Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

494 syf.
7/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Hatırlıyor musun? Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı...
‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’ ekolünün vakur temsilcisi Martin Eden’le tanışacağım için oldukça hevesli ve heyecanlı bir vaziyette açtım kitabın kapağını... Bu heves ve heyacan –dürüst olmam gerekirse- son sayfalara yaklaştıkça Martin Eden’le artık vedalaşacak ve onu hayatımdan çıkaracak olmanın hazzını besledi. Yangın hiç sönmedi kitap boyunca... Martin, zihnindeki ateş toplarını cömertçe savurdu etrafına... Kimi zaman da dönüp kendine nişan aldı... Büyük oyunu bozmak için çıkmıştı yola... İdeallerini birer tuğla gibi kullandı, geçmişini sıva yapıp o tuğlaları birleştirdi. Sonra dünyaya meydan okumak için inşa ettiği tek göz odasını rengarenk bir aşk hikayesi ile baştan başa boyadı... Belki de hesaplayamadığı tek şey, odasını inşa ettiği zeminin bataklık olmasıydı. Martin yılmadan çalıştı, öğrendi, öğrendikçe odasına yeni katlar çıktı... Sonra, yeniden çalıştı, daha çok öğrendi ve kelimelerden kendine küçük bir fildişi kule yaptı. Ancak dedim ya, zemin böyle bir kuleyi ayakta tutacak kadar güçlü değildi... Tüm idealler, tüm geçmiş ve o görkemli aşk hikayesi, okurun bakışları arasında bataklığın içinde kayboldu... Ve bizler, beş yüz sayfa boyunca yandığımızla kalakaldık... (Her bir sayfa için bana bir cent borçlusun Martin, bunu yazıyorum bir kenara : ) ---------------------- Değerli 1k dostlarım, yazının bundan sonrası için önlem amaçlı olarak bir ‘SPOILER’ uyarısı koymak zorundayım. Neticede kitap üzerine konuşurken belki de kitabı okumadan önce bilmek istemeyeceğiniz detaylara yer verebilirim. O yüzden devam edip etmeme tercihini size bırakıyorum... ---------------------- EĞİTİM NEYDİ? EĞİTİM EMEKTİ... Yazar burada, bilgiye aç bir insanın sistemsiz bir eğitim ile, yani kendi kendini eğiterek, mücadele vererek aydınlanabileceği konusuna özellikle vurgu yapıyor... Buna bir itirazım yok. Hem geçmişte hem de günümüzde, örgün eğitim dediğimiz yapının dışında kalarak kendini farklı yollardan yetiştiren pek çok aydının varolduğunu biliyoruz. Martin Eden de arka sokaklarda hayat mücadelesi veren, yirmili yaşlarına kadar türlü gemilerde çalışıp hayatını kazanan, eğitimsiz, dili kötü kullanan, kavgayı gürültüyü bir yaşam biçimi haline getirmiş kaba-saba bir karakter. Onu bu hayatından çekip çıkaran ve bilginin peşinde yeni bir hayatın kapılarını aralayan tetikleyici unsur Ruth isminde güzel (ve zengin) bir kadın oluyor... Martin’in Ruth’a olan aşkı, onu tüm geçmişinden ve hayatındaki tüm insanlardan tiksindirecek kadar güçlü. Kendisine şekil verilmesini bekleyen bir kil topağı gibi Ruth’un önünde dönüp durmaya başlıyor. İşte bizi tam 250 sayfa meşgul edecek muazzam bir ‘zengin kız-fakir oğlan’ aşkının tohumları da tam olarak burada atılıyor. Eğer bu kitabı iki bölüm üzerinden inceleyecek olursak, -ki kitabın kurgusu bunun için çok uygun- ilk bölümü ‘zengin kız fakir oğlan aşkı’, ikinci bölümü ise ‘bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı...’ şeklinde tek cümle ile özetlemek mümkün... Yanlış anlaşılmak istemem... Amacım Jack London’ın en önemli klasiklerinden birini basitleştirmek değil. Kitabın tamamına yayılan ‘eğitimli burjuvazinin cahilliği’ üzerine ve kalıplaşmış ahlâk ve gelenek dayatmalarının nasıl bir yetenek celladı olduğuna dair nitelikli eleştiriler var. Kitabı kendi çağının söylemi içerisinde, kendi zamanının koşullarında ele aldığımızda oldukça cesur ifadelere sık sık rastlamak mümkün... Ancak kitaba bugünün okurunun gözünden baktığımızda, kitapta verilen pek çok mesajın zamana yenik düştüğünü, değişen şartların ve değişen yaşam formlarının kurgudaki olaylar ve ilişkiler zinciriyle bugünün okurunu ortak bir zeminde buluşturamadığını görmezden gelemeyiz... Kitabın zeminindeki güçlü aşk hikayesine, kaçınılmaz olarak Ediz Hun’lu, Hülya Koçyiğit’li sıradan bir Yeşilçam filmi nazarında bakmamızın nedeni de budur... Bu yüzden, aşılması gerçekten sabır isteyen 250 sayfalık bir eşiği geçmeyi zorunlu kılmaktadır Martin Eden... ------------------------ “İNSANIN KARAKTERİ, ONUN YAZGISIDIR” Herakleitos’un bu muhteşem sözünü Sait Faik için de kullanmıştım eski bir incelemede... Çok seviyorum bu sözü, daha doğrusu çok inanıyorum... Ve bu sözün Martin Eden karakterini de çok iyi ifade ettiğini düşünüyorum... Tekrar konumuza dönersek, ‘bir önceki paragrafta bıraktığımız bu zorlu eşiği atlayabilenleri ileride neler bekliyor’ şeklinde bir soru oluşabilir kafanızda... Kitabın ikinci bölümü, ilk bölüme göre daha fazla soru soran, daha fazla tartışan, daha sürükleyici bir kurguyla karşımıza çıkıyor. ‘Hamdım’ ve ‘piştim’ aşamalarını tamamlayan karakterimiz bu bölümde ‘yandım’ mertebesine yükseliyor... Daha açıklayıcı olması açısından konuyu şöyle formulüze edebiliriz; Martin Eden’in hayatında idealizm bir aşamadan sonra realizmle tepkimeye giriyor. (Buradaki realizmi edebiyat akımı olan realizm olarak düşünmeyin. Gerçeği olduğu gibi kabullenmek anlamında kullandım) Bu tepkimenin neticesinde ortaya nihilizm çıkıyor. İsterseniz, bu formülü biraz detaylandıralım... Martin Eden’in idealizmi üzerine söylenecek fazla birşey yok. Süreç gayet doğal işliyor. Gece gündüz okuduğu kitaplarla daha fazla bilgiye erişen Martin, bir yerden sonra bu bilgiyi kullanmak, daha doğrusu hayatına yansıtmak istiyor. Yeni bilgiler ve aydınlanma süreci onu hedefleri olan bir insan haline getiriyor ve Martin bu hedeflere en ideal yollardan ulaşmanın gayreti içine giriyor. Bu süreçte yaşadığı tüm zorlukları, olumsuzlukları, hayal kırıklıklarını sürecin bir gerçekliği olarak değerlendirip sinek kovar gibi savıyor başından... Yani hedefe giden yolda, idealleri uğruna her türlü gerçeklikle başa çıkabiliyor Martin... Dergiler tarafından reddedilen her bir yazısı için neden-sonuç ilişkisi kuruyor. Daha üste çıkabilmenin hesaplarını yapıyor. Yılmak veya pes etmek şöyle dursun, tam tersi her reddedilişi biraz daha kamçılıyor onu... Ancak sürecin sonuna geldiğinde, yani hedeflerine ulaştığında bana göre çok önemli bir hata yapıyor. Negatif dönemde her şeyi neden-sonuç ilişkisinde değerlendirebilen ve gerçeği olduğu gibi kabullenebilme olgunluğunu gösterebilen Martin Eden, pozitif döneme geçtiğinde çevresinde olan değişimi aynı olgunlukta karşılayamıyor. Oysa ki, başarısız olduğu süreç boyunca hem sevgilisi hem de çevresindeki insanlar tarafından yoğun bir baskıya maruz kalmasına rağmen bu baskıyı ‘ahlakçı bir anlayışın dayatması’ olarak eleştirip direnme başarısı gösterirken; başarıya ulaştığında pek çok ahlakçının perde arkasında ahlaksız olabileceği gerçeğini gözardı ediyor. Eğer Martin sürecin bu aşamasında da gerçekçiliğini koruyabilseydi, belki bu kadar duygusal bir geçiş yaşamayacak ve nihilizmin karanlık koridorları içine girip varlık ve yokluk tabelalarının göründüğü yol ayrımında yokluk yoluna sapmayacaktı... Sadece yazarak hayatını idame etmek isteyen genç birinin yazdıklarının dergiler tarafından sürekli reddedilmesi ne kadar gerçekse, bu süreçte çevresindeki insanların ‘böyle aylak aylak dolaşma, ssk’lı bir işin olsun’ baskısı ne kadar gerçekse, sevgilisinin ‘eğer düzgün bir işin olmazsa babamlar beni sana vermeyecek’ tehdidi ne kadar gerçekse ve açlıktan hastalandığı, tek lokma yiyecek bulamadığı dönemlerde herkesin ona sırtını dönmesi ne kadar gerçekse; yazdıkları bir anda ünlenen, bir anda banka hesaplarındaki sıfırların sayısı artan, şöhret ve paranın oluk oluk aktığı Yazar Martin Eden’in çevresinin bir anda insanla dolması, eski sevgilinin yeniden aşka gelmesi, hısım akrabanın sonsuz bir övgü seliyle onu yüceltmesi ve ülkenin dört bir yanından her yayınevi ve derginin ona iş teklif etmesi de o kadar gerçekti... (Evet ideal değildi ama gerçekti) Ve Martin, kendi hayatını bu yeni gerçeklik üzerine yeniden konumlandırabilseydi, ideallerini ve hedeflerini revize ederek elde ettiği güç ve parayı bu yeni hedeflere yönlendirebilseydi hem daha tutarlı davranmış olacaktı, hem de tüm çabasının bir çöp olup yokluğun bilinmezliği içine düşmesini engellemiş olacaktı... Neticede ‘var’, her zaman ‘yok’un üzerinde değil midir? ------------------------ KİTAP ÜZERİNE KISA NOTLAR * İlk olarak neden 7 puanı tercih ettiğimle başlayayım. Konuya salt etkileyicilik perspektifinden yaklaştığımda Martin Eden'in hikayesinin beni
Louis Ferdinand Celine
Louis Ferdinand Celine
'in
Gecenin Sonuna Yolculuk
Gecenin Sonuna Yolculuk
kitabındaki Bardamu'nun hikayesi kadar etkilemediğini net olarak söyleyebilirim. O hikayeye 10 puan veriyorsam bu hikayenin en az bir puan düşük olması gayet mantıklıydı. Bu nedenle bir puan buradan gitti. İncelemede bahsettiğim gibi kurgunun ilk 250 sayfalık bölümü bana göre fazla gereksiz uzatılmıştı, buradan da bir puan gitti. Son olarak da yaklaşık 400-430 sayfa boyunca adım adım işleyen kurgunun düğüm bölümünün 50-70 sayfalık bir bölüme sıkıştırılması, o bölümde yaşanan olayları yeterince içselleştiremememe neden oldu. Son puanımı da oradan kırdım. * Kanaatimce kitapta bana göre Martin Eden'in yüzlerce yazısının sadece başlık olarak geçiştirilmesi bir eksiklikti. Martin'in kaleminden çıkan birkaç öykü veya deneme, kitaba farklı bir derinlik katabilirdi.
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk
geliyor aklıma hemen.
Kara Kitap
Kara Kitap
'taki gazeteci Celâl Salik'in köşe yazılarının veya
Benim Adım Kırmızı
Benim Adım Kırmızı
'daki meddah hikayesindeki gibi küçük hikayelerin o kitaplara nasıl bir zenginlik kattığını, kitabın edebi değerine ne kadar büyük bir katkısı olduğunu, o kitapları okuyanlar iyi bilir. Bence Martin Eden'in birkaç öyküsüyle tanışmayı hak etmişti okurlar:) * Shameless dizisindeki 'Lip' karakerinin Martin Eden'den, Lip'in üniversite hocası Professor Youens karakterinin ise kitaptaki Brissenden karakterinden esinlendiği konusunda içimde yoğun bir his oluştu:) Hem kitabı okuyan hem diziyi seyreden dostlarım varsa ve bu konuda bana katılıp katılmadıkları konusunda görüş bildirirse çok mutlu olurum:) Sona gelirken, madem inceleme boyunca Martin’e iğneler batırıp durdum, o halde kitaptan bir alıntıyla çuvaldızı kendime batırarak kapanışı yapayım :) “Yazma becerisi olmayan adamlar, gerçekten yazma becerisine sahip olan adamlar hakkında çok fazla şey yazıyorlar.” Benimki de o hesap işte:)) Değerli vaktinizi ayırıp bu uzun yazıyı okuduğunuz için tüm kalbimle teşekkür ederim... Herkese keyifli okumalar...
Martin Eden
Martin EdenJack London · Can Yayınları · 201790,4bin okunma
··1 alıntı·
1.175 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
"Yıllardan sonra, yollardan sonra, şarkılar söylüyor çocıklar" aklıma geldi nedense :) Olmuştur herhalde o kadar da, güzel bir şeyler okumak senden. Bazen eski incelemelerine yorum yapılıyor da tekrar karşılaşabiliyoruz tek taraflı :) Martin Eden'i Tuco'nun kutsal kitapvari incelemesinden sonra listeye almıştım zaten kafamda. Konusu sarmamıştı gerçi (Spoilerdan korkmadan inceleme okuma özelliği geliştirdim ben:) Ama küçükken okuduğun beyaz dişvari kitaplardan sonra bu kadar çok kitabı olan (Bilimkurgu bile var) adama şans vermwk gerektiğini düşünmüştüm. Daha okumadım tabii, hayat kısa ve okunacak çok kitap var:) Ama senin incelemenin son kısmı ile konuşacak kadar bir fikir edindim en azından yazılanlardan. (Diğer yerlere söyleyecek bir şey bulamadım çünkü, 250 sayfalık yeşilçam hikayesi bana da ters düşer) Başlardaki o kabullenen, realist Martin sona doğru hakettiği hayatı (ikiyüzlülüğü) neden kabullenmemiş demişsin galiba. İlk olarak yazarın romantikliği giriyor galiba. Son kısmı daha çarpıcı yapmak istemiş olabilir belki yazar, Gerçeçilik fazla bir heyecan vermez çünkü okura. Ya da London normal hayatta katlandığı sahtekarlığı romanında gözler önüne sermek istemiş de olabilir.kendi başaramadığı kahramanlığı karakterine yüklemek-sonuçta düzene karşı çıkmak bir nevi kahramanlık oluyor romantizmde. Son olarak böyle bir şey gerçek hayatta da nadir de olsa mümkün olabilir belki, Ferrarisini satan bilge gibi :) insan hayatta başarıya ulaşmasına rağmen bir şeyleri eksik hissetiğinde (samimiyet vb.) gitmek ister bazen. Ki burada tamamlanmamış bir aşk da varmış galiba. Neyse, kim ne derse desin aşk için, Martin Eden de okunacak zamanı gelince mecburen:) Gayet faydalı ve güzel bir inceleme her zamanki gibi. Ve her zamanki gibi güzel görmek seni. Arayı açma çok. Sağlıcakla :)
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Erhan. Seni görmek de çok güzel... Yaz rehavetini üzerimizden atalım, daha sık görüşeceğiz umarım... Daha önce de yazdım, aslında tam olarak bir Jack London eleştirisi değil de, Martin Eden üzerinden bir durum değerlendirmesi yapmaya gayret ettim. Yoksa, JL’ ın tercihlerine saygımız sonsuz... Ancak 500 sayfalık bir kitabı okuduğunda bir okur olarak kurguyu biraz didiklemek, üzerine konuşmak kaçınılmaz oluyor:) Böyle bir kitabın üzerine konuşurken de spoiler kuralı ister istemez devreye giriyor. Çünkü anlatmak istediğim şeyler, biraz Martin Eden’in verdiği kararlarla alakalı... Özellikle kitabın bağlandığı nokta kritik. Senin spoiler konusuna çok takılmasığını biliyorum. Ancak ben yine de uyarımı yaptım çok küfür yememek için:) Olur da eğer kitabı okursan hem JL’ ın hem de Martin Eden’in tercihleri konusunda tekrar oturup konuşalım... Senin kitap üzerine neler yazacağını az çok tahmin edebiliyorum:) Bunu da test etmiş olurum... Daha çok görüşmek ve beraber daha sık ‘saçmalamak’ dileğiyle:)
1 sonraki yanıtı göster
İclâl okurunun profil resmi
Hoşgeldiniz ve elinize sağlık Necip Bey çok keyifli ve sürükleyici bir yazı olmuş :) Ben de yakın zamanda okumuştum kitabı. Ben oldukça beğenmiştim kitabı ama incelemenizi okuduğumda sizin bakış açınızı da çok haklı buldum. Özellikle 'fakir ama gururlu genç kısmını' :) Bir de sanırım benim kitabı bu kadar beğenmemin nedeni en sonunda kitap ile ilgili okuduğum kısa nottu. Sanki o notla birlikte kafamda Martin Eden daha net oturmuştu. Can yayınlarının baskısında var mı bilmiyorum gerçi siz incelemenizde değinmișsiniz aslında bir hayli ama Iș Bankası baskısında kitabın sonuyla ilgili notta şöyle diyordu...(spoiler olduğunu da söyleyeyim ben yine :)) "Martin Eden'ın intiharını bu kadar canlı anlatması, kırk yaşında ve beklenmedik şekilde ölen yazar Jack London'ın da intihar ettiği şüphesine yol açar." (Martin Eden'in otobiyografik özellikler taşıması nedeniyle) "Ancak London intihar etmemiş, hastalık nedeniyle ölmüştür. Aslinda Martin Eden'ın intiharının kurgusal bir anlamı vardır. Bir sosyalist olan Jack London, sosyalizme karşı olduğunu açıkça dile getiren bireyci bir karakter yaratmış, son derece canlı bir şekilde yarattığı Martin Eden, onun en sevilen karakteri olmuştur. Bu durum çok kafa karıştırır. Nitekim London bu konuda bir açıklama yapmak zorunda hisseder ve aslında bu romanı bireyciliğe ve Nietzsche'nin üstinsan fikrine cepheden bir saldırı olarak yazdığını söyleyerek, "Becerememiş olmalıyım ki hiçbir eleştirmen bunu keşfedememiş," der. London'a göre sadece kendi kurtuluşu için çalışan Martin Eden'ın, sonunda gözleri açılır, içine dahil olmak istediği burjuva toplumunun içyüzünü anlar ve yaşamak için nedeni kalmaz. İntiharı, bireyciliğin yenilgisidir."
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler İclal hanım. Can Yayınlarında bahsettiğiniz ekleme yok. (Spoiler=>) Ancak zaten intiharı kendi içinde değerlendirdiğimizde zaten çok mantıksız değil ve kurgu ile örtüşüyor. Buna ‘bireyciliğin yenilgisi’ de diyebiliriz, bu yükün ve sahteciliğin baskısı altında da kaldı diyebiliriz... Neticede JL bir tercih yapmış ve onu kurgusuna yerleştirmiş. Benim yazdıklarım daha çok Martin Eden karakteri üzerine bir durum değerlendirmesi oldu. Yani kitabı okurken de, incelemeyi yazarken de Martin neden yokluğu seçti sorusuna cevap aradım. Çünkü ideal bir dünyada yaşamıyoruz ve sahtelik bu hayatın bir parçası. Tıpkı ünlü olmadan yazılan yazıların dergiler tarafından kabul edilmemesi ve sevgilinin onu terk etmesi gibi bir realite. O aşamada tüm zorluğa rağmen ayakta kalabilen Martin, tam da sistem eleştirisini kitlesel bir boyutta yapabileceği fırsatı yakaladığında neden mücadeleden vazgeçip yokluğu seçiyor? Bu tercih, Martin’in 400 sayfa boyunca çizdiği karakterle ne kadar uyumlu? Bu kararı vererek ona hayatı zindan eden sistemin ekmeğine yağ sürmüş olmuyor mu? Olaya bu şekilde bakıp bunun bir çelişki mi yoksa sürecin doğal bir uzantısı mı olup olmadığını tartışmak istedim dilim döndüğünce... Değerli katkınız için tekrar teşekkür eserim. Daha sık görüşmek dileğiyle... Selam ve sevgiler...
5 sonraki yanıtı göster
Nesrin A. okurunun profil resmi
Spoiler var dediniz okuyamadım Necip Bey. Ama
Hercaiokumalar /Ayşe
Hercaiokumalar /Ayşe
Hanımın kitaba çağıran o güzelim incelemesi bir yana, sizin adamı hayatınızdan çıkarmayı dört gözle bekleyen durumunuz bir yana :) Elinize sağlık, okuyunca kitabı detaylıca bakarım yazınıza.
Necip G. okurunun profil resmi
İyi yapmışsınız Nesrin hanım okumamakla:) Çünkü kitabı okumayan bir okur için gerçekten fazla bilgi barındırıyor inceleme... Ayşe Hanım'la bu kitap üzerine farklı pencerelerden baktık. Siz de okuyup bitirdiğinizde bizim de önümüze mutlaka yeni bir pencere açılacaktır Nesrin hanım... Ancak içimden bir ses sizin Martin Eden karakterine, benim baktığım yere yakın bir yerden bakacağınızı söylüyor. Tamamen yanılıyor da olabilirim tabii ki:) Bekleyip göreceğiz... Çok teşekkür ederim... Keyifli okumalar...
Bu yorum görüntülenemiyor
Rahime okurunun profil resmi
Necip Bey, yorgun olan gözlerimi yıpratmadan okumama sebep olduğunuz bu güzel inceleme için teşekkür ederim. Vallahi akıyor... Kıskanıyorum bu akıcılığı. :) Kitabı henüz okumadım, yorum yapmam pek doğru olmaz ama uzun zaman sonra inceleme yazdığınız için bir şeyler yazmasam olmayacak. :) Anladığım kadarıyla 'düzen'den memnun değilsiniz ama düzensizliği de sevmiyorsunuz... Sistemden şikayetçisiniz ama sistemin bir parçası olduğumuz gerçeğini kabul etmemizin doğru, merkezden çıkmamızın da akıllıca olmadığını düşünüyorsunuz... Realistliğin berbat bir şey olduğunu ama realist olmayınca da bocalanacağını söylüyorsunuz... Bunları nereden mi çıkardım? Merkezden çıkan, realistliğini kaybeden Martin'i eleştirmenizden. Resmen kızıyorsunuz adama. :) Ama unutmayın ki insanların bir kalbi var. :) Hayata ve insanlara dair gerçekler bazen bizleri hayal kırıklığına uğratır ve tüm gerçeklik ölçütlerimiz yerle bir olur. Varoluşsal çöküntüler yaşayıp, kendi enkazımızı kendimiz yaratabiliriz. O yüzden bocaladığı için kızmayın Martin'e :) Gerçi ben daha kitabı okumadım, belki okuyunca sizle bir olup beraber söveceğiz adama. Neyse çok konuştum sanırım. İğne-çuvaldız örneğindeki çuvaldızı benim de kendime batırmam gerektiğini söyleyerek bitiriyorum sözlerimi. Tekrar teşekkür ederim bu güzel incelemeniz için, elinize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Rahime hanım... Çoğu zaman olduğu gibi içinizde hissettiklerinizi birebir kelimesine dokunmadan yoruma dökmüşsünüz:) Sizin bu tarzınız inanın büyük bir renk katıyor bu siteye... Nereden başlasam bilemiyorum. İncelemede yıpratmadığım gözlerinizi yorumda yıpratmak istemem:) Benimle ilgili tespitlerinize katılmam mümkün değil. Tek bir incelemede yazılanlar üzerinden hayata bakışım hakkında böyle genellemeler yapmak ne kadar sağlıklı sonuçlara götürür emin değilim... Kendim hakkında 'şöyleyim, böyleyim' demek çok tercih ettiğim birşey değil ama şunu diyebilirim ki, içinde bulunduğum şartlara veya baş başa kaldığım problemlere göre anlık çözümler üretirim genelde. Bu, kimi zaman düzene bağlı kalmayı kimi zamansa karşı çıkmayı gerektirebilir. Bazen çok realist olursunuz, bazen de duygularınıza ve hislerinize teslim edersiniz kendinizi... İnsan yaş alıp olgunlaştıkça ideolijilerin ve -izm'lerin tutsaklığından çıkmalıdır bence. Onları olabildiğince en iyi nasıl faydalanacaksa o şekilde kullanmalıdır. Martin'i eleştirme nedenim, olaya varlık/yokluk düzleminden baktığımızda varlıktan yana taraf olmamdan kaynaklanıyor. Martin'in büyük bir emek harcayarak elde ettiği başarı neden karakterinde bir zayıflığa dönüşüyor? Başarıya giden yolda yaşadığı tüm zorluklara bir tecrübe, bir gelişim adımı olarak bakabiliyorsa sonrasında yaşadığı hayal kırıklıklarında ve hayatın ona sunduğu farklı gerçeklerde neden bu gerçekçi duruşunu koruyamıyor? Tabii ki her insan her koşulda güçlü olacak, ayakta kalacak gibi bir kural yok. Yazar böyle tercih etmiş deyip geçebiliriz. Ancak ben Martin Eden üzerine yazarken zaten bu lafları ona söylemiyorum doğal olarak. Onun yaşadığı bu hayat tecrübesini günümüzdeki Martin Edenler için analiz ediyorum. Zaten önemli olan da kitaptan bize, bizim hayatımıza kalanlar değil midir? Yani Martin Eden şu aşamada şöyle davrandı, bu aşamada şu tercihi yaptı ve kaybetti... Oysa ki şu özelliğini koruyabilseydi tüm emeği çöpe gitmez ve yeni idealler çerçevesinde hayata çok daha fazla şey katabilirdi. Bu bir tespittir neticede... Umarım bu sefer kendimi daha açık ifade edebilmişimdir Rahime hanım... Eğer siz de kitabı okursanız birgün, inşallah üzerinde konuşmaya/tartışmaya devam ederiz. Tekrar çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için... Selam ve sevgilerimle...
2 sonraki yanıtı göster
Ebru Ince okurunun profil resmi
Martin Eden efsanesine üç kez "Iyi niyetlerle " başlayıp ne yazıkkı her defasında yarım bırakan bir okuyucu olarak :) emeginize sağlık hocam :) umarım dördüncü denemede 250 sayfa barajını geçerim :) sevgiler ..
7 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Ebru hanım sizin okuyup bir kenara koyduğunuz tuğlalardan İstanbul’a 4. Köprü olur:) Buna rağmen ben bu kitabı bitiremedim diyorsanız emin olun sorun sizde değil kitaptadır:) Selam ve sevgiler...
1 sonraki yanıtı göster
Selman Ç. okurunun profil resmi
Abi ne güzel yazmışsın be vallahi özlemişim senin incelemeleri🤩 Emeğine sağlık gayet doyurucu bir inceleme. Ben Martin Eden'in bu düzende var olma çabasını takdire şayan bulmuştum ama senin var olduktan sonra ki tespitlerin de cuk oturmuş. Şöhreti kaldıramayan insanlar gözümün önüne geldi o yazdıklarında. Kaldırabilseydi zaten sonu böyle olmazdı herhalde. Onun için de dediğin gibi temel sağlam olmalı.
Necip G. okurunun profil resmi
Selman başkan çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. Ben de buraya yazmayı özlemişim açıkçası:) Martin’i sürekli reddeden sistem onu nasıl yıkmadıysa, kaybedişlerinin ardından duygusal tepkiler yerine nasıl mantığını konuşturmayı başardıysa, şartlar lehine değiştikten sonra da aynı yolu takip etmeliydi. Bu sefer duygular mantığın önüne geçti maalesef... Başarıya ulaşmak kadar başarıyı yönetmenin de ne kadar çetrefilli bir iş olduğunu bu vesileyle bir kez daha teyit etmiş olduk:) Tekrar teşekkür ederim değerli dostum... Selam ve sevgiler...
2 sonraki yanıtı göster
NigRa okurunun profil resmi
Bir dönüyorsun pir dönüyorsun. :) "...kitaba bugünün okurunun gözünden baktığımızda, kitapta verilen pek çok mesajın zamana yenik düştüğünü, değişen şartların ve değişen yaşam formlarının kurgudaki olaylar ve ilişkiler zinciriyle bugünün okurunu ortak bir zeminde buluşturamadığını görmezden gelemeyiz..." belki de London ile aramızın bir türlü iyi olamayışının sebebi budur. Mesela Deniz Kurdu kitabında da gereksiz uzatma gelen kısımlar vardı. Okurken yeter artık sadece gelelim deyip 10X hızında forward yapmak istedim. Kaldı ki fikirleri iyi olsa da bunu okura aktarmada sorunu olduğunu düşünürüm hep. Buradan https://1000kitap.com/Nordavind ile
Uçurum İnsanları
Uçurum İnsanları
'nı da anmış olayım bu vesileyle.. 😛 Ellerine emeğine sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim öncelikle... Katılıyorum, özellikle bu kitabın ilk yarısı tam 10x’likti:) Tam tersi, her şeyin bağlandığı son bölüm de patır kütür bitti. Böylelikle ne ilk bölümde ne son bölümde o akıcılığı ve içselleştirmeyi yaşayamadım. Adem’den önce ve Beyaz Diş’te yoktu mesela böyle bir sorun. Benim de aklımda Demir Ökçe ve Uçurum İnsanları kaldı. Bir ara onları da okuyup vedalaşacağım JL ile... Görüşmek üzere, sevgiler...
3 sonraki yanıtı göster
Sezen B. okurunun profil resmi
Kitabın incelemesini yaparken Nietzsche'nin: "Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir." sözünü baz alarak kitabı yorumlamaya çalışmıştım. Martin Eden da Ruth'a olan aşkından güç alarak kendini geliştirmişti çünkü. Bana göre onun istediği aslında ne para ne de başarıydı sadece kendini sevdiği kadına ispatlamak duygusuydu. İstediği başarıya ulaştığında ise artık yalnızdı. Uğrunda mücadele ettiği aşkından hiçbir eser kalmadığı için, yaşamının da hiçbir anlamı kalmamıştı. Hayatını bir amaca değil de bir kişiye bağlayarak aslında baştan hata yapmıştı. Bunlar benim kitaptan yaptığım çıkarımlardı ama sizin kitaptan çıkarımlarınız da kendi bakış açınızla gayet açıklayıcı ve güzel olmuş. Bu doyurucu inceleme için kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Emeğinize sağlık. :)
Necip G. okurunun profil resmi
Haklısınız Sezen hanım, bu uzun soluklu romanı farklı kapılardan girerek ele almak mümkün. Her bakış açısı bizi farklı bir yere götürüyor. Sadece Martin-Ruth aşkı bile tek başına ele alınabilir. Burada Martin, Ruth’a mı aşıktı yoksa o an aşık olma ihtiyacını Ruth’a mı yöneltti gibi sorular sorulabilir. Martin’in idealizmi ve gerçekçiliği hedefine ulaştıktan sonra neden Nihilizme evrildi? Kitap boyunca ben de tüm bu sorulara cevap aradım ve Martin’in gerçekliğini kavramaya çalıştım. Değerli katkınız için çok teşekkür ederim. Selam ve sevgiler...
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.