir soru oluşabilir kafanızda... Kitabın ikinci bölümü, ilk bölüme göre daha fazla soru soran, daha fazla tartışan, daha sürükleyici bir kurguyla karşımıza çıkıyor. ‘Hamdım’ ve ‘piştim’ aşamalarını tamamlayan karakterimiz bu bölümde ‘yandım’ mertebesine yükseliyor... Daha açıklayıcı olması açısından konuyu şöyle formulüze edebiliriz; Martin Eden’in hayatında idealizm bir aşamadan sonra realizmle tepkimeye giriyor. (Buradaki realizmi edebiyat akımı olan realizm olarak düşünmeyin. Gerçeği olduğu gibi kabullenmek anlamında kullandım) Bu tepkimenin neticesinde ortaya nihilizm çıkıyor. İsterseniz, bu formülü biraz detaylandıralım... Martin Eden’in idealizmi üzerine söylenecek fazla birşey yok. Süreç gayet doğal işliyor. Gece gündüz okuduğu kitaplarla daha fazla bilgiye erişen Martin, bir yerden sonra bu bilgiyi kullanmak, daha doğrusu hayatına yansıtmak istiyor. Yeni bilgiler ve aydınlanma süreci onu hedefleri olan bir insan haline getiriyor ve Martin bu hedeflere en ideal yollardan ulaşmanın gayreti içine giriyor. Bu süreçte yaşadığı tüm zorlukları, olumsuzlukları, hayal kırıklıklarını sürecin bir gerçekliği olarak değerlendirip sinek kovar gibi savıyor başından... Yani hedefe giden yolda, idealleri uğruna her türlü gerçeklikle başa çıkabiliyor Martin... Dergiler tarafından reddedilen her bir yazısı için neden-sonuç ilişkisi kuruyor. Daha üste çıkabilmenin hesaplarını yapıyor. Yılmak veya pes etmek şöyle dursun, tam tersi her reddedilişi biraz daha kamçılıyor onu... Ancak sürecin sonuna geldiğinde, yani hedeflerine ulaştığında bana göre çok önemli bir hata yapıyor. Negatif dönemde her şeyi neden-sonuç ilişkisinde değerlendirebilen ve gerçeği olduğu gibi kabullenebilme olgunluğunu gösterebilen Martin Eden, pozitif döneme geçtiğinde çevresinde olan değişimi aynı olgunlukta karşılayamıyor. Oysa ki, başarısız olduğu süreç boyunca hem sevgilisi hem de çevresindeki insanlar tarafından yoğun bir baskıya maruz kalmasına rağmen bu baskıyı ‘ahlakçı bir anlayışın dayatması’ olarak eleştirip direnme başarısı gösterirken; başarıya ulaştığında pek çok ahlakçının perde arkasında ahlaksız olabileceği gerçeğini gözardı ediyor. Eğer Martin sürecin bu aşamasında da gerçekçiliğini koruyabilseydi, belki bu kadar duygusal bir geçiş yaşamayacak ve nihilizmin karanlık koridorları içine girip varlık ve yokluk tabelalarının göründüğü yol ayrımında yokluk yoluna sapmayacaktı... Sadece yazarak hayatını idame etmek isteyen genç birinin yazdıklarının dergiler tarafından sürekli reddedilmesi ne kadar gerçekse, bu süreçte çevresindeki insanların ‘böyle aylak aylak dolaşma, ssk’lı bir işin olsun’ baskısı ne kadar gerçekse, sevgilisinin ‘eğer düzgün bir işin olmazsa babamlar beni sana vermeyecek’ tehdidi ne kadar gerçekse ve açlıktan hastalandığı, tek lokma yiyecek bulamadığı dönemlerde herkesin ona sırtını dönmesi ne kadar gerçekse; yazdıkları bir anda ünlenen, bir anda banka hesaplarındaki sıfırların sayısı artan, şöhret ve paranın oluk oluk aktığı Yazar Martin Eden’in çevresinin bir anda insanla dolması, eski sevgilinin yeniden aşka gelmesi, hısım akrabanın sonsuz bir övgü seliyle onu yüceltmesi ve ülkenin dört bir yanından her yayınevi ve derginin ona iş teklif etmesi de o kadar gerçekti... (Evet ideal değildi ama gerçekti) Ve Martin, kendi hayatını bu yeni gerçeklik üzerine yeniden konumlandırabilseydi, ideallerini ve hedeflerini revize ederek elde ettiği güç ve parayı bu yeni hedeflere yönlendirebilseydi hem daha tutarlı davranmış olacaktı, hem de tüm çabasının bir çöp olup yokluğun bilinmezliği içine düşmesini engellemiş olacaktı... Neticede ‘var’, her zaman ‘yok’un üzerinde değil midir? ------------------------ KİTAP ÜZERİNE KISA NOTLAR * İlk olarak neden 7 puanı tercih ettiğimle başlayayım. Konuya salt etkileyicilik perspektifinden yaklaştığımda Martin Eden'in hikayesinin beni
Louis Ferdinand Celine
Louis Ferdinand Celine
'in
Gecenin Sonuna Yolculuk
Gecenin Sonuna Yolculuk
kitabındaki Bardamu'nun hikayesi kadar etkilemediğini net olarak söyleyebilirim. O hikayeye 10 puan veriyorsam bu hikayenin en az bir puan düşük olması gayet mantıklıydı. Bu nedenle bir puan buradan gitti. İncelemede bahsettiğim gibi kurgunun ilk 250 sayfalık bölümü bana göre fazla gereksiz uzatılmıştı, buradan da bir puan gitti. Son olarak da yaklaşık 400-430 sayfa boyunca adım adım işleyen kurgunun düğüm bölümünün 50-70 sayfalık bir bölüme sıkıştırılması, o bölümde yaşanan olayları yeterince içselleştiremememe neden oldu. Son puanımı da oradan kırdım. * Kanaatimce kitapta bana göre Martin Eden'in yüzlerce yazısının sadece başlık olarak geçiştirilmesi bir eksiklikti. Martin'in kaleminden çıkan birkaç öykü veya deneme, kitaba farklı bir derinlik katabilirdi.
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk
geliyor aklıma hemen.
Kara Kitap
Kara Kitap
'taki gazeteci Celâl Salik'in köşe yazılarının veya
Benim Adım Kırmızı
Benim Adım Kırmızı
'daki meddah hikayesindeki gibi küçük hikayelerin o kitaplara nasıl bir zenginlik kattığını, kitabın edebi değerine ne kadar büyük bir katkısı olduğunu, o kitapları okuyanlar iyi bilir. Bence Martin Eden'in birkaç öyküsüyle tanışmayı hak etmişti okurlar:) * Shameless dizisindeki 'Lip' karakerinin Martin Eden'den, Lip'in üniversite hocası Professor Youens karakterinin ise kitaptaki Brissenden karakterinden esinlendiği konusunda içimde yoğun bir his oluştu:) Hem kitabı okuyan hem diziyi seyreden dostlarım varsa ve bu konuda bana katılıp katılmadıkları konusunda görüş bildirirse çok mutlu olurum:) Sona gelirken, madem inceleme boyunca Martin’e iğneler batırıp durdum, o halde kitaptan bir alıntıyla çuvaldızı kendime batırarak kapanışı yapayım :) “Yazma becerisi olmayan adamlar, gerçekten yazma becerisine sahip olan adamlar hakkında çok fazla şey yazıyorlar.” Benimki de o hesap işte:)) Değerli vaktinizi ayırıp bu uzun yazıyı okuduğunuz için tüm kalbimle teşekkür ederim... Herkese keyifli okumalar...
Martin Eden
Martin EdenJack London · Can Yayınları · 201791,2bin okunma
··1 alıntı·
1.197 görüntüleme
Osman Y. okurunun profil resmi
Necip özlemişiz senin bu güzel yazılarını , 2017 sonbahar 2018 kış ruhu geri gelmiş , modacıların kreasyon ismi gibi oldu :) Bu kitap bende de okunmayı bekliyor , tuğlacık sayılır ne de olsa , bu arada yine başka bir tuğla Masumiyet Müzesini 2 günde bitirdim , bu vesileyle hediyen için bir kere daha teşekkürler , kitabı çok sevdim bekletmeden oku derim :) "İnsanın karakteri kaderidir , tersi de mümkündür" demişti bir arap bilgin sanırım adını hatırlayamadım. Sanki böylesi daha doğru , çift taraflı bir işleyiş söz konusu , tıpkı mutluyken güldüğümüz gibi sebepsiz gülerek de mutlu olmamız gibi.. Senin takıldığın yerler olması sanırım daha ayağı yere basan kurulu düzene yakın bir insan olmanla ilgili olabilir , bizim Tuco'nun has adamı malum bu yazar , onun daha çok sevmesi de düzensizlikten yana tavır almasından olabilir :) tabi okumadan söylüyorum cahilce bir yorum. Fazla ertelemeden okuma isteği oluştu incelemen sayesinde. Lütfen daha fazla yaz , teşekkürler :)
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Osman... O ruhu hepimiz çok özledik değil mi? Masumiyet Müzesi’ni seveceğini tahmin etmiştim. Bazı kitaplar bazı okurlara daha da yakışıyor:) Ben yarıya kadar gelip devamını getiremedim. Bunun geri planda pek çok nedeni vardır mutlaka... Jack London’ın okuduğum dördüncü kitabı... Yani bir şekilde Tuco başkan kadar olmasa da beni de kazanmış bir yazar:) Kitaba düzen-düzensizlik başlığı altında hiç bakmadım. Daha çok hayatı algılayış şeklimiz belirleyici oluyor sanırım. Sen de okuduğunda bunu daha iyi çözümleyeceksin... Daha çok yazmak, daha çok paylaşmak dileğiyle... Selam ve sevgilerimle...
Nalan okurunun profil resmi
Cok güzel yorumlamissiniz. Elinize saglik. Okudugumda sunu düsündüm. Evet ilk 250 sayfada uzun uzun anlatilan büyük hedefine gidisindeki kararlilik ve zorluk bence onun pozitifteki hizli yikilisinin sebebi zaten. Onun gözünde cok anlamli oldugu icin sayfalarca o zorluk cekildikten sonra tabi ki bunun anlamsizligini gördügünde cok büyük ve geri dönülemez hizli bir yikim yasiyor ve ilk baslardaki gücünü ve azmini göstermiyor, göstermesi anlamsiz artik onun icin bu yikimdan yada aydinlanmadan sonra.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkürler Nalan hanım katkınız için. Yazdıklarınızdan şunu anlıyorum, demek ki hedefe yürümek çoğu zaman hedefe ulaşmaktan daha büyük bir anlam taşıyor insanlar için...
emel okurunun profil resmi
Kitabı şimdi bitirdim ve yaptığınız bu incelemenin her cümlesine katılıyorum. Aynı şeyleri düşünüyorum. 25 yaşımdan önce okumuş olsaydım çok etkilenirdim :)
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Emel hanım. 25 yaş tespitinize kesinlikle katılıyorum. Keyifli okumalar dilerim...
Mara okurunun profil resmi
Öncelikle yorumlamanız ve kullandığınız üslup oldukça güzel ve tutarlı olmuş tebrik ederim. Ancak eleştirinize bir noktada katılmıyorum. Martin'i ahlakçılık perdesi arkasına gizlenen ahlaksızları görmediğini eğer ki gerçekçi davransaydı ölmeyi seçmeyeceğini belitrmişsiniz. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kitapta da bahsedildiği üzere Martin asıl burjuva sınıfının ahlaklı ve dört dörtlük hayatlarının altında yatan para ve mevki hırsını (başka bir deyimle ahlaksızlığı), insanların bu çelişkisini gördüğü için umutsuzluğa kapılıyor. Eskiden ait olduğu sınıf onu yalnızca kendisi olduğu için seviyordu ancak Martin yaptığı onlarca sorgulamadan sonra o eski alt sınıfından oldukça uzaklaşmıştı. Yazdığı eserleri sayesinde eskiden saygıyla andığı ve ahlaklı olduğunu sandığı burjuva sınıfına girmişti ki en yakın arkadaşının da dediği gibi burjuvaların yalnızca paraya ve üne önem verdiğini gördü. Ve Martin in idealinde asla para ve mevki isteği olmamıştı. O tüm bu çelişkileri gördüğü için nihilizme yaklaştı ve anlamsızlıkta yaşamaktansa ölmeyi tercih etti.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Mara, sen de bakış açını çok net ifade etmişsin. Ve yazdıklarına kesinlikle hayır bu böyle değil diyemem. Zaten bu incelemeyi yazdığımda Martin Eden’i çok realist bir şekilde eleştirdiğim, onun duygusal tarafını görmezden geldiğim şeklinde yapıcı eleştiriler aldım. Senin yazdıkların da bu görüşe yakın aslında. Belki şurada farklı düşünüyoruz, hani demişsin ya; “Eskiden ait olduğu sınıf onu yalnız kendisi olduğu için seviyordu” Bence, bir insanı kendisi olduğu için sevmek aynı zamanda onu o şekilde kabul etmektir. Ancak sevgilisi dahil herkes onu değiştirmeye çalıştı. Bunu başaramadıkları noktada ise uzaklaştılar ondan. Martin güçlü ve zeki bir karakter. Yani kitabın ilk bölümünde ben bunu her kararından ve olayların gidişatından görebiliyorum. O nedenle ikinci bölümdeki ani yıkılış, hayal kırıklığı bende tam olarak yerine oturmuyor. Çünkü ilk bölümde Martin’in böyle duygusal olabileceğine, bu kadar kırılgan hatta yıkılgan olabileceğine gönderme yapan fazla detay hatırlamıyorum. Bu da bir anda bir boşluk açtı benim zihnimde. Puzzle’ın iki parçası birbiriyle uyumlu değil gibi. Tabii ki bu da benim kişisel bakış açım. İnsan kendinden birşey bulduğunda ya da bulamadığında farklı şekilde tahayyül edebiliyor olayları:) Bu da romanların çekici tarafı sanırım... Tekrar teşekkür ederim... Sevgiler...
Mara okurunun profil resmi
Haklısınız sanırım, kitabı ilk okuduğumda ben de Martin in 6 ay içinde yaptığı değişimi başkaları için yaptığından ve onlar gidince de dayanakları kaybolduğu için intihar ettiğini düşünmüştüm. Halbuki kendisi için en başından değişseydi belki onların gidişi de onu o kadar üzmezdi. Ama sizin de dediğiniz gibi insan bir kitabı okurken algısı nasılsa o an öyle yorumluyor. Şimdi de intihar etme sebebini doğal buluyorum çünkü fazla idealistti dediğiniz gibi onu değiştirmeye pragmatik düşündürmeye çalışan kişilere karşı hep dirençliydi. Ama idealleriyle onun istemediği gerçeklik uyuşmayınca böyle bir çıkış yolu tercih etti. Bu konuda bir çok yorum yapılabilir aslında sonuçta insan denen varlık tek yönlü değil ki, binlerce düşünce geçiyor insanın yaptığı eylemlerin altında. Yorumunuz için teşekkür ederim bana farklı bir bakış açısı göstermiş oldu, sağlıcakla kalın.
Necip G. okurunun profil resmi
Asıl ben teşekkür ederim. Yazıp çizdiklerimiz böyle ‘kafa açan’ yorumlarla daha bir anlam kazanıyor... Siz de sağlıcakla kalın...
17 öğeden 11 ile 17 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.