ilk aşk hikayesi
AŞKIN HİKÂYESİ düşmüştü yol boyunca içime. Aşk yürümekle başlamıştı her dem, ayrılıkla çimini toprağa bırakmış, acıyla boy vermiş, gözyaşıyla filize durmuştu. Aşka düşünce ilk babamız ayrılmıştı tüm sevdiklerinden, gönül verdiklerinden, kalp çiçeklerinden, nefis lezzetlerinden. Aşka düşünce ilk atamız, şeytan çıkmıştı karşısına. İlk evhamı, ilk şaşırmayı yaşamıştı. Aşkta şaşkınlık vardı. Aşka düşünce ilk babamız, yalnızlığına bir yoldaş aradı. Havva yalnızlık elini tuttu. Aşk vurunca ilk babamızın gönül sahillerine aşkın ilk basamağı Havva düşmüştü içine. İlk babamız aşkı tattı. Aşkta kadın vardı. Aşka düşünce tüm âdemler (insanlar) için ademler (hiçlikler) vardı. Aşkta yokluk gömleğini giymek vardı. Aşka düşünce ilk babamız, ayrılık atına binivermişti. Ayrılmıştı ilk yurdu cennetinden, kalp kevseri Havva’sından Aşkta ayrılık vardı. Aşka düşünce ilk atamız önce bir garip oldu, dünya toprağına düştü boy vermek, ağaca durmak, nübüvvet çekirdeği olup nübüvvet meyvesi vermek için. Aşka düşünce her insan için, yürümek vardı. Âdem baba gibi.
Kızılelma
Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kisileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür. Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir
Reklam
"Gönül vermek yahut vermemek benim elimde mi? Senin elinde oldu mu?"
İnsanın açması gereken ilk gönül kapısı tevhitti. Şirkin her türlüsünü kendinden ırak eylemekti. Bu kapıda sebepler bilinince tevhitten teslime geçilirdi. Zekeriya Peygamberim ikinci kapının anahtarını çevirdi. Gönül kapımın ikinci kilidi de açıldı. Bu kapının açılımı tevekküle ulaşmak ile olurdu. Üçüncü kapının anahtarı tefvizdi. Cüzî iradeni de ona vermek tedbirini terk eyleyip takdiri Hüda’dan bilmekti. Dördüncü kapının şifresi sabırdı. Sabır etmeye de sabretmekti. Beşinci kapının anahtarı rıza idi. Altıncı kapı marifet kapısıydı. ALLAH’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyarak yakîne ulaşmaktı. Yedinci kapı muhabbet kapısıydı. Bu kapılar açılınca ALLAH kalplerimizde kendi muhabbetini yaratıyordu. O zaman insanın gecesi ile gündüzü Rabbe yakînde bir oluyordu. Gündüz kalbinde gafletin sıkleti, gece gözlerinde uykunun esareti olmuyordu. Sekizinci kapı peygamberlerden sonra gelen makam: Sultan-ı insanlıktı. Sıdk makamıydı. Bunlar hâsıl olunca insanda edep oluşuyor, gönül dünyasının gözü âlem-i gabya açılıyordu. Edep kalbin ahlakı demekti. Ahlakın zahirisi insanlara karşıydı. Batinî ahlak ise kalbin ahlakı idi ki ALLAH’a karşıydı. Kalp edep ile ahlak sırrına tutunmazsa kalbin cevheri açığa çıkmıyordu. Onun için zikr-i Meryem’de edeb-i kalp ile iffet-i kalp esastı...
Vaktiyle dervişin biri mensubu olduğu meşrebin gereği saçlarını kazıtmak için berbere gider. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Tıraşın ortasında içeriye bir kabadayı girer, dervişin yanına gelip başına okkalı bir tokat atar ve "kalk bakalım kabak, ben tıraş olacağım" der. Derviş karşılık vermek- sizin kalkar, adam tıraşını olur; geldiği gibi çıkar, atına biner. Lakin birden huysuzlanan at sahibini üstünden atar; ayağı üzengiye takılan adam yerlerde sürünerek can verir. Adamın akıbetini dervişin gönül koymasına yorup da, "Erenler, keşke affetseydiniz bu haddini bilmezi" diyenlere derviş, "Ben değil, kabağın sahibi razı olmadı." der. Kıssadan hisse, gönül ehli olanlar, varlığa hikmet nazarıyla bakanlar yaratılanı Yaratanın hatırına hoş tutar da değil insanı, esyayı dahi incitmekten kaçınır; hayatlarında merhamet ve nezaketi şiar edinirler. "Kimseye ta'netme ey dil sırrı Hakka vakıf ol, Cümle eşya nuru Haktır sanma gayrullah var"
Sayfa 163
Ziyafet vermek, terbiye etmek anlamına gelen E-D-B kökünden türeyen bu kelime... [edep]
Sayfa 33
Reklam
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.