İkinci Dünya Savaşı’nın tam ortasında yaşanan yasak aşk, işlenen korkunç bir cinayet. Gizem ve sırlarla örtülü bir aşk romanı. Normalde asla duygusal bir insan değilimdir ama bu kitabı okuduğumda beni çok duygusallaştırmıştı.Bu seferde aşkı farklı bir duyguyla tattığımı hissettim. Kitabımız ikinci Dünya Savaşı’nda Pasifik’in tam ortasında kalan küçük bir ada da başlıyor. Bir kızın hayallerinin peşinden koşması orda gerçek aşkı bulması ve bu gerçek aşkı bulmuşken arkasından gelen o küçük aksilikler ya da büyük aksilikler aslında küçük aksilikler demek çok yanlış olur çünkü bir insanın başına gelebileceği ve Anne Colloway kadar güçlü olabileceğini pek düşünmüyorum yani en azından ben kendim için düşünmüyorum. Anne Calloway kalbini tutkuyla dolduran Westry Green ile yolları ayrıldığı zaman ben tekrar birlikte olabileceklerini düşünmüyordum çünkü kendimi Anne yerine koyduğum zaman o zamanın şartlarıyla tekrardan bir araya gelceğimizi düşünmezdim veya tahmin bile edemezdim.Taki kitabın sonlarına doğru aslında aşkın,tutkunun zaman tanımayan,engel nedir bilmeyen bir öyküsünü anlatıyor. Kitap tam bir yaz mevsiminde okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum çünkü okuduğum zaman kitapta bile olaylar küçük bir ada da gerçekleştiği için deniz kenarında okunabilecek bir kitap olduğunu düşündüm güneş batarken kitabınızı açmışsınız kulaklıklarınızı takmışsınız ve gün batımında kitabınızı denize karşı okuyorsunuz kitabınız,sahil,siz,aşk,tutku,gün batımı… Beni cezbeden tarafı da belki buydu…