Gün Aydı...
Ey dost, merhametin derin mi derin Özünden yansıyor aleme ışık Ah ne kadar güzel mavi göklerin Bilmem ki yeryüzü neden karışık.
Nurullah Genç
Nurullah Genç
Yankı ve Hüzün
Yankı ve Hüzün
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi?
Günaydın Deme Sanatı
Günaydın Deme Sanatı
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi? Arama! İşte buradalar, oturmuşlar ikisi bir masaya. Gülümseyen adam, Rıfat Ilgaz... Gözlüklü olan, Edip Cansever... Memleketin hâli gibiler Ahmet Abi! Gülen ayva, ağlayan nar gibiler. Tam tamına bizim gibiler, halkın ta kendisi gibiler. Ağlarken güler, gülerken ağlar gibiler. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir,” değil mi Ahmet Abi? Oturmuşlar ya, Rıfat Hoca masaya bir sarı yazma serecek birazdan, sonra koyacak Rukiye’nin saçından bir tutam, mum satan bir baba, birkaç hastane odası, bayrağını çekmiş bir vapur... Edip Cansever koyacak Funda Oteli’ni, bezik oynayan kadınları, yer çekimli karanfili masanın tam ortasına... Rıfat Hoca kalır mı aşağı, o da dökecek Hababam Sınıfı'nı masaya tek tek. Ama sanma ki bu kadar! Edip Cansever avucunda bir gül döndürecek ve koyacak masaya ilk yaz şikâyetçilerini... Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen bir kadını... Gelinciğin ikinci tadına benzeyen bir sevdayı... Malatya kokan bir istasyonu... Antep’in kırmızı düzlüğünü... - Akgün Akova, Günaydın Deme Sanatı (syf.180-181)
Reklam
-Gettoda dikenli tellerin ardında yaşıyorduk... Salı günü olduğunu bile hatırlıyorum, nedense sonradan günlerden salı olduğuna dikkat etmiştim. Salı... Hangi aydı, ayın kaçıydı hatırlamıyorum ama salıydı. Tesadüfen pencereye yanaştım. Bizim binanın karşısındaki sırada bir oğlanla kız oturmuş öpüşüyorlardı. Kıyımların, idamların ortasında. Öpüşüyorlar! Bu barışçıl manzara beni sarsmıştı... Sokağın öteki ucunda -kısa bir sokaktı- Alman devriyesi belirdi. Onlar da gördü, bir şey kaçmaz ki gözlerinden. Ben ne olduğunu anlayamadan... Fırsat olmadan... Bir çığlık. Patırtı. Silah sesleri... Ben... Hiçbir şey düşünemeden... İlk hissettiğim korkuydu. Sadece oğlanla kızın ayağa kalktıkları gibi düştüklerini gördüm. Birlikte düştüler. Sonra... Bir gün geçti, iki gün... Üç... Ben devamlı bunu düşünüyordum. Neden evde değil, sokakta öpüşüyorlardı, anlıyor musunuz? Öyle ölmek istemişlerdi de ondan... Nasılsa gettodan sağ çıkmayacaklarını biliyorlardı ve başka bir şekilde ölmek istemişlerdi. Aşktı bu muhakkak. Ne olacak başka? Ne olabilir ki... Sadece aşk. Anlattım size işte... Hakikaten de güzel olmuş değil mi? Ya gerçekte? Gerçekte ben dehşet içindeydim... Evet... Başka mı? Durun düşüneyim... Bir mücadelele vardı... Güzel ölmek istiyorlardı. Bunu özellikle seçtiklerinden eminim...
Sayfa 271
Niye bu ülkede adı bir pisliğe karışmamış, alkolü ağzına koymamış, halkı eğitmekten başka bir derdi olmamış, kültürlü, görgülü, aydın bir isim olan #SakallıCelal, nâm-ı diğer #YalınızCelal hiç ağza alınmaz da; nerede bir musibet varsa peşinde koşanlar, #alkolsüz ve s*lahsız gezmeyi, iş yapmayı eksiklik gören, sonradan görmeler ağızlardan
gün aydı mı
Tam oturdum kitap okuyordum ki yine sallandık 😳 Geçmiş olsun Adana
Gün mü aydı ? güneş mi doğdu ? ay mı battı? Senin kaybettiğim o günden beri Hiç bir anlamı kalmadı . Cüzdanımda kalan resminde ki o gülen yüzünden başka... (Sevim Batur)
Reklam
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.